Ülkemizde eğitimle ilgili sorunlar her zaman çok yoğun yaşanmıştır ve yaşanmaya da devam ediyor. Bu çözümsüzlüğün ana nedeni eğitimin bir ideolojik çarpışma alanı olmasıdır. Toplumdaki temel kamplaşma nedenleri eğitim sistemini ana fonksiyonunu sınırlamıştır.
Eğitim sistemine yüklenmiş ideolojik misyon toplumu batılılaşma ve modernleşme sürecine katma ve dönüştürme olmuştur. Bu misyon eğitimin temel fonksiyonu olan bireylerin insani ve ahlaki melekelerini geliştirmenin, analitik düşünme ve teknik yeteneklerini keşfetme ve tekamül ettirmenin, toplumsal ihtiyaçları karşılayacak şekilde üretim ve inovasyona yönlendirmenin önüne geçmiştir.
İdeolojik öncelik öğrencilere, propaganda teknikleriyle, ideolojik doğruları kabul ettirmek için, ezberletmeyi esas almış ve bireylerin düşünmesi ve üretmesini ketmetmiştir. Talebe öğrenciye, hoca öğretmene inkılap etmiştir. Bilgi, ilgi ve yeteneklerin meraklı bir defineci gibi aradığı hazine değil, yeteneklerin ötesinde zorla yüklenilen ağırlıklar olmuştur.
Eğitim okul duvarlarının içerisine hapsedilmiştir. Yönetimler okulların çevresini, öğrenciyi eğitim süreci içerisinde güvende tutma endişesiyle, yüksek duvar ve tel örgülerle dönerek, bilginin hapishanelerini resmetmişlerdir. Eğitim sisteminde oluşmuş olan bu kemikleşmiş yapı bir türlü dönüştürülemedi. Sınavları ikili, tekli, beşli sisteme dönüştürebilen fakat sistemin özündeki ezberci ve jakoben yapıyı dönüştüremeyen bir süreç yaşanmaya devam ediyor.
Koronavirüs pandemisiyle birlikte zorunlu olarak karşımıza çıkan uzaktan eğitim bir anda eğitimi sınıfların ve okulların dışarısına taşıdı. Bu zorunluluk dijital teknolojilere karşı olan statükocuların bile dijital teknolojileri kullanmalarını sağladı.
Herkesin deneyimlediği bu yeni normalin eğitim sistemi ve hayatımıza getirdiği yeniliklerin faydaları pandemi sonrasında daha iyi anlaşılacaktır. Pandemi sonrasında önce eski alışkanlıklarına dönüp duvarlar arasında eğitimi yapmak isteyenler sonra pandemi normalinin hayatlarına kattığı yenilik ve faydaları fark edip oraya doğru yöneleceklerdir.
Zamanla okullarda herkese zorunlu okuttuğumuz birçok dersin sadece ilgi duyan ve o alana yeteneği olan kişilere vermemiz gerektiğini, herkese bu dersleri okutmanın zaman, emek, para ve insan israfından başka bir şey olmadığını anlayacağız.
Sabahtan akşama kadar dersler anlatmanın çok da önemli olmadığı, çocukların ve gençlerin gerçek hayatın içinde daha çok şey öğrendiğini fark edeceğiz. Dijital eğitim desteği ile birlikte usta-çırak ilişkisi bağlamında işyerlerinde verilecek uygulamalı eğitimlerin, okullardaki eğitimlerden çok etkili ve öğretici olduğunu deneyimleyeceğiz.
Geleceğin eğitimde artık okullar değil, dersler, hocalar ve dijital ortamdaki eğitim materyalleri önemli olacaktır. Bu nedenle sanal okullar kurulacak. Öğrenci ilgi ve yeteneğine göre seçtiği dersleri, seçtiği hocalardan internet üzerinden rahatça alabilecek. Yeni teknolojilerle öğrenci ve hoca üç boyutlu görüntüleriyle eğitim –aynı ortamdaymış hissiyle- yapabilecek. Öğrenci ülkedeki veya dünyadaki bütün hocalardan ders alma imkânına sahip olacak. Bütün uygulama alanları öncelikle simülasyon teknikleriyle bilgisayar ortamında oluşturulacak. Uygulama robotları ve akıllı otomasyon sistemleriyle birçok uygulama gerçeklik algısı içinde yapılabilecek.
Artık modern dönemdeki ideolojik gerekçelerle düştüğümüz yanlışlardan sıyrılmalıyız. Geleceğin eğitim sisteminin evrildiği yönde öncü ve tasarımcılar arasına girmeliyiz. Eğitim alanının politika yapıcıları ve karar vericileri bugün pandemi şartlarında eğitimi yürütme çabalarında kaybolmamalıdır. Stratejik bir şekilde, güçlü bir irade ve ekiple geleceğin eğitim sisteminin etik, teknik ve yasal alt yapısını üretmelidir.
Sanal okullarda görüşmek üzere…
(gunebakis)