Tarihimizde yöneticilere nasihatte bulunan çok sayıda nasih vardır. Tarihle olan bağlarımız zayıfladığı için bunların birçoğunu bilmeyiz. Alimlerin en yüceltilmişi sultan, hükümdar veya yönetici karşısında hakkı evirip çevirmeden söyleyendir. Nasihatler elbette ders almak isteyen yöneticiler içindir. Her şeyi bildiğini sanma uykusuna dalanları uyandıramazsınız. Yöneticilerin övülmüşü nasihat alan ve adaletli olanlardır.
Bu durumun en güzel örneği Behlül Dana ile Abbasi Halifesi Harun Reşit arasındaki etkileşimdir. Adalet ve iyi yönetimiyle meşhur Halife Harun Reşit, MS 786’da beşinci Abbasi Halifesi oldu. Behlül Dana, İslam Ansiklopedisindeki bilgilere göre her ne kadar Harun Reşit’in kardeşi veya akrabası gibi rivayetler olsa da aslen Küfeli, Bağdat’ta yaşamış meczup bir velidir. Harun Reşit’in adaletten ve haktan ayrılmaması adına gerçekleri nükteli, hikmetli ve hicivli bir şekilde söylemesi meşhur olmuştur. Behlül Dana’nın meczup tarafının Harun Reşit karşısında pervasızca konuşmasının yolunu açtığı söylenebilir.
Behlül Dana nasihatlerinde ağırlıklı olarak yöneticilik makamının bir emanet, sorumluluklarının yakıcı, gurur ve kibire kapılmaya çok müsait olduğuna dikkat çeker.
Bir gün Harun Reşit Behlül Dana nasihat istediğinde, “Bir sarayına, birde kabirler bak, bunlardan nasihat al” uyarısını yapar. Sarayda rastgele bir yerde uyuyan Behlül, görevlilerce uyandırılınca, “saltanatım gitti” diye feryat eder. Harun Reşit, “hangi saltanatın” diye sorunca, “rüyamdaki” der. “Rüyadaki saltanata itibar edilir mi?” sözü üzerine “Ben gözlerimi açınca saltanatımı kaybettim, siz gözlerinizi yumunca saltanatınızı kaybedecek, pişmanlık günleriniz başlayacaktır” cevabıyla karşılaşır.
Halifenin “Hırsızın cezası nedir?” soruna, “eğer hırsız alışkanlık etmişse hırsızın eli kesilir, hırsızlığı aç olduğu için yapmışsa halifenin eli kesilir” der. Bir başka olayda “Memleketinin bir köşesinde bir mazlum zulme uğrasa, sen memleketin diğer köşesinde bile olsan, Allahü Teâlâ bunun hesabını senden soracak.” diyerek, yöneticinin emanetçi olduğu ve sorumluluklarına dikkat çeker.
Yönetim makamlarına gelenler kendinden önce gelip geçenlerin durumlarından ders çıkarmazlar. İlk makama oturduğunda bazı idealist düşüncelere sahip olsa bile, benliğinin ve çevresinde yer almaya başlayan dalkavukların övgüleriyle zehirlenirler. İlk başlardaki idealist yaklaşımlar zaman içinde yorucu olur. Etrafındaki bazı gerçek dostları yöneticiyi uyarmaya çalışsa da, bir süre sonra bu dostların uyarıları rahatsız edici olur. Diğer taraftan etrafta “padişahım sen çok yaşa” diyenler çoğalır. Bu övgülerin dayanılmaz atmosferi yöneticinin benliğini sarmaya başlayınca, kendisinin diğerlerinden başka ve yüce olduğunu keşfeder. Yavaş yavaş çevreye açık olan kapılar, pencereler kapanmaya başlar. Sonuçta uyarıcılar gider, yerlerini övücüler doldurur.
Behlül Dana, Harun Reşit olayında büyük başarı aslında Harun Reşit’indir. Çünkü Harun Reşit hak namına sürekli kendini yeren, hicveden ve alaya alan bir meczubu kovmamış, cezalandırmamış, aksine önünü açmış ve söylediklerinden ders çıkartmıştır. Behlül Dana’nın hakkını da yemek yememek lazım, hükümdar karşısında hiç hesap yapmadan hakkı söyleme cesaretini sürdürmüş, rüşvetlere prim vermemiştir. İyi bir nasih, adaleti arayan bir hükümdar etkileşiminden asırları aşan bir hilafet çıkmış.
Behlül Dana’ın meşhur tahta oturma kısasıyla sözü tamamlayalım. Makama çıkan Behlül, tahtı boş görünce hemen oturur. Görevliler onu uyarsa da aldırış etmez. Görevliler onu döverek tahtan indirmeye çalışırlar. Makama gelen Harun Reşit, Behlül Dana’ın “Harun Reşit, Harun Reşit” diye bağırarak ağlamasına şahit olunca “neden ağlarsın ve beni bu işe katarsın” diye sorar. Behlül “ben kendim için değil senin için ağlıyorum, bir-iki dakika tahta oturmaya kalkınca ben bu kadar dayak yedim, bir ömür bu tahta oturan sen acaba ne kadar dayak yiyeceksin” der ve yöneticinin yakıcı sorumluluğunu zihinlere havale eder.
Ne dersiniz, makamların altın sarısı çekiciliği, ateşin yakıcılığı olmasın?
(gunebakis.com.tr)