Türkiye’yi terk edip Almanya’ya yerleşen doktorun anlattıkları sosyal medyaya damga vurdu!

Türkiye’yi terk edip Almanya’ya yerleşen doktorun anlattıkları sosyal medyaya damga vurdu!

Dr. Bilal Altuntaş , Türkiye’de mesleğinden istifa ederek Almanya’ya yerleşmede yaşadıklarını sosyal medya hesabında yayınladı.

Altuntaş’ın yaptığı açıklama sosyal medyaya damga vurdu. Altuntaş açıklamasında Türkiye ve Almanya’da çalışma şartlarını karşılaştırdı.

 

2019 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olduğunu belirten Altuntaş, “Üniversite mezuniyetine kadar hayatım ders çalışmakla geçti ve onur listesine girerek, hiç büte ders bırakmadan da mezun oldum. Yani öyle başarısız olup yurtdışına giden biri de değilim. Öyle olsam da ne fark eder gerçi mezun olduktan sonra devlet benim direk acil serviste görev yapabilecek yetkinlikte olduğuma karar vererek (!) beni bir hastanenin acil servisine atadı. İnanılmaz bir istekle, merakla, şevkle çalışmaya başladığımda olabileceklerden pek haberdar değilmişim” ifadelerine yer verdi.

 

“HASTA BAŞINA 3 DAKİKA 12 SANİYE DÜŞÜYOR”

 

Bir gün boyunca 08.00’den 16.00’ya kadar 150 hastaya bakmak zorunda bırakıldığını söyleyen Altuntaş, “Evet zorunda kaldım. Yemeğe gitmesem, tuvalete gitmesem hasta başına 3 dakika 12 saniye düşüyor. Ve bu süre içinde anamnez alıp, muayene edip, istek yapıp, sonuç değerlendirip reçete yazmak zorundayım” dedi.

 

“ÜZERİME YÜRÜDÜ, KÜFÜR ETTİ”

 

Altuntaş, Acil serviste ve diğer görevlerde yaşadığı olayları şu şekilde anlattı:

 

“Bir gün yaşlı bir teyze gelmişti. Dizüri ve bulantı şikâyeti var. Ama ek hastalıklarından şüphelenip EKG ve lab ile Mİ tanısı koyduk. En hızlı anjiyo için 112 ile planlamasını yaptık. Ama çok parası olan oğlunu memnun edemedik, üzerimize yürüdü, para attı, ambulans tekmeledi. Bir gün Covid acilde çalışıyorum. Kapı açıldı biri diyor ki; ‘Eşimi getirdim önden alın bizi. Burada çok duramayız covid oluruz.’ E diğer hastalar? Sabahtan beri orda çalışan biz? Covid bir tek size mi var? Kibarca reddettim. Üzerime yürüdü, küfür etti.”

 

“BAŞHEKİM BANA DEDİ Kİ: BEĞENMİYORSAN DİLEKÇE VER GÖNDERELİM SENİ”

 

Bir gün bir üst yazı geldi görevlendirme çıkmış. Haftada 6 gün 40 km gidip geldim İstanbul trafiğinde. Bir gün bir üst yazı geldi başka bir acile görevlendirildim. Bir gün bir üst yazı geldi, çalıştığım acile 40 km ötede yeni bir acil açılmış oraya da nöbete gitmem gerekti. O son acil çok komikti mesela. Hastane var, içinde palyatif servis acil servis vs var. Ama saat 16’dan sonra hastanede sadece 2 pratisyen kalıyoruz. Mavi kod da bizde, gelen bütün aciller de biz de. 2 pratisyen hekimiz. Bunu anca yaşayan bilir gerçekten. Bu arada acil açılmış ama travma tahtası bile yok. En son başhekimi aradım, çok dolmuşum. Derdimi anlattım, bu işin böyle olmaması gerektiğini çok zorlandığımızı vs. Başhekim de bana dedi ki: beğenmiyorsan dilekçe ver gönderelim seni. Ben dilekçe vermedim ama o gönderdi.

 

“İSTİFAMI VERDİM AMA VİCDANIM RAHAT”

 

Her şeyi özet geçiyorum. 600 gün içinde o zamana kadar yemediğim kadar hakareti yedim, tehdit edildim, üzerime yüründü. Başka hastanelere ve filyasyona gönderildim(!) Mecburi hizmetim bittiği gün de istifamı verdim. Neden bitirdim onu da bilmiyorum. Ama vicdanım daha rahat. He bir de maaş mevzusu vardı. Bir performans saçmalığı var. Biz acilde deliler gibi çalışıyoruz, bir arkadaş da başka bir acilde. Aynı işi yapıyoruz ama maaş 2-3 bin fark ediyor. E sen de sağlık bakanlığındasın ben de. Ne mantığı var hala anlamadım. Aldığımız maaş da bu arada günden güne eriyor ama o zaten herkesi kanayan yarası olduğu için girmeyeceğim o mevzuya. Çok şükür maaşım fazlasıyla yetiyordu. Hatta bir araba bile almıştım 37 bin TL’ye. Öyle de zengindik.

 

“BU DURUMA BENDE ZOR ALIŞTIM”

 

Dr. Bilal Altuntaş Almanya’da yaşadıklarını ise şöyle anlattı:

 

“Burada da bağımlılık kliniğinde çalışıyorum. Alkol, uyuşturucu, kumar bağımlıları vs. İlgilendiğimiz hastalar bunlar ama yine de Türkiye’de acille kıyaslayamıyorum. Henüz hiç biri üzerime yürümedi. Küfür de etmediler. Odaya sırayla giriyorlar, içeride biri varken içeri girmiyorlar. Çıkarken de 98’i teşekkür edip iyi günler diliyor. Vaktinde gelmeyen birine sonra tekrar gelmesi gerektiğini söylediğimde tamam diyip sonra geliyor. Bir keresinde birine geç kaldığını sonra gelmesini gerektiğini söylediğimde ‘böyle de olmaz ama’ gibi söylenerek çıkmıştı. En fazla olan buydu sanırım. Olması gerekenin hangisi olduğunu bilemiyorum. Bu duruma ben de zor alıştım.

 

“HER AY SABİT BİR MAAŞ ALIYORUM”

 

30 iş günü tatilim varmış senelik burada. Kullanmak için de bir sene çalışmama gerek yokmuş ki zaten neden öyle olsunmuş. 5 hafta içi günü izin alıp gidince 5 gün sayılıyormuş. Dedim 9 saymanız gerekmiyor mu bakın 9 gün yokum. Yok dediler o günler zaten tatil. Sabahleyin kalktığımda hastaysam personel işlerine mail yazıyorum. Gelmeyeceğim biraz hastayım diyorum. Başka bir şey yapmama doktora gitmeme vs. gerek yokmuş böyle kısa süreliyse. Türkiye’de kolunda serumla hasta bakan arkadaşım vardı mesela. Her ay sabit bir maaş alıyorum. Az hasta bakarsam az almıyorum. Çok hasta baktığımda baktığım hastaların performansı da uzmanıma yazılmıyor. Hep sabit. Nöbet tutarsam ekstra ama henüz tutmuyorum.

 

“EKSTRA MAAŞ YA DA EKSTRA TATİL HAKKI VERİYORLAR”

 

İşe girip çıkarken çip okutuyorum. Haftalık 40 saat mesaimiz var. Eğer fazla çalışıp 40’ı geçersem bana ya ekstra maaş ya da ekstra tatil hakkı veriyorlar. Ekstra tatil hakkı tercih ediliyor genelde. Evden işe arabayla bir ormanın içinden geçerek geliyorum. 4 aydır sadece 2-3 kere korna bastım. Trafik yok. Saçma sapan süren insan yok. İstanbul’da evden mutlu çıkıp hastaneye mutlu ulaşma ihtimalim 10’du. Şunu da söylemem gerekiyor. Ailemi ve arkadaşlarımı çok özledim. Bir de yemekleri. Ailem ve 3-5 yakın arkadaşım burada olsa aşırı mutlu bir hayatım olur. Başka da pek bir şeye ihtiyacı olmuyor zaten insanın.

 

“HİÇBİRİMİZİN HAYATI UCUZ DEĞİL”

 

Almanya’da veya Türkiye’de doktorluk falan çok kişisel kararlar aslında. Doktorluk için tek seçenek Türkiye değil. Hatta doktorluk da tek seçenek değil. Bir gün uzman olup mutlu olacağım, saygınlığım olacak, para kazanacağım diye gençliğimizi feda etmeye değer mi bilmiyorum. Ama kesinlikle hakaret yemeye, tehdit edilmeye, 36 saat uykusuzluğa, kafamızda parke taşı kırılmasına, MUAYENE odasında silahla vurulmaya değmez arkadaş. Hiçbirimizin hayatı o kadar ucuz değil, hepimizin sevdiği kıymet verdiği insanlar var. Biraz da bunları düşünmek lazım.(Artı49 Haber Merkezi)