2013 yılı Türkiye ekonomisi için unutulmayacak gelişmelerin yaşandığı bir yıldır.
2013 yılı Türkiye ekonomisi için unutulmayacak gelişmelerin yaşandığı bir yıldır. Bu dönemde ekonomide aşağıdaki gelişmeler yaşanmıştır:
1. 16 Mayıs 2013 tarihinde Türkiye uluslar arası sermaye açısından “YATIRIM YAPILABİLİR ÜLKE” statüsünü kazanmıştır.
2. 2013 yılı birinci çeyreği sıcak para girişleri açısından Türkiye’de rekorların kırıldığı bir dönem olmuştur.
3. 17 Mayıs 2013 tarihinde yapılan borçlanma ihalesinde tahvil faizleri tarihinin en düşük seviyesi olan yüzde 4,61’e inmiştir.
4. Konut kredi faizleri Türk ekonomisinde o güne kadar en düşük oran olan aylık yüzde 0,69 seviyesine inmiştir.
5. 2023 yılında Kişi Başına Gelir 12.582 dolarla ekonomi tarihinde rekor kırmıştır. Türkiye Üst Orta Gelirli Ekonomiler statüsüne yükselmiştir.
6. IMF’ye olan borcun son taksiti ödenmiştir.
7. FED Başkanı Ben Bernanke’nin 22 mayıs 2013 tarihinde Kongre’de yaptığı konuşma Küresel Ekonomide MALİ MİLAT olmuştur. Bu tarihten sonra bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’den de sermaye çıkışları başlamıştır.
Şimdi bu gelişmeleri biraz daha açalım:
TÜRKİYE’NİN KREDİ NOTU “YATIRIM YAPILABİLİR ÜLKE” SEVİYESİNE YÜKSELTİLMİŞTİR.
2013 Mayıs ayında Türkiye yabancı sermaye bakımından uzun yıllar sonra “YATIRIM YAPILABİLİR ÜLKE” statüsü elde etmiştir (ilki 1992 yılında idi).
Bir ülkenin bu statüyü elde edebilmesi için dünyanın önde gelen 3 önemli Kredi Derecelendirme Kuruluşundan en az 2 tanesinden “yatırım yapılabilir ülke” notunu almış olması gerekmektedir.
Türkiye’nin kredi not süreci 1990 yılına dayanırken, bunda en büyük etken 1989 yılından sonra sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesiyle Türkiye’ye aşırı bir yabancı sermaye girişinin yaşanması ve Türkiye’nin dünya para piyasalarından borçlanmaya başlaması olmuştur.
Standard&Poor’s (S&P), Türkiye’ye yönelik ilk notunu 4 Mayıs 1992 tarihinde açıklamıştır. S&P bu değerlendirmesinde; Türkiye’yi “yatırım yapılabilir” ülke olarak belirlemiştir. Ancak, bu statüyü, 1994 Ocak ayında başlayan ekonomik kriz nedeniyle, 22 Mart 1994 tarihinde geri almıştır. O tarihten sonra bir daha Türkiye’ye “yatırım yapılabilir” ülke statüsü vermemiştir.
Moody’s ise Türkiye’yi ilk olarak 5 Mayıs 1992 tarihinde değerlemeye almıştır. Sıfırcı hoca olarak bilinen şirket, Türkiye’ye “yatırım yapılabilir” ülke statüsü vermiştir. Moody’s bu notunu 1994 Krizinin başlamasıyla 13 Ocak 1994’te geri aldı ve Türkiye’yi “yatırım yapılamaz” bir ülke olarak tanımladı.
Fitch, 8 Ağustos 1994 tarihinde yaptığı ilk değerlendirmesinde,1994 yılı Ocak ayında başlayan Kriz nedeniyle Türkiye’yi “önemli derecede spekülatif” ülke olarak, “yatırım yapılamaz” kategorisine sokmuştur.
2013 Yılına Doğru Verilen Kredi Derecelendirme Notları:
Fitch, 5 Kasım 2012'de Türkiye'nin kredi notunu "yatırım yapılabilir" seviyeye yükseltmiştir.
S&P, 2013 Mart ayında Türkiye'nin kredi notunu "yatırım yapılabilir" seviyenin bir altı olarak belirlemiştir.
Moody's ise 16 Mayıs 2013'te Türkiye'ye "yatırım yapılabilir" notu vermiştir.
Böylece dünyanın en önemli 3 derecelendirme şirketinin ikisinden “yatırım yapılabilir” statüsünü alan Türkiye, 16 Mayıs 2013 itibarıyla dünya üzerinde “yatırım yapılabilir” ülke statüsüne yükselmiştir.
Ancak bu statü çok kısa bir süre sonra kaldırılmış, zaman ilerledikçe Türkiye’nin notları giderek düşürülmüş, bu gün yatırım yapılabilir ülke seviyesinin çok altında hemen hemen 2001 krizindeki not seviyelerine gelinmiş durumdadır. Bu seviye “yatırım yapılamaz” ya da “çöp” seviye olarak adlandırılmaktadır.
2013 YILI BİRİNCİ ÇEYREĞİ SICAK PARA GİRİŞLERİ AÇISINDAN TÜRKİYE’DE REKORLARIN KIRILDIĞI BİR DÖNEM OLMUŞTUR.
Bir yandan 2008 Küresel Finans Krizinde Dünya’da faizlerin sıfıra kadar indirilmesi ve ülke merkez bankaları tarafından piyasaların paraya boğulması diğer yandan Türkiye’nin kredi notlarındaki yükselişin de etkisiyle Türk tahvil piyasasına ve borsaya gelen yabancı sermaye sayesinde 2013 yılının birinci çeyreğinde kısa vadeli sermaye stoku (sıcak para) rekor kırmıştır.
76,3 milyar doları hisse senedinde, 64,9 milyar doları devlet tahvilinde olmak üzere ülkedeki sıcak para stoku 141,2 milyar dolarla (bankalardaki vadeli mevduat hariç) Türk ekonomi tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmıştır.
Rekorların kırıldığı 2013 yılı birinci çeyreğinden sonra ABD’nin parasal genişlemeye son vermesi, faiz artırımlarının başlaması ve Türkiye’nin izlediği yanlış ekonomi politikaları nedeniyle ülkeden sermaye çıkışları 10 yıl boyunca, 2023 yılı cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar devam etmiştir.
Seçim tarihine gelindiğinde yabancıların borsadaki hisse senetlerinin toplamı 23,2 milyar dolara, tahvil piyasasındaki ellerindeki senetlerin rakamı da 900 milyon dolara kadar inmiş durumdadır.
Kısacası 2013 yılında 141 milyar dolarla ulaşılan rekor seviyeden, o tarihten sonra başlayan ve 2023 yılı ortasına kadar 10 yıl boyunca devam eden sermaye çıkışları sonrası kısa vadeli yabancı sermaye (sıcak para) 24 milyar dolara kadar inmiştir.
Seçim sonrası Mehmet Şimşek-Hafize Gaye Erkan’ın göreve gelmesiyle ekonomide heterodoks politikalardan evrensel ortodoks politikalara dönülmesi sonrası ülkeye sıcak para girişleri yeniden başlamıştır.
2024 yılı Mart ayında yapılacak olan yerel seçimler sonrası enflasyonla mücadelede ortodoks sıkı para ve maliye politikalarının uygulanmaya devam edilmesi, ekonomi ve hukuk alanında gerekli reformların yapılması durumunda yabancı sermaye girişlerinin artarak devam edeceği beklenmektedir.
TAHVİL FAİZLERİ TARİHİNİN EN DÜŞÜK SEVİYESİNE İNMİŞTİR
Türkiye’nin 16 Mayıs 2013 tarihinde “Yatırım Yapılabilir Ülke” statüsü kazanmasının en önemli sonucu, bir gün sonra 17 Mayıs 2013 tarihinde yapılan iç borçlanma tahvil ihracında kendini göstermiştir.
Kredi notunun iyimserliği ile iç borçlanma tahvil faizi tüm zamanların en düşük seviyesine gerilemiştir. Tahvil faizi yıllık bazda yüzde 4,61 olarak gerçekleşmiştir.
Nisan 2013 itibarıyla yıllık enflasyonun yüzde 6,13 olduğu dikkate alındığında tahvil faizinin yüzde 4,61 olması devletin negatif reel faizle borçlanmasını sağlamıştır.
Ancak bundan sonraki süreçte ekonominin gittikçe kötüleşmesi nedeniyle bir daha bu kadar düşük faizle borçlanmak bir hayal olmuştur.
KONUT KREDİSİ FAİZ ORANI DA O ANA KADAR EN DÜŞÜK FAİZ OLAN AYLIK YÜZDE 0,69 SEVİYESİNE KADAR İNMİŞTİR
Yatırım yapılabilir statüsü sonrasında Merkez Bankası da Mayıs ayı toplantısında piyasayı fonlamada kullandığı Politika Faizini yüzde 5’ten yüzde 4,5’e indirmiştir.
Merkez Bankasının piyasayı fonlamada kullandığı faizi indirmesi sonucu bazı kamu bankaları da konut kredisi faiz oranlarını aşağıya çekmişlerdir. Konut kredisi faiz oranı aylık yüzde 0,69 seviyesine kadar inmiştir (2020 Haziran ayında Kamu Bankalarının uyguladığı yüzde 0,64’lük faizden sonra tüm zamanların en düşük konut kredisi faizidir).
IMF’YE OLAN BORCUN SON TAKSİDİ ÖDENMİŞTİR
Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu'na (IMF) olan kredi borcunun son taksitini 14 Mayıs 2013'te ödemiştir. Böylece 19 yıl aradan sonra Türkiye'nin IMF'ye olan borcu sıfırlanmıştır.
2023 YILINDA KİŞİ BAŞINA GELİR 12.582 DOLARLA EKONOMİ TARİHİNDE REKOR KIRMIŞTIR
12.582 dolar ile Türkiye ekonomisi Dünya Bankası’nın sınıflamasına göre (12.535 dolar üstü) Üst Orta Gelirli Ekonomi sınıfına yükselmiştir.
Ancak bu statü kalıcı olmamış, 2013 yılından itibaren ülkeden çıkış gösteren yabancı sermaye nedeniyle kişi başına gelir rakamı sürekli düşmüştür.
2020 yılında başlayan kovid salgının da etkisiyle 2020 yılında kişi başına gelir rakamı 8.538 dolara kadar inmiştir.
2022 yılında tekrar 10.655 dolara yükselmesine rağmen hâlâ 2013 yılı rakamına ulaşılamamıştır.
22 MAYIS 2013 TARİHİNDE FED BAŞKANI BEN BERNANKE’NİN ABD KONGRESİNDE YAPTIĞI AÇIKLAMA “KÜRESEL EKONOMİYİ SARSAN BİR MALİ MİLAT” OLMUŞTUR
2008 Eylül ayında ABD’de Lehman Brothers Yatırım Bankasının batışıyla başlayan Finansal Kriz hızla diğer ülkelere sıçramıştır. Bu kriz bütün dünyada büyük endişeye yol açmıştır.
Kriz nedeniyle ABD Merkez Bankası FED piyasalarda iflasları önlemek, şirketleri ayakta tutabilmek için korkunç bir parasal genişlemeye gitmiş, faiz oranlarını sıfıra kadar indirmiştir. Yaratılan paralar nedeniyle FED’in bilançosu 900 milyar dolardan 4,5 trilyon dolara yükselmiştir. Böylece yaratılan para piyasalara enjekte edilerek piyasalar paraya boğulmuştur. Dört yıllık bir aradan sonra 2013 yılı başına gelindiğinde piyasalarda krizin etkileri hafiflemeye başladığı görülmektedir.
FED’in yarattığı ve piyasaya sürdüğü paraların bir kısmı daha yüksek getiri sağlayan Türkiye dâhil gelişmekte olan ülkelere gitmiştir. Böylece bu ülkeler 2010-2011 döneminde gelen sermayeden pozitif etkilenmişler, hızlı bir toparlanma sürecine girmişlerdir.
Ancak bu kadar büyük miktardaki para, ekonominin toparlanması sonrasında, piyasadan çekilmek zorundadır. Aksi takdirde ciddi bir enflasyon problemi yaratması kaçınılmazdır.
FED Başkanı Ben Bernanke, 22 Mayıs 2013 tarihinde ABD Kongresinde yaptığı konuşmada; ekonomideki toparlanma nedeniyle sonbahardan itibaren FED’in parasal genişleme sürecine son verebileceğini açıklamıştır.
Bu açıklamanın anlamı şudur: FED varlık alımları yoluyla her ay piyasaya 85 milyar dolar vermektedir. Bu parasal genişlemenin gittikçe azalan bir şekilde sona ereceğidir. Tabi ki parasal genişleme sona erdikten sonra piyasadaki bol paranın da çekilmesi ve faiz artırımlarının başlaması herkesin beklentisidir.
Bu açıklama, bütün Dünya’yı özellikle Gelişmekte Olan Ülkeleri ciddi biçimde sarsmıştır.
Bu konuşma Dünya ekonomisinde bir “MALİ MİLAT” olmuştur.
Çünkü ABD bu operasyona başladığında ABD’deki faizler yükselecek, yükselen faizler de gelişmekte olan ülkelerden doların anavatanına dönmesine yol açacaktır.
Bu durum ise gelişmekte olan ülkelerin faiz oranlarının yükselmesine, paralarının değer yitirmesine yol açarak ekonomik büyümelerini olumsuz olarak etkileyecektir.
Nitekim süreç aynen bu şekilde yaşanmaya başlamıştır.
Ben Bernanke’nin konuşması sonrası dünyada gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışları başlamıştır.
Türkiye de diğer gelişmekte olan ülkeler gibi, sermaye çıkışları nedeniyle zarar görmeye başlamış, yıllar içerisinde gittikçe daha zor borç bulmak, daha yüksek faiz ödemek zorunda kalmıştır.
SONUÇ:
2013 yılı yukarıda sıralanan gelişmelerin olduğu bir dönemdir. Bu gelişmelerin her biri ekonomi açısından unutulmayacak olaylar olmuştur.
2013 yılının başındaki olumlu gelişmelere rağmen, Bernanke’nin “yakın zamanda parasal genişlemenin bitebileceği” yönündeki açıklaması bütün dünyada endişe yaratarak gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışlarına yol açmıştır.
Sermaye çıkışları Türkiye gibi ülkeleri olumsuz olarak etkilemiştir.
Sermaye çıkışlarının yanında ekonomide uygulanan yanlış politikaların da etkisiyle ekonomi zorlanmaya başlamış, Türkiye elde ettiği “yatırım yapılabilir” ülke statüsünü kaybetmiştir.
Ekonomide milli gelir ve kişi başına gelir bir daha 2013 yılı seviyesini görememiştir.
2013 yılından sonra ekonomi yaptığı patinajla ORTA GELİR TUZAĞINA yakalanmıştır. Bu gün hâlâ bu tuzaktan çıkamamıştır.
2013 yılı bahsedilen olaylar nedeniyle ekonomi tarihi açısından kayıtlara girmiştir