Birisine borç veriyorsunuz. Geri alırken de sizden borç aldığı için adama teşekkür mahiyetinde, verdiğinizden daha az para alıyorsunuz. Örneğin; 100 TL veriyorsunuz, bir sene sonra 95 TL alıyorsunuz.
Adam çok memnun oluyor.
Peki, siz mutlu oluyor musunuz?
Evet, hem de çok!
Neden?
Birincisi, adamı mutlu ettiniz.
İkincisi, faiz haram olduğu için Allah Katında sevap kazandınız. Cennete gitmeyi garantilediniz.
İşte “negatif nominal faiz” böyle bir şey.
BU GÜNE KADAR SADECE “NEGATİF REEL FAİZ”İ DUYMUŞTUK.
Paranızı vadeli mevduata yatırdınız. Varsayalım ki yıllık 8 faiz alacaksınız. Bir yıl sonra beklenen enflasyon 9 ise (faiz enflasyondan küçük olursa) paranızın vade sonunda satın alma gücü bu günkünden az olacaktır. İşte bu “negatif reel faiz”dir. Bunu yaşantımız içerisinde sık sık görüyoruz.
PEKİ GERÇEK HAYATTA NEGATİF NOMİNAL FAİZ OLUR MU?
Yakın zaman kadar böyle bir şeyin olması “aptallık” olarak düşünülürdü. Faizin en fazla sıfır olabileceği varsayılırdı.
Çünkü teoride insan Homo Economicus (Ekonomi Bilimi Açısından Rasyonel Varlık) olarak kabul edilirdi. Elindeki parayı harcamak yerine birisine borç vermenin pozitif bir katkısı olması gerekiyordu.
Bu nedenle iktisat teorilerinde “Negatif Nominal Faiz” diye bir kavram yoktu.
Ta ki 2008 Krizine kadar.
Artık günümüzde Negatif Nominal Faiz kavramı da, uygulaması da var.
MERKEZ BANKASININ BANKALARA NEGATİF FAİZ UYGULAMASININ MANTIĞI NEDİR?
Bankalar ekonomide paraya ihtiyacı olmayan kişilerden mevduat toplar ve toplumda ihtiyacı olan kişi ve firmalara kredi olarak verirler.
Bankanın kâr edebilmesi için aldığı kredi faizinin verdiği mevduat faizinden büyük olması gerekir.
Bazen bankalar topladıkları parayı kredi olarak verdikten sonra ellerinde fazladan para kalabilir. Bu para ekonomi literatüründe “rezerv fazlası-excess reserve” olarak adlandırılır.
Banka elinde rezerv fazlası kaldığında, bu rezerv fazlasını bir faiz geliri elde etmek maksadıyla kendisine pozitif faiz veren Merkez Bankasına yatırır (bu para Merkez Bankası için mevduattır).
İşte 2008 Krizinden sonra bazı ülkelerin Merkez Bankaları piyasaları canlandırabilmek için bu Rezerv Fazlalarına ödediği faizi (mevduat faizini) eksiye düşürme yoluna gitmişlerdir.
Eksi faiz uygulamasıyla Merkez Bankası bankalara der ki; bana yatıracağınız para için sizden para keserim. Paranızı bana yatırmayın. Halktan topladığınız parayı ülkedeki kişilere, şirketlere KREDİ olarak verin.
Merkez Bankasının sinyalini alan bankalar, halkın daha fazla kredi talep edebilmesi için verdiği krediye daha düşük faiz uygulamak zorunda kalacaklardır. Böylece hem kredi faizleri düşecek hem de kullandırılan kredi miktarı artacaktır.
Özet olarak; Merkez Bankasının bankalara negatif mevduat faizi uygulaması ekonomideki faizleri düşüreceği için şirketlerin borçlanma maliyetlerini azaltacaktır. Şirketler ve halk daha çok kredi kullanabilme imkânına kavuşacaklardır. Böylece ekonomide üretim, gelir ve talep artacak, ekonomi canlanacak, işsizlik azalacaktır.
Negatif faiz uygulanmasının bir diğer amacı da ihracatı artırmak olabilir.
Merkez Bankasının negatif faiz uygulaması o ülkenin parasının diğer ülke paraları karşısında değer yitirmesine neden olur. Ülkenin parasının değer kaybetmesi de o ülke mallarının yabancı paralar cinsinden fiyatlarını ucuzlatacağı için ihracatı teşvik edecektir.
DÜNYADA HANGİ ÜLKELERİN MERKEZ BANKALARI NEGATİF FAİZ UYGULUYOR?
2008 Finansal Krizinden sonra piyasaları canlandırmak için Merkez Bankaları öncelikle bankalara verdikleri paraların (piyasayı fonlamak amacıyla) faiz oranını (merkez bankası politika faizini) düşürme yoluna gitmişler, hatta bazı ülkeler faizi sıfıra kadar indirmişlerdir.
Ancak bazı ülkelerde Merkez Bankasının politika faizini indirmesi piyasaları yeteri kadar canlandıramamıştır.
Bu nedenle bazı Merkez Bankaları, ilk defa, bankaların ellerindeki rezerv fazlası paralara karşı uyguladıkları faizi eksiye düşürmüşlerdir.
Avrupa Merkez Bankası 6 Haziran 2014 tarihinde mevduat faiz oranını eksiye indirmiş ve o günden beri eksi faiz politikasına devam etmektedir. Günümüzde uyguladığı faiz oranı - 0,5 tir. Diğer ülkeler ve uyguladıkları faiz oranları şu şekildedir: Japonya - 0,1; İsviçre - 0,75; Danimarka - 0,6. İsveç ise 2014 - 2019 yılları arasında negatif faiz uygulamıştır.
Bu arada bankaların halka karşı negatif faiz uyguladığı tek ülke vardır.
O ülke Almanya’dır. Almanya’da bazı bankalar 100 bin euro ve üzerindeki mevduatlara negatif faiz uygulamaktadır.
Bu bankalar kendilerine 100 bin euro ve üzerinde para yatıran vatandaşa dönem sonunda faiz vermek yerine, onlardan faiz almakta, vatandaş da vade sonunda yatırdığından daha az para almaktadır.
EKONOMİDE BÜTÜN BANKALAR VATANDAŞA KARŞI NEGATİF FAİZ UYGULAMAYA KALKSAYDI NE OLURDU?
Bu durumda bankalar halktan para toplayamazlardı. Belki çok az bir kesim büyük miktarlı paralarının güvende olması için bankada tutmayı tercih edebilirdi (kasa kirası gibi).
Ancak insanların büyük bir kısmı paralarını yastık altında evde tutmayı seçerlerdi. Böyle bir durumda da bankacılık sistemi işlemez, bankalar batardı. Bu da negatif faiz uygulamasının riski olarak karşımıza çıkmaktadır.
Almanya’da bazı bankaların büyük mevduat rakamlarına negatif faiz uygulaması bu ülkede yastık altı para tutmayı önemli derecede artırmıştır. Bild gazatesinin açıklamasına göre ülkede evlerde tutulan nakit para miktarı 10 sene öncesine oranla yaklaşık iki katına çıkmıştır. 2009 yılında 102 milyar euro olan yastık altı nakit para miktarı, günümüzde 235 milyar euroyu bulmuştur.
Almanya’daki bankaların vatandaşa uyguladığı negatif faiz uygulamasının gelecekte saklama maliyeti olmayan blokzincir (blockchain) sistemli kripto paralara olan ilgiyi artıracağı düşünülmektedir.
Son yıllarda bir taraftan ticaret savaşları ve jeopolitik riskler diğer taraftan Almanya gibi ülkelerin negatif faiz uygulaması yabancı sermayeyi etkilemiştir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki yabancı sermaye riskli varlıklardan kaçınmaya, güvenilir paralara (dolar ve euro) ve varlıklara (gelişmiş ülke tahvillerine) yönelmeye başlamıştır.
Bu durum ise, gelişmiş ülke tahvillerinin (Almanya,Fransa İspanya, İtalya) fiyatlarını yükseltirken, faiz getirilerinin eksiye dönmesine neden olmuştur.
8 Mart 2020 tarihi itibarıyla dünyada 14,4 trilyon dolar tutarında negatif faizli gelişmiş ülke tahvili bulunmaktadır. Tahvil yatırımcıları vade sonunu beklediğinde başlangıçta ödediğinden daha az para alacaktır.
Siz Türkiye’de böyle bir şeyi kabul edebilir misiniz?
Negatif faizli tahvil rakamı bir ara dünyada 17 trilyon dolara kadar yükselmişti. 2019 Aralık ortasında ABD-Çin ticaret savaşlarında anlaşma imzalanması nedeniyle küresel düzeyde riskin azalması sonucu 11 trilyon dolara kadar inmişti. Ancak koronavirüs salgını nedeniyle negatif getirili tahvil miktarı yeniden artmıştır.
TÜRKİYE’DE NEGATİF FAİZ POLİTİKASI UYGULANABİLİR Mİ?
Türkiye de negatif faiz politikası uygulanamaz.
Türkiye ekonomisi yeterli döviz kazanamıyor ve sürekli döviz açığı veriyor. Bu nedenle yurt dışından ya sermaye çekmesi ya da borçlanması gerekiyor. Bunu yapabilmek için de pozitif faiz vermek zorunda kalmaktadır.
Ayrıca ülkemizde enflasyon hâlâ iki basamaklı sayıyla dünyanın en yüksek enflasyonlarından birisidir.
Bu durumda bırakın eksi faiz vermeyi, faizin enflasyonun altında olması bile (negatif reel faiz) ülkeden sermaye kaçışı için ciddi bir risk teşkil etmektedir.
Türk ekonomisinde kronik döviz açığı mevcuttur. 1950’lerden beri döviz giderleri birkaç istisna yıl dışında daima döviz gelirlerinden büyük olmuştur. Bu nedenle her yıl bu açığı kapatmak zorunluluğu vardır.
Bu açığı kapatmanın yolu reformlarla ekonomiyi daha fazla döviz kazandıracak konuma dönüştürmektir (ihracat ve turizm gelirlerinin artırılması). Bu dönüşüm ancak uzun vadede mümkün olabilir.
Kısa vadede ise yapılabilecek iki şey vardır. Birincisi ülkeyi yabancı sermaye için cazip hale getirmek, ikincisi yurt dışından döviz borçlanmak. Bunların her ikisini de yapabilmek için yabancılara pozitif reel faiz (enflasyonun üzerinde bir faiz) ödemek zorunluluğu otaya çıkmaktadır. Ayrıca yabancı sermaye ülkede kendini güven içinde görmek ister. Bunun için, pozitif reel faizin yanında, ekonomide istikrar ve hukukun üstünlüğünü arar.
Günümüzde Türkiye ne yazık ki sermaye çekemediği gibi sermaye çıkışlarına da şahit olmaktadır. Dünyada koronavirüs salgınının tetiklediği endişeler nedeniyle Türkiye dâhil gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışları yaşanmaktadır. Gerçi Türkiye’de salgın yayılmadan önce de sermaye çıkışları başlamıştı.
2020 başından beri yabancılar Türkiye’de haftalık bazda 500 milyon dolarlık tahvil ve hisse senedi satarak yurt dışına döviz çıkarmaktadırlar. Yılbaşından Mayıs başına kadar 4 ayda yaklaşık 7,5-8 milyar dolarlık yabancı sermaye çıkışı gerçekleşmiştir.
Ülkenin brüt döviz rezervleri 52 milyar dolar civarına inmiş durumdadır. Net rezervler ise bankalardan kısa vadeli olarak borçlanma yoluyla alınan dövizler (swap) çıkarıldığında eksiye geçmiş haldedir.
Bu durumda Türkiye Merkez Bankasının politika faizini enflasyonun altına çekerek sıfıra yaklaştırması, bankaların Merkez Bankasına yatıracağı rezerv fazlası için faizi negatife indirmesi mümkün değildir.
Fakat geçen hafta Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu (BDDK) bankalar için, etkisi yönünden dünyadaki negatif faiz uygulamasının sonucunu verecek, ama döviz kuru üzerinde fazla bir baskı yaratmayacak akıllıca bir uygulama başlatmıştır. Bu uygulamanın adı “AKTİF RASYO KOŞULU”dur.
Aktif Rasyo Koşulunun bankalarda uygulanmasına 1 Mayıs tarihinde başlanmıştır. Bu tebliğe göre bankalar Mayıs ayının sonunda en az topladıkları mevduat kadar kredi vermek zorundadırlar. Eğer verdikleri kredi miktarı mevduatın altında kalırsa 500 bin TL’den az olmamak üzere ceza ödeyeceklerdir. Aktif rasyo, teknik bir koşul olduğu için bu yazıda daha fazla detaya girilmeyecektir.
Bu koşulun tutturulması, bankaların; bir taraftan daha fazla kredi vermelerini, diğer taraftan ellerindeki dövizin bir kısmını satmalarını ve üçüncü olarak ta faizleri düşürerek devletin borçlanma maliyetini azaltmayı hedeflemektedir.
Yani “bir taşla 3 kuşun vurulması amaçlanmaktadır” diye özetlenebilir.
Bu koşulun bankaları daha fazla kredi vermeye zorlaması bankaların risklerinin de artmasına yol açabilir. Bankalar kredi hacmini büyütürken sağlam müşterilerinin yanında daha riskli müşterilere de kredi vermek zorunda kalacaklardır. Bu da geri dönmeyen kredi miktarlarının büyümesine neden olabilir.
Aktif Rasyo Koşulunun arzulanan hedeflere ulaşmayı ne derece sağlayabildiğini zaman gösterecektir.
Aktif rasyo koşulu, gelişmiş ülkelerin bazılarının uyguladığı negatif faiz politikasından kapsam yönünden daha büyüktür. Bankaların verdiği kredi miktarını artırmayı teşvik etmenin yanında, aynı zamanda döviz kuru üzerindeki baskıyı hafifletmeyi ve devletin borçlanma maliyetlerini azaltmayı da amaçlamaktadır.