YÖK Eski Başkan Vekili Prof. Dr. M. Uygur Tazebay vefat etti.

 YÖK Eski Başkan Vekili Prof. Dr. M. Uygur Tazebay vefat etti.

Eski Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkan Vekili Prof. Dr. Uygur Tazebay, 87 yaşında hayatını kaybetti.1 Kasım Pazartesi günü Ankara Doğramacizade Ali Paşa camiinde öğle namazından sonra kılınacak cenaze namazından sonra Kilis'te toprağa

Ahmet Yesevi Üniversitesinden yapılan açıklamaya göre, Ankara’da 87 yaşında vefat eden Tazebay için, yarın Doğramacızade Ali Paşa Camisi’nde öğle vaktinde cenaze namazı kılınacak. Tazebay, Kilis’te aile kabristanında defnedilecek.

 

AA’nın haberine göre, Suriye’nin Azez kentinde 1934’te dünyaya gelen Uygur Tazebay, çalışma hayatına, 1955’te Gaziantep Teknik Ziraat Müdürlüğü merkez teşkilatı bünyesinde ziraat teknisyeni olarak başladı.

 

Tazebay, 1978’de Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Dış Münasebetler Daire Başkanı olarak atandı.

 

Türkiye Ticaret-Sanayi Odaları ve Borsalar Birliği Dış İlişkiler Daire Başkanlığı görevini de yürüten Tazebay, 1982’de YÖK’ün ilk genel sekreteri oldu.

 

Bakanlar Kurulu Kararı ile 1985’te YÖK Yönetim Kurulu Üyesi olarak atanan Tazebay, 1988’de YÖK Başkan Vekili olarak seçildi, bu görevi 1996’ya kadar sürdürdü.

 

UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun İkinci Başkanlığını da yapan Uygur Tazebay, 1994-2006 arasında Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyeliği görevini yürüttü.

 

Geçmiş Yıllarda bölgemizde yaptığı konuşmaları aşağıda siz okurlarımız için derledik 

 

Gaziantep Üniversitesinin kuruluşunun 40.yılı etkinlikleri kapsamında Prof.Dr.M.Uygur Tazebay tarafından "Nevruz ve Renkler" konulu konferans gerçekleştirildi.

Gaziantep Üniversitesinin kuruluşunun 40. yılı etkinlikleri kapsamında Prof. Dr. M. Uygur Tazebay tarafından "Nevruz ve Renkler" konulu konferans gerçekleştirildi.

Nevruz programı çerçevesinde GAÜN Atatürk Kültür Merkezinde gerçekleştirilen konferansa Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Yavuz Coşkun, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Ali Gür ve Prof. Dr. Fahrettin Göğüş, Genel Sekreter Ercan Eroğlu, çok sayıda akademik ve idari personel ile öğrenci katıldı. Nevruz'da dargınlıkların ortadan kalktığını, barış olduğunu belirten Prof. Dr. Tazebay, Nevruz'da savaş yapılmadığını eğer savaş varsa da savaşın bir süre durduğunu söyledi. En eski Türk bayramı olan Nevruz'un, Türkler aracılığıyla Avrupa'ya yayıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Tazebay, bugün bolluk ve bereket yılının başlangıcı olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Tazebay, "1991 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan'da Nevruz, milli bayram olup o gün resmi daireler ve okullar tatil edilmektedir. Hatta bu ülkelerin bir kısmında bu tatiller iki hafta sürmektedir. Türk musikisinde Nevruz makamının 700 yıllık bir geçmişi vardır. Bu makamı ilk defa Urumiyeli Safiyüddin Abdülmümin 1294 yılında kullanmıştır. Acem aşiran makamına Nevruz makamı denilmektedir. Nevruz münasebetiyle yazılan şiirlere de Nevruzziye adı verilmektedir" dedi.

"Nevruz toprağın, suyun, havanın değiştiği günün yani cemrelerin bayramıdır" diye konuşan Prof. Dr. Tazebay, "Kuru ağaçların yeşillendiği, göçmen kuşların döndüğü, bir adı da Nevruz Gülü olan Nevruz çiçeğinin çıktığı gündür. Gaziantep, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Mersin, Silifke, yörelerinde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Sultan Nevruz adı ile anılır. Mart ipliği de denilen Nevruz'da ağaçlara renkli bez parçaları bağlanır niyet tutulur. Nevruz günü yaylalara çıkılır, evlere gelen misafirler ağırlanır. Gaziantep ve çevresinde ise inanca göre Sultan Nevruz çok güzel bir kızdır ve 21 Mart'ı 22 Mart'a bağlayan gece batıdan doğuya doğru göç eder. Bir başka inanca göre ise kuş kılığında uçan bir derviştir. Nevruz gecesi uyanık olanların bütün dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır" diye konuştu.

Konferansın sonunda Prof. Dr. Uygur Tazebay'a hediye takdim eden Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Yavuz Coşkun, "Prof. Dr. Uygur Tazebay, hem akademik hem de yükseköğretime çok önemli katkılarda bulunmuştur. Kıymetli bilgileri bizlere paylaştığı için kendisine çok teşekkür ediyorum" şeklinde konuştu.

 

21 Mart 2013 Perşembe

 

https://www.haberler.com/nevruz-ve-renkler-konulu-konferans-4450798-haberi/

 

********************************************

 

Dr. Uygur TAZEBAY

YÖK Eski Başkan V.

 

 

Kilis… Resulosman Dağı’nın güney yamaçları… Verimli topraklar; dereler, çaylar… Nice bin yıllardan beri insanoğluna yurt olan vadiler, platolar…


Bugün “Kilis” olarak bilinen yerleşim alanı yaklaşık 1243 kilometre karedir. Arkeolojik kalıntılardan edinilen bilgilere göre, Orta Tunç Çağı’ndan beri Kalde, Asur, Huni, Mitanni devletlerine ve Hitit İmparatorluğu’na bağlı olarak varlığını sürdürmüştür. Şehir, 2’nci Keyhüsrev döneminde Pers yönetimine, M.O. 4’üncü yüzyılda Selefkiler yönetimine geçmiştir.

Asur kaynaklarında “Kilizi” olarak anılan şehir; Roma kaynaklarında “CilizaSi ve Urmagiganti” olarak geçer. Ebu’l-Fedâ Tarihi’nde, Hicri 7’nci asırda, “Gilze” ismiyle not edilmiştir. Araplar “Kiliz” Türkler ise “Kilis” deınektedir.

(…)

 

Kilis, Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın 1831 yılında başlattığı ayaklanma sırasında oğlu İbrahim Paşa tarafından ele geçirilmiş, ancak yaklaşık 9 yıl sonra, 1840 yılında tekrar Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. Bu yıllarda, Halep ili merkez sancağına bağlı olan Kilis’te, beş bini çeşitli illerden olmak üzere, 20.000 kişinin yaşadığını Tarihçi Ali Cevat’tan öğreniyoruz. İşte tam da bu asrın ilk çeyreğinde, 1819’da dünyaya gelen ve altı yaşında yetim kalan büyük bir Mimden, büyükbabamın babası Şeyh Abdullah Sermest Tazebay’dan söz etmeden önce, zalimlikleriyle dikkat çeken Kilis’le ilgili kimi siyasi kişilerden örnekler verelim…

 

KİMİ ZALİMLER
CANBOLAT BEY…

Kanuni Sultan Süleyman İran seferinden dönerken Halep’e uğramış ve İbni Arabi namıyla bilinen Kasım Bey’in oğlu Canbolat Bey’i takdir ettiğinden, ilk sancak beyi olarak. Kilis’e tayin etmiştir. Canbolat Bey, Kürt eşkıyasına aman vermemiş, Kanuni’nin Halep’e ikinci gelişinde, kırktan fazla eşkıyayla öldürerek, onların cesetlerini Kanuni’nin geçeceği yollara dizmiş. Elbette bu durum, Cihan Padişahı’nın hoşuna gitmemiş ve onu görevinden azletmiş.

Canbolat Bey, Rüstem Paşa’nın yardımlarıyla, bir süre sonra tekrar görevine iade edilmiş…

1591 yılında ölünceye kadar sancak beyi olarak Kilis’i yöneten Canbolat Bey, yönetimde bulunduğu yıllarda Canbolat Camii, Paşa Hamamı, Eski Hamam ve Kapılı Çarşı’yı inşa ettirmiştir.

 

AŞIKLI ALİ PAŞA…

Aşıklı Ali Paşa, 1724 yılından sonra, Kilis’e iki yıl hükmetmiştir. Ona karşı yapılan isyan hareketi, Halep’ten gelen Hekimbaşıoğlutarafından bastırılmıştır.

 

SARI ABDURRAHMAN PAŞA…

Kilis ve Azez, 1748 yılından itibaren bir sancak sayılmış ve her ikisi, aynı sancak beyi tarafından yönetilmiştir 1753 yılında sancak beyi olan ve iki yıl görevine devam eden Sarı Abdurrahman Paşa, halka çok zulmetmiştir. Katlettiği insanların kellelerini biriktirdiği yere “Kelle Kulesi” adı verilmiştir.

 

DALDABANOĞLU MEHMET PAŞA
Kilis’in siyasi tarihinde önemli bir yeri olan, halkın olumsuz yönde çok etkilendiği meşhur derebeyi Daldabanoğlu Mehmet Paşa, kendi kuvveti ve zoru ile 1783 yılında reisliğe oturmuş, daha sonra yaptığı bir takım yararlı işlerden dolayı kendisine paşalık unvanı verilmiştir. Derebeyliğini 7 yıl sürdüren Paşa, civar bölgelere de korku salmıştır. Ayıntap’ı (Antep) istila etmiş, orayı yağmalamış, halka çok zulmetmiş. Halk bu zulme karşı koymuş, isyan çıkarmış ve kendisini kurşunlayarak öldürmüştür. Paşa’nın çok yakın adamı Kör Bilal’ın da başı kesilmiş.


TOPALOĞLU MUSTAFA AĞA
Topaloğlu Mustafa Ağa, 1801 yıllarına doğru, halka kar derebeylik kurmuş. Yargı yetkisini bile kendinde görüyor, kendince idam cezası dahi veriyormuş. Halk sonunda isyan etmiş. Hacı Said’in evine kaçan Topaloğlu Mustafa Ağa’yı yakalayıp başını kesmişler.


FAZLI AĞA
Halepli Hamut Paşa’nın mutemetlerinden olan Fazlı Ağa, bir derebeyi sayılmasa bile, 1810 yılında Kilis Müsellimliğine tayin edildikten sonra halka çok zulmetmiş, çok muârız toplamıştır. Muârızlan Halep’e giderek kendisini Hamut Paşa’ya şikâyet etmiş ve rüşvet teklif etmişler. Bunu duyan Fazlı Ağa’nın, Kilis’e gelen Hamut Paşa’ya “Paşam, bu kel kafayı ucuz satma, ne kadar istersen ben vereyim” dediği söylenir. Hamut Paşa, bu söz üzerine, Fazlı Ağa’yı korumuş, muârızlarını sürgüne göndermiş.


KİLİSLİ ÂLİMLER
Kilis’te zaman zaman birkaçından söz ettiğimiz türden zalim yöneticiler işbaşına gelmiş olsa da, şehir, eskiden beri ilim ve irfan kaynağı olarak şöhret kazanmıştır. Kilis, Osmanlı Devleti’nin çok hareketli bölgelerinden biri olmuştun Halep ile komşu olması da siyasi ve kültürel durumunu derinden etkilemiştir. Her mahallede 3-4 cami olması, bu camilere bağlı olarak cami medreselerinin gelişmesi ve halka yönelik aydınlatma faaliyetlerinin yoğunluğu Kilis’i bir kültür merkezi haline getirmiştir.
Büyükbabamın babası Şeyh Abdullah Sermest Tazebay’dan söz etmeden önce, bu kültür merkezinde yaşamış ve hizmet etmiş olan kimi âlim kişilerden örnekler verelim. Böylece Kilis’i yönetmiş zalimler bir yana, Kilisli âlim ve şairleri kısaca tanıtarak, Abdullah Sermest’in çocukluk ve ilk gençlik yıllarının içinde geçtiği ilim ve sanat ortamı hakkında da bilgi vermiş olalım.

 

ÇEKMECELİZADE (1684-1757)
Asıl adı Hacı Mustafa Efendi’dir. Aliyyilkarî denen bir zattan icazetnamesini almıştır. Kilis’teki Çekmeceli Camii’ni inşa ettirmiştir. Aynı zamanda hattat olan ve Arapça ile Farsçayı bilen Hacı Mustafa Efendi, inşa ettirdiği camide eğitim vermeye başlamıştır. Kilis’te ilmi ihyaya çalışan ilk kişi kabul edilir. Kendi el yazısıyla yazdığı Usûl-i Fıkıhtan “İbni Melek Şerhi”, Feraizden“Mufassal Ceride”,
Akaidden “Saadeddin Haşiyesi” ile “MüşkatHaşiyesi” isimli eserleri vardır.


UNCUZADE HASAN EFENDİ (1709-1779)
Çekmecelizade ve Ebû Said Hadimî gibi âlimlerden ders almıştır. Kilis Müftülüğü yapmıştır. Hasan Efendi’nin vaazlarını, Müslümanlar yanı sıra ecnebiler de dikkatle dinlermiş. Usûl-i Fıkıh, Feraiz, Meanî,İlm-i Münazara, İlm-iAruz ve Mikat, Mukantara ve Rübü’lMucib adlıeserleri vardır.


MUSTAFA RUHÎ EFENDİ (1720-1797)
Kilisli olduğu bilinen ilk şairdir. Çelebizadeler’dendir. Remil ilminde ihtisas sahibi olmuş ve Güllü Camii Medresesi’nde ilim öğretmiştir. İstanbullu şair Zatî ile tanışır ve mektuplaşır imiş. Şam depremi dolayısıyla yazdığı iki şiiri, onun sanatçı kişiliğini ortaya koyar. Felsefi şiirleri çoktur. Tarih-i İbretname adlı şiirinde, Daldabanoğlu Mehmet Paşa’nın yaptığı yolsuzlukları, ayaklanma sonucunda nasıl öldürüldüğünü anlatır. Divan, Ruh-i Şuruh (Pendi Attar’ın Mufassal Şerhi),Tabirname, İnşa, Kur’an-ı Kerim Havassı adlı eserleri vardır. Divanı ele geçmemiştir. Fakat elde edilen şiirleri derlenmiştir.

 

YAVAŞÇAZADE HAŞİM EFENDİ (1756-1824)

Mantık, havas ve hendese ilimlerinde başarılıdır. İcazetnamesini Uncuzade Hasan Efendi’den almıştır. İlim öğrenmek için Mısır, İstanbul ve Rumeli’yi dolaşmıştır. Abdullah Efendi’den mikat ve havas ilimlerini öğrenmiştir. On iki yıl sonra Kilis’e dönmüş ve Hacı Ali Ağa Camii Medresesi’nde ilim öğretmeye başlamıştır. Hendese, Feraiz, CezerîŞerhi, MukantaraTercemesi adlı eserleri vardır.

 

MANTIKÎ HACI ÖMER EFENDİ (1757-1820)
Kilis’in ünlü ve ilk mantıkçısıdır. İcazetnamesini Akatzade Abdullah Efendi’den almıştır. Kesikminare Camii’nde öğrenci yetiştirmiştir. Mantıktaki başarısıyla şöhret olduğu için başka illerden gelen âlimler ondan ders alırdı. Musikiyi çok seven, şen şatır bir zat imiş… “Tasdik ve Tasavvurat” ile “Kadı Mir”e birer şerh yazmıştır. Bu eserlerin yazma nüshaları Hocazadeler’in kütüphanesindedir.


HAKİ-İ KADİM (1757-1 832)
Asıl adı Mehmet Haki’dir. Kendisi Davutağaoğulları’ndandır. Uncuzade Hasan Efendi’den icazetname almıştır. HindioğluCamii Medresesi’nde eğitim vermiştir. Kilis’in edebiyat tarihinde önemli bir yeri vardır.
Eserlerinde sade bir dil kullanır. Kilis’teki pek çok tarihi yapının tarih taşlarında onun manzumeleri yazılıdır. Yazmış olduğu Divan’ı bastırmak için İstanbul’a gitmiş ve orada kalmıştır.


HOCAZADE ABDURRAHMAN EFENDİ (1766-1846)
Büyük Hoca adıyla bilinir. Mantıkî Ömer’in Kilis’e açtığı mantıkçılık akımının devamcısıdır. Dokuzluzade Sadık Efendi’nin oğludur. Uncuzade Hasan ve Mantıki Ömer’den ilim öğrenmiştir. Kesikminare Camii Medresesi’nde ilim öğretmiştir. Türkçe Mantık Risalesi, Kazimir Haşiyesi, Tasdikat ve Tasavvurat Haşiyeleri adlı eserleri vardır.


ŞAİR MEYLİ (1757-1832)
Nalbant çıraklığından şairliğe yükselmiştir. Haki-i Kadim’den etkilenmiş, kendini okumaya vermiş. “Şahidî” adlı esere “Meyli Tuhfesi” yazmıştır.


KARADAĞLIZADE HAFIZ MEHMED EFENDİ (1781-1862)
ÇekmecelizadeMehmed Efendi’den icazetnamesini almıştır. Mehmet Camii Medresesi’nde öğrenci yetiştirmiştir. Her sene Halep ve Hama taraflarına gider, oralarda da ders anlatırmış. Er Rahman Suresi’nin Tefsiri veİbn-i Şirin Tercemesi adlı eserleri vardır.


ŞAİR FASİHA HANIM (1809-I862
Zıddizadeler’den Mehmet Efendi’nin kızıdır. İlk tahsilini mahalle mektebinde gördükten sonra dayısı Yavaşçazade Haşim Efendi’den ders alarak öğrenimini tamamlamıştır.
Arapça ve Farsça öğrenmiş, şiirlerini sade bir dil ile yazmıştır. Kilis’in şair ailesinden denilebilir, çünkü Merkupçu Rahmi ve Nutkî onun kardeşleridir. Edebiyat tarihimizde kadın şairlerin yok denecek kadar az olması göz önünde tutulursa onun, Kilis için ne denli önemli bir kişi olduğu daha iyi anlaşılır. Onun varlığı, Kilis’teki edebiyat ve kültür ortamının yüksekliğinin en önemli kanıtıdır.


Hamamname isimli bir şiiri meşhurdur.
Bunlardan başka; Üryanizade Osman Efendi (1702-1754, Çekmecelizade Mehmet Efendi (1738-1806), Kırık Oğlu Abdurrahman Efendi (1740-1812),Cenginli Hacı Hasan Efendi (1771-1843), Hacı Hafız Efendi (1783-1875). Sağır Katip (1784-?,), Sadakazade Hacı Sadık Efendi (1787-1855), Bekir Vahit Efendi (1802-1887), İmam Hacı Sadık Efendi (1805-1872), Hattat Hoca Mustafa Efendi (1805-1877), OylumzadeMehmed Efendi (1809-
1872), Müftü Hakî Efendi (1822-1906), Merkupçu Rahmi (1824-1894), Hocazade Abdullah Enveri Efendi (1825-1885), Hacı Abdülnafi Mahir Efendi (1826-1906), Yavaşçazade Mehmet Sezaî Efendi (1829-1896), Keçikzade Müftü Abdurrahman Efendi (1834-1878). Şair Zihni Baba (1834-1891), Abdullah Re’fet Efendi (1838-1905). Hacı FazılEfendi (1840-1885), Hocazade Mehmet Tahir Efendi (1843-1887), Hafız Ahmet Agâh Bey (1851-1926), Şair Lütfullah Hazım Efendi (1857-1912) 
gibi birbirinden ders ve ilham alarak yetişen âlimler ve şairler Kilis’teki bilim, kültür ve edebiyat dünyasına zenginlik katmıştır.

 

İşte, bir kısmı kendisinden önce yaşamış olan, bir kısmı çağdaş ve bir kısmı da kendisinden sonra Kilis’te bilim ve kültür hayatına katkıda bulunmuş olan bu değerli bilim ve kültür adamlarının oluşturduğu ortamda çocukluk ve ilk gençlik çağlarını geçiren Kilis’in değerli mutasavvıfşairlerinden biri de benim büyükbabamın babası Şeyh Abdullah Sermest Tazebay’dır. (ZeytinDalı Dergisi)