TÜRK-ALMAN JİNEKOLOJİ KONGRESİNDE KADIN HASTALIKLARI HER YÖNÜYLE ELE ALINDI

TÜRK-ALMAN JİNEKOLOJİ KONGRESİNDE KADIN HASTALIKLARI HER YÖNÜYLE ELE ALINDI

TAJEV-Türk Alman Jinekoloji Eğitim, Araştırma ve Hizmet Vakfı tarafından düzenlenen uluslararası katılımlı Türk-Alman Jinekoloji Kongresi’nin 14’üncüsü 28 Mayıs-1 Haziran tarihleri arasında Titanic Mardan Palace’da gerçekleştirild

TAJEV-Türk Alman Jinekoloji Eğitim, Araştırma ve Hizmet Vakfı tarafından düzenlenen uluslararası katılımlı Türk-Alman Jinekoloji Kongresi’nin 14’üncüsü 28 Mayıs-1 Haziran tarihleri arasında Titanic Mardan Palace’da gerçekleştirildi. Katılımcı sayısı, yüksek kalitedeki bilimsel içeriği ile ulusal ve uluslararası düzeyde ön planda yer alan, çok sayıda ulusal ve uluslararası araştırıcının davetli konuşmacı olarak katıldığı kongrede, gelişmeler katılımcılarla paylaşıldı. 

 

Kongreye ilişkin düzenlenen basın toplantısında; TAJEV ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Cihat Ünlü, Kongre Bilimsel Sekreteri Prof. Dr. Yusuf Üstün’ün yanı sıra, ABD’den katılan Prof. Dr. Camran Nezhat, Prof. Dr. Ceana Nezhat, Prof. Dr. Farr Nezhat ve ABD Yale Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kutluk Oktay yer aldı. 

 

Toplantıda konuşan TAJEV ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Cihat Ünlü, Covid-19 nedeniyle kongrelere ara verildiğini ve bu aradan sonra kongreyi geniş katılım ile gerçekleştirdiklerini söyledi. Kongrenin 30 yıllık bir tecrübeye sahip olduğuna dikkat çeken Ünlü, “Türk-Alman Jinekoloji Kongreleri marka haline geldi. Her konuda çok titiz çalışıyoruz. 30’a yakın yabancı hocayı davet ettik, günümüzde bu çok zor oluyor. Bilimsel düzeyi düşürmemek, hatta daha ileriye götürmek amacıyla bu sene de hiçbir fedakarlıktan kaçmadık. Bu kongrede vakıf olarak 70 asistanın hem konaklamasını hem de kaydını karşılayarak buraya davet ettik. Bu gerçekten çok önemli. Biz bundan gurur duyuyoruz. Kongreye bin 500’e yakın kişi katılım sağladı. Bilimsel program öncesi yapılan IVF’te Tartışmalı Konular Kursu, Obstetrik Ultrason Kursu ve Kadın Genital Estetik ve Fonksiyonel Cerrahisi & Seksoloji Kursumuzu yoğun katılımlarla tamamladık. Bu yılki kongrede de her sabah dünyanın en saygın konuşmacılarıyla Keynote konuşmaları yapıldı. Bilimsel programımıza ek olarak; İngiltere’den çok değerli bir cerrah olan Shaheen Khazali İngiltere Lister Hospital’dan, Excision of Rectovaginal Endometriozis-The SOSURE Technique konulu canlı cerrahisiyle programı çeşitlendirip zenginleştirdik.” dedi. 

 

“GENÇ KIZLARIMIZIN TIP ÖĞRENİMLERİNİ DESTEKLİYORUZ”

 

Ünlü, vakıf olarak kongre dışında yaptıkları desteklerden de bahsederek, “Çok sayıda eğitim bursu vermeye devam ediyoruz. Tıp öğrencisi kızlarımıza burs veriyoruz. Ülkesine bağlı, pırıl pırıl genç kızlarımızın çeşitli illerimizde tıp öğrenimlerini sağlıyoruz, uzmanlara yurt dışı burslar veriyoruz. Pandeminin en yoğun döneminde 8 hastanemizin yoğun bakım ünitelerine cihaz desteği yaptık ve izole hasta odalarına televizyonlar aldık. Yine pandemi döneminde, büyük bir patlama ile yerle bir olan Beyrut’taki çocuk hastanesinin yeniden inşası için katkıda bulunduk.” diye konuştu.

 

“JİNEKOLOĞA EVLENDİKTEN SONRA GİDİLİR DÜŞÜNCESİ YANLIŞ”

 

Türk toplumunda, genç kızların ya da bekar kadınların jinekoloğa gitmediği veya gönderilmemesi gibi bir alışkanlığın yanlış olduğuna dikkat çeken Ünlü,  “Zannediliyor ki jinekoloğa evlendikten sonra gidilir. Halbuki böyle bir şey yok. Bir genç kızın, hatta bir çocuk hastanın da gelmesi gerekir. Bir takım jinekolojik hastalıkları bu sayede teşhis edebiliyoruz. Dolayısıyla genç kızın, bir kız çocuğunun ya da genç bir kadının jinekoloğa gitmesi için evlenmesi, bekar olması ya da dul olmasının hiçbir anlamı yok. Bir problemi varsa genç kızlarımızın, kadınlarımızın jinekoloğa gelmeleri, onların kontrol edilmeleri ve gecikmeden tedavi edilmeleri gerekiyor” uyarısında bulundu. 

 

“ENDOMETRİOZİS SİNSİ BİR DÜŞMAN”

 

Toplantıda konuşulan başlıklardan bir tanesi ise kadınlarda görülen ve çikolata kisti olarak bilinen endometriozis hastalığı oldu. Kadınlarda görülen endometriozis hastalığına ilişkin açıklamalarda bulunan Ünlü, “Bu hastalık tam anlamıyla sinsi bir düşmandır. Doğurganlık ve üreme çağında ortaya çıkan, östrojen hormonu bağımlı ve sadece kadınlarda görülen bir hastalıktır. En çok yumurtalıkları etkiliyor ama yumurtalık dışında da karın zarında, başka organlarda, hatta beyin ve gözde bile bu hastalığın yayıldığı görülmüştür.” dedi. 

 

“BELİRTİLERİN CİDDİYE ALINMASI GEREKİYOR”

 

Hastaların çok ciddi ağrı ve kısırlık problemiyle geldiğini aktaran Ünlü, “Bu hastalıkla ilgili en önemli sorunlardan bir tanesi de genç kızlarda görülen endometriozis hastalığında belirtilerin aile tarafından ya da hasta tarafından ciddiye alınmaması, bu çocukların her periyotta çok ciddi ağrılar çekmesi ve hastalığın teşhisinin konulamamasıdır. Belki kadın doğum hekimleri olarak da biraz hatalıyız, teşhisi geciktirebiliyoruz” ifadelerini kullandı. 

 

Kongrede endometriozis hakkında tüm yeni gelişmeleri ele aldıklarını ifade eden Ünlü, ABD’den kongre için gelen profesör Nezhat kardeşlerin yeni bir aplikasyon geliştirdiğini ve bu uygulamanın hastalığın takibi ile derecelendirme açısından hekimlere avantajlar sağladığını aktardı. 

 

Kadın ve toplum sağlığına katkı anlamında minimal invaziv cerrahinin önemine işaret eden Prof. Dr. Farr Nezhat ise, endometriozis ve kanserlerde uygulanan bu cerrahinin hastaların hayatlarında değişiklikler oluşturduğunu söyledi. Prof. Dr. Nezhat, endometriozis hastalığının bütün vücudu etkileyen bir hastalık olduğunu vurgu yaparak, “Potansiyel olarak da kansere dönüşme riski olan bir hastalık. Kanser açısından bir öncü dahi sayılabiliyor” ifadelerini kullandı.  

 

Endometriozis hastalığında kadınların çeşitli semptomlarla sağlık kuruluşlarına başvurduğunu belirten Prof. Dr. Ceana Nezhat da,  “Zaten hali hazırda başlamış oluyor. Yüzde 60-70 kadında semptomlarıyla geldiğinde, aslında bu sorunun 20’li yaşlardan itibaren yavaş yavaş gelişmeye başladığını görüyoruz. Gençler tanı konulana kadar 12-13 doktoru ziyaret ediyorlar. Tanı konulduğunda aslında çok geç kalınmış oluyor. Ağrının şiddetiyle acile başvuran genç kızlarımız var” dedi.  

 

Prof. Dr. Camran Nezhat ise, daha önce büyük kesilerle gerçekleştirilen cerrahinin, artık minimal invaziv cerrahide küçük bir kesiyle gerçekleşebileceğini söyledi. Bunun devrim niteliğinde bir cerrahi olduğunu kaydeden Camran Nezhat, bu yöntemin hastanın ameliyatın süresi, hastanede yatış ve iyileşme süresine de olumlu yansıdığını ifade etti. Endometriozis ile ilgili de görüşlerini söyleyen Nezhat, “Endometriozis kötü bir hastalık. Hatta kanserden dahi kötü bir hal alabilir. Tedavisi de cerrahi açıdan bakıldığında kansere nazaran çok daha zor. Ama artık minimal invaziv yaklaşımlarla bu ameliyatlar yapılabiliyor. Endometriozis gibi zor olan bir ameliyatın bu yöntemle yapılması demek, aslında her şey için yapılacağı anlamına geliyor. Çünkü milyonlarca defa uygulanıyor ve komplikasyonlarının çok az olduğu görülüyor. Bu yalnızca jinekoloji alanında değil, üroloji, göğüs cerrahisi, baş, boyun, eklem alanında olmak üzere pek çok alanda uygulanan bir yöntem” şeklinde konuştu. 

 

“MENOPOZ YAŞINI 60’A ÇEKECEĞİZ”

 

ABD Yale Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kutluk Oktay, menopozu önleme ve geciktirme konusunda yeni buluş ile teknolojilerden bahsetti. Bir kadının hayat boyu 500 yumurtlama gerçekleştirdiğini aktaran Oktay, “Doğuştan 50 yaşına kadar ayda 2 bin yumurta aslında boşa gidiyor. Diyelim ki; 35 yaşında siz overinizin üçte bir kısmını alıp dondurdunuz. Daha sonra menopoza yaklaştığınız zaman, ekstra yumurta olduğu için biz onu kısım kısım nakledip, menopozu 50 değil 60’a çekeceğiz. Şu anda over dokusunu dondurmanın gittiği yön bu” diye konuştu.

 

“DOKTORA ŞİDDET, HEKİMLERİN RİSKLİ CERRAHİDEN KAÇIŞINA NEDEN OLUYOR”

 

TAJEV Başkanı Prof. Dr. Cihat Ünlü, Tıpta Uzmanlık Sınavında (TUS) hekimlerin tercihi konusunda bu yıl kadın doğum alanının en alt sıralarda yer aldığına dikkat çekerek, “Düşmesinin sebebi, hekimler riski meslekleri almak istemiyorlar. Komplikasyondan, hata yapmaktan korkuyorlar ve riskli hastaları almıyorlar. Çünkü riskli hastada bir komplikasyon olduğu zaman başına pek çok iş gelebilir, hasta yakını tarafından darp edilebilir hatta öldürülebilir. Bu nedenle riskli cerrahiden kaçış var. Bu çok çok tehlikeli bir olay” dedi. 

 

“HEKİMLER RİSKLİ BRANŞLARI SEÇMEK İSTEMİYORLAR”

 

Hiçbir yere giremeyen, puanı yetmeyen hekimlerin kadın doğumu tercih ettiklerini belirten Ünlü, “Halbuki yıllar önce bu branş en üstteydi. Düşmesinin sebebi, hekimler riskli branşları seçmek  istemiyorlar. Komplikasyondan, hata yapmaktan korkuyorlar ve riskli hastaları almıyorlar. Çünkü riskli hastada bir komplikasyon olduğu zaman başına pek çok iş gelebilir, hasta yakını tarafından darp edilebilir hatta öldürülebilir. Bütün bunları yaşadık ve yaşıyoruz. Bu nedenle riskli cerrahiden kaçış var. Halbuki bu çok çok tehlikeli bir olay. Burada devletin güvencesi lazım. Elbette ki biz bir hata yaptıysak bunun bir takım karşılıkları olabilir ama sonuç itibariyle de siz bir kanser ameliyatı yapıyorsunuz ve hastada komplikasyon olabiliyor. Bu beklenen bir şeydir, bunları da biz hastalarımıza izah ediyoruz. Burada toplumun bilinçlendirilmesi, ceza yasalarının çok aktif bir şekilde uygulanması, hekimin rahat ve serbestçe çalışması gerekiyor.” diye konuştu.

 

“SUDA DOĞUM ARTIK YOK”  

 

Kongre Bilimsel Sekreteri Prof. Dr. Yusuf Üstün, Rusya başta olmak üzere, Fransa, İngiltere gibi bazı batılı ülkelerin rağbet ettiği suda doğumun, komplikasyonları artırdığını söyledi. ‘Bir dönem böyle bir furya oldu’ diyen Üstün, “Anne adayları sancı çekildiği dönemi suda geçirilebilir, ılık su rahatlatır ancak doğum aşamasına geldiği an onları sudan çıkartıyoruz, dışarıda doğurtuyoruz. Eksiden bir dönem vardı, bakıldı ki onlar komplikasyonları artırıyor. Suda doğum artık yok” ifadelerini kullandı.

 

“GEBELERİN TAKİPSİZLİĞİ EN BAŞTAKİ PROBLEMLERDEN”

 

Dünyada anne ölümlerinin en sık sebebinin gebelik ve doğum sonrası kanama olduğunu belirten Üstün, özellikle doğum sonrası kanamanın gelişmiş olmayan ülkelerde halen ilk sırada görüldüğüne vurgu yaptı. Türkiye’de de 1990’lı yıllarda kanamanın ilk sırada yer aldığına işaret eden Üstün, “Bunu gururla söyleyebiliyorum; 1990’larda bizde de kanama ilk sıradaydı ama bizde de artık gelişmiş ülkelerde olduğu gibi kalp ve damar hastalıklarına bağlı anne ölümlerini ilk sırada görüyoruz. Bu nedenle, kalp ve damar hastalıklarını önceden tanıyıp, ona göre önlemleri alabilirsek anne ölümlerini daha da azaltacağız. 1990’lardan 2013’lere kadar biz bunu çok aşağıya çektik, hatta şu an 2020 verilerinde yüz binde 13,6’lara kadar oranı indirdik” ifadelerini kullandı.

 

Anne ölümlerindeki sebeplerden bahseden Prof. Dr. Üstün, “En baştaki problemlerden bir tanesi, gebelerin takipsizliği. Biz anne adayının gebe kalmadan önce mutlaka bir sağlık profesyonelinden yardım alıp, gebeliğe hazırlık yapmasını istiyoruz. Özellikle bebeğin sırtında açıklık oluşturacak problemlerin önüne geçmek için, en az 1 ay önceden folik asit desteğine başlamak istiyoruz. Bu anne ölümleriyle ilgili değil ama anne ölümleri açısından da kalp ve damar hastalığı ya da epilepsi, aklınıza gelebilecek ek risk faktörleri var mı yok mu, bunu gebe kalmadan önce bilmemiz gerekiyor ki; bir takım planlamalar yapalım, ilaç değişiklikleri yapalım ve hasta ondan sonra gebe kalsın. Riskine göre de takip sıklığımızı belirlemeye çalışıyoruz” dedi.

 

“HASTALIĞI BULUNAN ANNELER GEBE KALDIĞINI ÖĞRENİNCE İLAÇLARINI BIRAKIYOR”

 

Hastalığı bulunan anne adaylarının, gebe kalınca kullanmış olduğu ilaçları kesmesinin de ölümlere neden olduğunu aktaran Üstün, “Örneğin epileptik gebeler ilaç kullanıyor. Bu ilaçlar bebeğe zarar verebilecek ilaçlardır ama hasta gebe kaldığını öğrenir öğrenmez bu ilacı bebeğe zarar verebileceği için bırakıyor ve bazı anneler sırf o ilaçları bıraktığından dolayı kaybediliyor. Bu anne adaylarına kesinlikle kendi başlarına böyle bir karar vermemeleri gerektiğini hekimler ve basın aracılığıyla iletiyoruz. Bir hekim kontrolünde ilaç değişikliğine gitmeleri gerekiyor. Bunu gebe kalmadan önce yaparsak, daha da sıkıntısız hale getirebiliriz” diye konuştu.

 

 “35 YAŞ ÜSTÜ GEBELİKLERİ RİSKLİ OLARAK KABUL EDİYORUZ”

 

Üstün,  kariyer planlamaları nedeniyle gebelik yaşının son yıllarda 35’in üzerine fazlaca çıktığına dikkat çekerek, “35 yaş üstü gebelikleri biz riskli kabul ediyoruz. Çünkü artık hastalıklar da başlayabiliyor. Hasta geliyor 40 yaşında gebe kalmış. Bu riskli bir gebe ve bunu daha yakından takip etmemiz gerekiyor” açıklamasında bulundu.