Meltem Hanım bana bu fırsatı verdiğiniz için öncelikle ben size teşekkürlerimi sunuyorum.
Ben 23 Mayıs 1974 yılında Diyarbakır’da doğdum. Çocukluğum ilkokul, ortaokul ve lise de dâhil Diyarbakır’da geçti. 2000 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. O vakitten itibaren 25 yıldır da hekimlik yaşantıma acil hekimi ve işyeri hekimi olarak devam etmekteyim.
Aslında kendimi halen bir edebiyatçı olarak görmemekteyim. Yazarlık yolculuğum tıp eğitimi aldığım sıralarda şiirler yazarak başladı. Tabi ki bu şiirleri kendimi mutlu etmek için yazıyordum. Düz yazı tarzında herhangi bir yazım yoktu o sıralarda. Bu yazmış olduğum şiirleri hep sakladım ve bunları bir gün herkesle paylaşacağım günü bekledim.
Şiir yazmayı hep sevmişimdir. İnsan ruhuna iyi gelen şeylerden birisi de bence şiir yazmaktır. Şiire olan ilgim hep üst düzeyde olmuştur. Fakat kendimi geliştirmek adına düz yazı, roman tarzında da yazabileceğim duygusu içimde hep vardı. Bu duygularımı dikkate alarak roman tarzında bir eser de meydana getirdim.
Bence şiir apayrı bir yerdedir. Şiiri ben damıtılmış bir eser gibi görürüm. Bir hikayeyi damıtıp, o hikayenin özünü insanlara sunmaya benzetirim hep. Fakat roman türünde de yazmak insanın ufkunu geliştiriyor. Meyve ağaçlarıyla dolu bir arazide yürüdüğünüzü düşünün. Yoldaki o meyve ağaçları yazarlar ve şairlerdir. Yolda yürürken bazı meyveleri canınız çeker ve onları yemek istersiniz. Şiir ve roman o meyvelerden bazılarıdır. İşte ben de şiir ve roman meyvelerinin birçoğunu sevdim. Bir gün ben de bol meyve veren bir ağaç olmak isterim.
Yıllardır içimde biriktirdiğim; sevmek ile ilgili bir takım fikirlerim, inançlarım vardı benim. Bunları bir kitaba dönüştürmek gerekti. Bir sabah uyandım ve karar verdim, yayınevimle irtibata geçtim. Onlarda fikrimi onayladılar ve kitabım ortaya çıkmış oldu.
Bu kitabımdaki şiirlerin çoğu hem kendi yaşadığım duygusallıkları hem de hayal dünyamdaki gizli duygusal geçitleri içeriyor. Kitabım bir şiir kitabı olmasının yanında ayrıca deneme tarzı yazılar da barındırıyor. Bu düz yazılar, şiir kulelerimi destekleyen bir temel gibi sayılırlar.
Kitabımın dış kapak tasarımını yayınevimle birlikte kararlaştırdık. İçerisinde bulunan çizimlerde değerli çizer arkadaşım Sıla Erdemgür hanımefendiye aittir. Bence bir kitap hem göze, kulağa hem de ruha yani tüm duyularımıza hitap etmelidir.
Efsel isimli romanımı kendimi mutlu etmek için yazdım. Aklımın bir köşesinde bir gün bir roman yazarsam nasıl olurdu diye hep geçirirdim. Şiir kitabımın çıkışından 5-6 ay kadar sonra Efsel isimli romanımın yazımını bitirdim. Yayınevimle görüşüp romanımın basımına karar verdik.
İnsan eğer bir hikâye veya roman yazmak istiyorsa en iyi bildiği konu üzerine yazmalıdır. Ben de aşk ve duygusallık konularına kendimi daha yatkın görüyorum. Efsel romanım temelinde saf bir aşkı, kavuşma kavuşamama ve kader konularını içeren bir hikâyeyi barındırıyor. Aynı zamanda hemşerim olan büyük şair Cahit Sıtkı Tarancı’yı da romanımda misafir etmekteyim.
Kitap tasarımını kitabımın konusuna paralel olacak şekilde yayınevimin değerli çizerleriyle beraber karar kıldım. Saf sevgi, yıkım, kader, çaresizliğin bir arada olduğu güzel bir kapak tasarımı oldu.
Ben Diyarbakır’lıyım, çocukluğum ve gençliğimin büyük kısmı orada geçti. Efsel isminin anlamı romanımın içerisinde anlatılıyor. Efsel, Diyarbakır’ın hemen ortasından geçen Dicle nehrinin kenarında bulunan yemyeşil Hevsel bahçelerinin diğer adıdır. Bu adı pek bilinmediği için romanın ismini Efsel koymak istedim. Zaten kitap kapağındaki yeşil gözler de bunu ifade etmektedir.
Her iki eserimi de yazarken çok mutlu oldum. İnsanların benim kitaplarımı okumaları veya paylaşmaları hoşuma gidiyor. Ben henüz bir yazar ya da şair değilim, sadece bu yolda bir yürüyenim. Bu yürüyüşüme değerli okuyucuların katılmaları da beni ayrıca mutlu edecektir.
Eserlerime bir bütün gibi bakmaktayım. Her mısrasını her sayfasını seviyorum.
Efsel romanımın giriş kısmına yazdığım yazıyı tekrarlarsam,
‘’Şairler dünyaya zarafet katmak için gelirler ve hep zarif kadınlara âşık olurlar ’’ Tabi bir erkek şair olarak duygularımı böyle belirttiğimi ifade edeyim.
Beni platonik sev isimli şiir kitabımın da giriş kısmında şöyle yazıyor,
‘’Daha önce hiç kimsenin senin için denemediği, yapmadığı bir şey yapacağım; seni gerçekten seveceğim’’
Genelde kitaplarımla ilgili çoğunlukla olumlu dönüşler aldım. Şiirlerim biraz daha öznel olduğu için belki tüm ruhlara hitap etmeyebilir. Kitapseverler için roman veya hikâye tarzı şeyler daha ilgi çekici oluyor.
Ben İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünde de halen okuyorum, öğrenciyim. Hekimlik yaşantım boyunca da psikoloji ve felsefeye hep ilgi duydum. Özellikle varoluşçu yazarları kendime daha yakın buluyorum. Genel olarak her tür kitap okuduğum için özellikle bir yazar şair ismi vermek istemiyorum. Fakat tabi ki Cahit Sıtkı Tarancı, Sabahattin Ali ve Stefan Zweig’ın o güzel yazım ruhlarını seviyorum.
İnsanın kendi ruhundan daha güzel bir kaynak olamaz. İnsan bir makine gibidir. Bu makinanın bir ruhu vardır. İçimizdeki bu gizli cevher bize hep yol gösterendir.
Nietzsche – İyinin kötünün ötesinde
Marcus Aurelius – Kendime düşünceler
Yozlaşma, ilk olarak eğitimin bozulmasıyla başlar ve sonra sokağa ve tüm ülkeye yayılır. Biz özellikle son 20-30 yıldır yozlaştık. Sanat ve edebiyat bizi beslemiyor. Çünkü öncelikle temelde yapmamız gereken şeyleri yapmıyoruz. Adalet, eğitim, liyakat gibi temel eksikliklerimiz var. Sanat ve edebiyat bunların da altında gömülü kaldı maalesef. Bir gün ortaya tekrar çıkmasını ümit ediyoruz.
İnsanların duygularını yazıya dökmesi bir sağaltım biçimidir. Aslında birçok şair ve yazar yazdıklarını kendilerinin anlaşılması için yazmışlardır. Eserlerini, yaşadıkları ıssız adalardan dış dünyaya yolladıkları işaret fişekleri olarak düşünebiliriz. Şiir de bir hikaye anlatım biçimidir. Şiir seven insanlar naiftirler ve o yüzden ben şairleri zarafet sahibi olarak görürüm hep. Günümüz modern çağı hele bu sanallığın olduğu dünyada duyguların da korozyona uğraması kaçınılmazdır. Bence insanlar kitaplara şans vermeli. Hele hele şiir kitapları, romanlar bir insanın ruhunu değiştirebilir. Onu zarif ve bilgili bir insana dönüştürebilir. Kurtuluş reçetemiz yine okumaktan geçiyor.
Benim de 3 çocuğum var. Efsel isimli romanımı onlara atfettim. Günümüz şartlarında çocuklara kitap okuyun demek ve onları böyle şeylere yönlendirmek çok zor. Ben kitap yazarak ve onlara örnek olarak cezbedici olmaya çalışıyorum. Ebeveynlerin işleri çok zor. Fakat yine de ebeveynlerin çuvaldızı önce kendilerine batırmaları gerekiyor. Değişim için önce kendilerini değiştirmeleri gerekir.
Ben her iki türü de okudum hatta Storytel’den dinleyerek te kitap okumuşluğum var. Ben okurun gerçek basımlı kitaba dokunarak, sayfalarını çevirerek ve bunu hissederek okunması taraftarıyım.
Kitaplarımı çıkarmadan önce bazı durumları hiç bilmezdim. Yani kitabın dağıtımı nasıl olacak, okuyucuya nasıl ulaşacak veya okuyucunun bundan haberinin olması nasıl sağlanacak vs vs. Sanırım tüm eski şairler, yazarlar aynı dertten mustaripmişler. Onların hayat hikâyelerini okudukça kendilerini duyurmak için kendi dönemi şartlarınca oldukça çaba gösterdiklerini de biliyorum. Biz de kendimizce çaba gösteriyoruz. Ben eskiden yaşamış biri olsaydım muhtemelen hiç bilinmeden yok olmuş gitmiştim. Çünkü en baştan da dediğim gibi eserlerimi kendimi mutlu etmek için yazdım. Maddi anlamda veya bilinirlik anlamında çok beklentim yok. Bu açıdan bu konuları çok dert etmiyorum.
Bana bu değerli röportaj imkânı verdiğiniz için size tekrardan teşekkür ediyorum. Sizin gibi değerli kadın şairlerimizin de kıymetinin bilinmesini isterim hep. Yazar olmak, şair olmak, insanın kendi istediği bir şey değildir. Bu insanın içinde vardır. Saklıdır, bir gün ortaya çıkacağı günü bekler. Güzel ruhlu insanların bu dünyayı güzelleştirmek için her zaman bir şeyler yazacağını bilmek içimi rahatlatıyor. Bu dünyayı güzellikler var edecek. Saygı ve sevgilerimle.
Röportaj: Yazar/Şair Meltem Güdemezoğlu