Koronavirüs pandemisi beklendiği gibi yaz döneminde bitmedi. Ülkemizde ve dünyada vaka sayıları sıfırlanmadı. Aksine gelişmiş ülkelerle başlayan salgın bütün ülkelere yayıldı. 216 ülkede, vaka sayısı 30 milyona, ölüm sayısı ise bir milyona doğru hızlıca gidiyor.
Çin ve birçok ülkede ve ülkemizde haziran sonrası azalış trendinde olan vaka sayıları ağustos ortalarından sonra hızlı bir yükselişe geçti.
Pandemiden birçok sektör etkilendi. Hizmet sektörü birçok alanda kapıları kapamak zorunda kaldı. Bütün dünyada ve ülkemizde üretim düştü, ekonomi daraldı. İlk etapta emeği ile ayakta var olanlar geçim derdine düştü. Ticaret ehli ve üreticiler için çarkın dönmesi zorlaştı.
Ekonomik sıkıntı zincirleme toplumun diğer katmanlarına haleler şeklinde yayılıyor. Vakaların azaldığı dönemde telafi edilme çalışmaları istenildiği kadar başarılı olamadı.
Bu süreçte, sosyal hayatta ciddi değişimler meydana geldi. Akraba, arkadaş, eş-dost ziyaretleri akıllı telefonlarla görüntülü görüşmeye dönüştü.
Pandemi üzüntüyü de sevinci de vurdu. Salgın, çocuklarımızın mürüvetini görme, aramızdan ebedi ayrılanları uğurlama törenlerine karargâhını kurdu. Sıcakkanlı ve iletişime istekli insanımız kendini frenlemekte zorlanıyor.
Sokaktaki bazı görüntüler, medyaya yansıyan olumsuz örnekler; “bu hastalık daha çok devam eder, biz böyle oldukça” dedirtiyor. Fakat adet ve alışkanlıkları terk etmek de öyle çokta kolay değil…
Koronavirüse karşı ilaç ve aşı çalışmalarıyla ilgili her gün yeni haberler medya da veriliyor. Ne kadarı gerçeği yansıttığı pek belli değil.
Ruslar aşı geliştirmiş, kış aylarında insanlara vuracakmış, batılılar güvenilir değil diyormuş. Birçok ülke aşı çalışmalarında sona geldiklerini açıklıyor. Dünya Sağlık Örgütü aşı konusunda, tünelden ışığın görüldüğünü söylüyor.
Diğer taraftan aynı kişide tekrar eden hastalık haberleri var. İnsana “aşı işe yarar mı?” Düşündürüyor.
Bir başka konuşulanda virüsün mutasyona uğradığı şeklinde… “Virüs daha hızlı bulaşıyor, daha az öldürüyor” deniyor.
Ülkemizde vakaları, İstanbul’dan tatil veya aile ziyaretleri için memleketlerine gelenlerin yaydığı konuşuluyor.
Herkesi “eve kapamak” gerektiğinden her şeyi “serbest bırakmak” lazımına kadar her türlü yaklaşım mesafeli-mesafesiz konuşmalarda tartışılıyor.
Çoğu kimsenin duyguları kaotik, kafası karışık, ne yapacağını, işlerin nereye gideceğini kestiremiyor.
Şimdi ne olacak? Sorusu beyni kemiriyor. Bu soruyu cevaplamanın yolu;
Bilmek, Kabullenmek, Medeni Cesaretini Kuşanmak ve Sabretmek olabilir.
Bilmek; hastalığı tanımak, korunma yollarını anlamak,
Kabullenmek; hastalıkların hayatın bir parçası olduğu, hayatın bir imtihan olduğu, birlikte yaşamak zorunda olduğumuzu,
Medeni cesaretini kuşanmak; hastalıkla ilgili vehim ve asılsız endişelerden kurtulmak, mantıklı tedbir ve bir takım sınırlamalara rağmen daha güçlü hayatın içinde var olmak,
Sabretmek; her derdin bir devası, her varlığın bir vazifesi olduğundan hareketle devası bulunana kadar, vazifesi bitene kadar bu sıkıntı ve kısıtlamaları omuzlamak gerek.
Sonuçta, hayatımıza 2M ekleyelim ve devam edelim. Bu 2M hayatımızda belki çok şeyi değiştirecek, fakat bizleri güvende tutacak.
Maske ve Mesafe…
(Kaynak: gunebakis.com.tr)