Ramazanda Nasıl Beslenmeliyiz?

Duygu GÖK


Ne Zaman Özler İnsan Toprak Kokusunu ?

Ne Zaman Özler İnsan Toprak Kokusunu ?


Hemşire Duygu GÖK’ün kaleminden...

 

Bir gece, sessizliğimin ardına gizlediğim çığlıklarla uyandım. Sokak lambaları, karanlık caddelere yoldaş olmuşçasına aydınlatırken yolları, kendi yüreğime gitti ellerim. Benim yüreğim şarkılar söylüyordu artık, benim yüreğim çiçekler açıyordu artık, benim yüreğim ışıl ışıl parlıyordu artık. Bu karanlıkta dışarı çıksam ve sokak lambasının aydınlatmadığı bir yere saklansam bile görülebilecek kadar parlıyordu… gözlerin diyorum sevdiğim, gözlerin bu soğuk kış akşamlarında bile ısıtıyordu içimi. Sesin, notaların akıp gittiği bir aşk şarkısı gibi dinlendiriyordu ruhumu. Kokun bahardan kalma eşsiz çiçekler gibi renklendiriyordu duyularımı… ve sen diyorum sevdiğim! hiç gitme, hiç gitme… sesim titriyor, yer ayaklarımın altından çekiliyor sanki yokluğunu düşününce… şu an yanında değilim ya, saatler yavaş yavaş ilerliyor ya, gözlerini kapatmışsın ve yorganın seni ısıtıyor ya, işte pencerenin ardında kopan fırtınayı da çıkan ayazı da hücrelerime kadar hissediyorum … şimdi eminim yanımda olsan önce yüzümü avuçlarının arasına alır sonra baş parmağınla okşardın yanaklarımı, -gitmek yok ! derdin... gitmek yok !… evet sevgilim, bizim sevdamızda gitmek yok, ölüm bize uğramadan gitmek yok… Sahi ölünce gider mi iki yürekten biri? Ölünce unutur mu insan dünyadaki meleğini? Musalla taşı soğutur mu diğerinin yanan ciğerini? Kara toprak basar mı bir diğerini de bağrına…? Ah sevgilim! gitmelerin en çaresizi ‘ölüm’… gitmelerin en geri dönülmezi ‘ölüm’… geride kalanı en yakanı, ufacık bir küsmeyi içine dert yapanı, bir ses yükselmesini pişmanlıklara boğanı… özür dilenemeyeni, hediye alınamayanı, mesaj atılamayanı, cevapsız çağrı bırakılamayanı…

 

Bu ‘ölüm’ gitmelerin en ağırı be sevgilim… en ağırı ama en gerçeği… düşünme böyle şeyler diyorsun şimdi biliyorum, hatta gözlerin dolsa da kızıyorsun içten içe bana…  ama korkuyorum birtanem işte, üşürüm sensiz, korkarım karanlıktan, sesimi duyuramamaktan… korkuyorum birtanem, ellerine ulaşamamaktan. Korkuyorum birtanem toprak kokusunu özler hale gelmekten- gelmenden… yüreğin birini gerçekten sevince ‘gitmekten’ anladığı şey bu oluyor sevgilim. gerçek sevenler için ‘gitmek’ de ancak böyle oluyor zaten sevgilim… bu hayatın, inancımızın bir gerçeği biliyorum ve bu yüzden söylenecek tüm güzel şeyleri söylemek, gezilecek tüm şehirleri seninle gezmek, biriktirilecek tüm anıları seninle biriktirmek istiyorum. Alınacak hediyeleri almak, yapılacak süprizleri yapmak, atılacak tripleri atmak istiyorum… hayatın sonu öyle bilinmez ki, ölüm öyle zamansız, öyle amansız ki, yapmak istediğimiz hiçbir şeyi erteleme lüksümüz yok. Mesela sevdiğinize ‘seviyorum’ demek için beklemeyin. Mesela eğer hayattalarsa, annenize sarılmak için bayramı, babanızı öpmek için doğum gününü beklemeyin. Kardeşinize, ablanıza, abinize o çok beğendiği ayakkabıyı almak için tekrar söylemesini beklemeyin…

 

Hayat bir şeyleri bekletmek için çok kısa, o yüzden sevdiğiniz insanla hayatınızı birleştirip yaşanacak günleri daha değerli kılın bir an önce… o yüzden birleşen ellerinizin aynı kalpte ritim bulmasına izin verin bir an önce…

 

Çok sevin ve hiç üzmeyin…