Tarih: 27.06.2024 08:49

Tıbbın alternatifi olur mu?

Facebook Twitter Linked-in

 

Olağanüstü bir dönem yaşıyoruz. Gerçekliğin tersyüz edildiği, sanalın gerçeğin yerini aldığı, aklın yıkıma uğratıldığı, çelişkilerin doğal gerçeklik durumu olarak kabul gördüğü, ‘’herkesin doğrusu kendine’’ ya da ‘’herşey gider’’(everything goes) mottosunun temel ilke haline geldiği, etik değerlerin piyasanın değerlerine indirgendiği olağanüstü bir zamanın ruhu moda şimdilerde. Postmodernizm çağdan söz ediyoruz. Durumu böyle özetlediysek de insanın tarihinde de ilk değil elbette, bu yaşadığımız. Hatta uygarlık sonrası tarihiminizin büyük bir karakteristiği belki de. Ancak, yaşadığımız çağı farklı kılan, öncekilerden ayrıştıran doğanın gerçekliğini onun yasaları ile kavramlaştırmayı öğrendikten sonar yeniden eskinin mistik/teolojik bağlamına geri dönüş olsa gerek.

Bu derlemenin amacı modern bilim ve tıbbın yüzlerce yıllık birikiminden önemli bir savrulmayı, keskin bir sapmayı işaret eden ve günümüzde giderek artan boyutta popülar hale gelen geleneksel alternatif tamamlayıcı tıp (GATT) denilen pratiklerin ortaya çıkış ve yükselişinin nedenlerini sosyoekonomik, kültürel ve ideolojik bağlamda değerlendirmektir. Öncelikle modern bilimin kökleri, anlamı, felsefesi ve metodolojisine vurgu yapılacak ardından bir toplumsal üst yapı olan bilimin toplumsal alt yapı olan kaynakların paylaşımını belirleyen ideolojik yapı ile ilişkisi ve bilimin, tıbbın alt yapıyla nasıl biçimlendiği, ondan bağımsız olmadığı detaylandırılacaktır. Ardından GATT pratiklerinin doğuşu ve yükselişi, özellikleri, halk sağlığı açısından taşıdığı kritik riskler örneklerle değerlendirelcektir.

Bilim nedir?

Bilim doğayı, doğa yasalarını anlama ve çözümleme çabasıdır. Bilim insanlığın nesnel gerçekliğe ilişkin sistemli bilgileridir. Bilim, bilgi kütlesinden çok bir düşünme tarzıdır. Evrenin kuşkuyla sorgulanma biçimidir. Bilimin nesnel gerçekliğe ulaşmada bir yöntemi ve bir felsefesi vardır, yöntemsiz ve felsefesiz bilim olmaz. 

Modern bilim büyük insanlık ailesinin birikimidir. Henüz çocuk aşamasındadır. Ancak evreni ve yaşamı anlamadaki elimizdeki geçerli tek araçtır. Neden bilim? Çünkü en başta, bilim hayattaki en hakiki rehberdir. Doğrudur, sebeplere dayanır (nedensellik). Nesneldir, kişilere, statülere göre saf değiştirmez. Adildir, herkes için aynı sonucu verir. Saftır, leke tutmaz. Nankörlük etmez, çalıştıkça daha çok verir, daha çok öğretir. Özgürdür, esir alınamaz, satın alınamaz, insanlığın ortak malıdır. Dengelidir, aşırılıkları törpüler. Ve elbette sonsuzdur…

Modern bilimin kökeni çeşitli açılardan farklı başlangıç kökenlerine dayandırılabilir. Ancak günümüzdeki modern bilimin ve metodolojisinin kökenini Antik Yunan filozoflarına dayandırma eğilimi bulunmaktadır. İnsanlık, doğa olaylarını, Güneşi, Ayı ve yıldızları, onların devinimini, hastalıkları, bedeni ve bunlara ilişkin olguları hep merak etmiş ve çağın bilgi ve inanç düzeylerine göre açıklamalarda bulunmuştur. İlkin açıklamalar Kadir-i Mutlak bir yaratıcının ya da Tanrıların edimleri olarak yorumlanmıştır. Başa gelen hastalıkların, yüz yüze kalınan felaketlerin Tanrıların bir cezası ya da imtihanı olduğuna inanılmıştır. Bu yüzden, hastalıkları tedavi etmek tanrı iradesine karşı gelmekle eşdeğer sayılmıştır. İnsana düşenin, hastalıkların nedenini araştırmak değil, onlarla tanrıların muradına erişmek, hikmeti aramak olduğu savunulmakta idi. Ancak, insanın doğa ile gerçekliğini doğanın kendi somut gerçekliği ile kavramaya, anlamaya çalışan seçkin bir rasyonel akıl hattı hep olagelmiştir. Tales’ten Aristo’ya, Demokritos’tan Epikuros’a oradan Heraklitos’a bu deneyimlerin temelleri atılmıştır. Kopernik’le gök cisimlerinin devinimi, Newton’la hareketin yasaları Darwin’le yaşamın değişim ve dönüşümü, Freud’la bilinçaltının derinlikleri bu birikimle açıklanabilmiştir

 

 

Bilimsel Devrimlerin köşe taşları 

 

 

Günümzdeki modern bilim birikimimizi şekillendiren 4 büyük bilimsel devrimden söz edilebilir:

Bilimsel yöntemin kökeni avcı toplayıcı atalarımızın gök cisimleri ile günlük yaşamları arasında nedensellik bağı kurmalarına kadar geriye götürülmektedir. Doğayı anlamaya yönelik zihinsel çabalarımız animizm, şamanizm ve dinlerle devam eder. Ancak, günümüzdeki anlamıyla pozitif, kanıta, kontrollü deneylere dayalı modern bilimin gerçek tarihi Rönesans Devrimi ile başlayan Aydınlanma Çağı’na dayanır.  Bilimsel yöntemin temel taşları Newton’dan nedensellik ve tümevarım, Francis Bacon’dan deneycilik, Kant’tan akılcılık, 19 yüzyıl blimcilerinden de tümdengelim ile döşenmiştir. 

Bilimsel bilgi bilimsel yöntemler ile elde edilen bilgidir

Bilimsel bilgi bilimsel metodoloji ile elde edilir.  Olguların bilgisine genelde şu sıra ile ulaşılır: 

Gözlem/öngörü---Araştırma/Hipotez----Deney---Verilerin analizi---Sonuç ve yorumlama =Teori(Kuram)-----------Yanlışlanabilirlik---Döngü tekrarı 

 

 

Bilimsel yöntem nasıl işler?

 

 

Bilim felsefesiz olmaz

Bilim felsefesi bilime anlam katar. Felsefe bilimlerin anasıdır.  Bilim felsefesi bilimin ne olduğunu, bilimsel kuramın özgül yapısını, bilimsel bilginin statüsünü, bilimsel yöntemlerin anlamını, bilimin alanını ve bilimsel bilginin nesnesini, bilimsel akımların evrimini konu edinir.  Özet olarak, bilim felsefesi bir bütün olarak bilimin konumunu, gelişimini ve iç yapısını değerlendiren, kuramsal düzlemde ortaya koymaya çalışan düşünsel bir disiplindir. Bilim felsefesiz yapılamaz. Felsefesiz bilim, teknik detaydan öteye geçmez. Faydacıların yararlandığı bir araç seti olur.  Bu açıdan bilim ve teknoloji arasında açık bir fark bulunur. Bilim gerçekte var olan nesnel ilişkileri keşfetme çabasıdır. Oysa, teknoloji "faydalı kabul edilen bazı sonuçları meydana getirmeye yönelik iyi tanımlanmış usuller bütünüdür.’’ Bilim bize doğa yasalarını, olgular arasındaki ilişkilerini açıklar. Teknoloji ise arzu edilen bir sonucu elde etmek için bu yasaların bilgisinden yararlanmaktır.

Bilim felsefesini biçimlendiren başyapıtlar Aydınlanma Çağı filozoflarınca kaleme alındı. Bu alanda öne çıkan eserler arasında Francis Bacon’un Novum Organum’u,  René Descartes’in Metot Üzerine Konuşma’sı, Isaac Newton’un Felsefi Akıl Yürütmenin Kuralları ve Henri Poincaré’in Bilim ve Hipotez’i sayılabilir. 

Bilim ve toplum ilişkisi: Toplumsal alt yapı olan ideolojinin toplumsal üst yapı olarak bilime etkileri 

Her çağın ideolojisi kendi gerçekliğini yeniden yaratıyor. İdeoloji toplumsal üretim ilişkilerinin formülasyonunu içeren normlardır. Bu normlar, üretim araçlarına (hammadde, toprak, emek gücü, sermaye) sahip egemen iktidar sınıf tarafından belirlenir ve sınıfın çıkarları lehine yanlıdır. İdeolojilerin belirlediği üretim ilişkileri toplumsal yapının üzerine oturduğu temel yapıdır. Eğitim, adalet/hukuk, ahlak, din, kültür, medya, sağlık ve bilimin toplumsal örgütlenme biçimleri ise toplumsal üst yapıyı oluşturur ve bu yapının neye benzeyeceği ideolojinin gerçekliği temelinde çizilen yol haritasınca şekillenir.  Üstyapı, toplumun altyapı fabrikasında üretilen bir üründür, onun bir yansımasıdır. Üstyapıyı belirleyen temel maddi güç, altyapıyı oluşturan ekonomik üretim araçları ve bu araçlara sahip olanlar ile olmayanlar arası güç ilişkilerdir. Toplumun dinsel, hukuki, bilimsel, kültürel, eğitim ve aile gibi üst yapıları ekonomik olarak maddi üretim araçlarına sahip olanlarca belirlenir. Çünkü bir çağa damgasını vuran baskın egemen fikirler (zamanın geçerli ruhu/modası) her zaman bu üretim araçlarına sahip sınıfın fikirleri olmuştur. Dolayısıyla maddi üretim araçlarını kontrol eden egemen sınıf aynı zamanda zihinsel üretim araçlarını da kontrol eder.  Toplumun üst yapısı temel ekonomik bağlama politika aracılığı ile bağlanır.

 

 

Toplumsal yapı. Alt yapı ve üst yapı ilişkileri

 

 

 İdeolojiler bir toplumu belli bir zaman diliminde yöneten fikirlerdir. Bu fikirler, içine doğulan toplumsal düzenin doğallığını, meşruluğunu sağlarlar. Dolaysıyla, bilim dahil tüm üst toplumsal yapıların temel işlevi, toplumsal rolü, temle karakteristikleri içine doğulan zamana hakim ideolojik bağlam bilinmeden gerçekliği kavranamaz. Muhafazakar, liberal, sosyal eşitlikçi düzenler kendi bilimsel bağlamını oluşturur. Bağlamlar değiştikçe bilimsel bilgiye yüklenen anlam da değişir. Üretici maddi ekonomik güç ilişkileri eşitsiz, sömüren/sömürülen bir temelde ise bilim ve bilim insanlarının olgulara bulgulara yüklediği anlamlar da bu bağlama uygun olarak üretiliyor. 

Sınıflı, eşitsiz toplum yapısı bilimsel gerçekleri, doğayı, hukuku, kadın ve erkeğe ilişkin bedeni, biyolojiyi de hiyerarşik ve sınıflayıcı bir kavram seti kullanarak kavramlaştırır. Sağlık hastalık tanımları ve bunlara ilişkin hak ve değer ölçüleri de bağlama göre şekillenir.

Toplumsal alt yapının bilime etkileri

Antik Yunan

Aristo (M.Ö. 384-322) sınıflı/köleci ataerkil toplumsal düzenin bağrına doğdu. Köleliği kutsadı. İnsanları tunç, bakır, platin olarak sınıfladı. Doğduğu toplumsal yapının baskın normlarının etkisi ile gökyüzüne baktığında aynı hiyerarşiyi, üst-alt kategorilerini orada da gördü. Doğadaki ve göklerdeki hiyerarşiyi yaşadığı toplumsal düzene dayanak olarak yorumladı. O’nun evreni tanrısal bir hiyerşiye sahip idi. Dünyası düzdü. Evreni kapalı idi. Güneş efendi idi. Evren duragan ve hiyerarşik idi. Toplumsal yapı ataerkildi. O da kadını embriyolojik dönemde erkekliğini tamamlayamamış kusurlu erkek olarak yorumladı. Toplumsal normlar bilimsel anlayışını birebir şekillendiriyordu.

İlkçağ-Ortaçağ-Yeniçağ

İlkçağ-Ortaçağ-Yeniçağ boyunca baskın toplumsal düzen tek tanrılı dinlerin egemen kültürü ile örülü idi.  Sınıflı/köleci ataerkil bir toplumsal düzen vardı. Dinsel kültürlerde neden-sonuç ilişkisi tanrısal amaçlılığa bağlanır.  Hastalıklar, salgınlar, depremler, doğal felaketler Tanrının bir cezası olarak yorumlandı (Hikmet). Doğa yasalarına başvurulmadı. Erkek cinsiyetin üstünlüğü inancı sağlam bir inanış idi. Erkek bedeni kutsaldı. Erkek üst formdu. İnsan yavrusu erkeğin sperminden (tohumundan) yaratılıyordu. Nicolass Hartsoaker böyle bir toplumsal yapıya doğdu. Kendi bulduğu mikroskopta kendi spermlerine baktı ve spermleri minyatür insan yavrusu olarak yorumladı. Çünkü İncil öyle buyuruyordu. Ve O da aynen şöyle diyecekti:-‘’Aaaa! İncil doğru söylüyormuş.’’ Kanımca, bu örnek toplumsal normların bilimsel bakışı kuşattığına dair çok çarpıcı bir örnek oluşturuyor.

 

Nicholaas Hartsoaker (1655-1725) kendi yaptığı mikroskopta gördüğü spermi minyatür insana benzetmişti

 

Yakınçağ –Aydınlanma Çağı

Yakınçağ-Aydınlanma çağı ile feodal düzenden liberal düzene geçiş gerçekleşti. Bu dönem, meşruiyetini dinden alan feodal düzenden, Doğa’dan ve Doğa Yasaları’ndan alan moderniteye bir geçişti. Bu ideolojik bir sapmaydı. Bu süreçte sermaye temelli düzen pozitif bilim ile ittifak yapmıştı. Sermayenin gelişimi için gerekli olan değişim, yenilik ve özgürleşme gereksiniminin dayattığı yansımalar toplumsal bileşenlerde ve bu arada bilimde de boy gösterdi. İdeolojik değişimin bilime yansımaları oldu. Durağan evren tasarımından mekanik ve dinamik evren kavrayışına geçiş oldu. Statik evren anlayışından dinamik evren kavrayışına geçiş sermayenin yayılmacı, değişken ve akışkan ticari faaliyetleri ile kesişir. Hatta denilebilir ki, Darwin-Wallace Evrim Kuramı dahi sermayenin bu değişim, dönüşüm ilkelerinin ideolojik zemininde yeşerdi. Çoğu bilimsel kavram ve buluş sermaye, ticaret ve piyasa terimleri ile üst yapıda uç verir Dekart’ın makine evren tasarımı, birimlerin birbirine değişimi mal ve hizmetlerin para ile değişimi, bilginin önceki düzenin aksine pasif değil aktif olması bu yansımalardan bazıları için örnekler oluşturuyor. 

Liberalizm ve modern bilim

Liberal ideoloji toplumu değil bireyi önceliyordu. Toplumu yok sayıyordu. Toplumsal örgütlenme biçiminin yarattığı zorunlu sonuçları görmezden geliyordu. Bütün başarı ve başarısızlık, sağlık ve hastalık bireysel özniteliklere bağlanıyor, toplumsal etkiler yok sayılıyordu. Bunun yaşam bilimlerine de etkileyici yansımaları oldu.  Sermaye sınıfının dayattığı sınıflı toplum yapısı biyolojik indirgemecilik-sınıflı toplum yapısına meşruiyet için dayanak yapıldı. IQ testleri siyah köleleri, kadınları ve göçmenleri düşük statüye indirgeyen bilimsel dayanak oldu. Biyometri ve frenoloji yüz ve bedenin antropometrik ölçümlerini toplumsal olarak aşağı görülen sınıflar için aşağı konumlarına dayanak oldu. Bilimsel olarak onaylayıcı, kanıtlayıcı bir bilim pratiği olarak şekillendi.  Kölelerin, suçluların, yoksulların bulundukları sosyal konumları biyolojik kadere indirgeyen bilimsel yaklaşımlar ortaya çıktı. 

 

Frenoloji: Beden görünümüne göre kişilik belirleme

 

Kürtaj ve doğum kontrol uygulamaları açısından bilimsel yaklaşımlar da sermayenin gereksinimine göre değişiyordu. Nüfusun artması sorun olduğunda nüfus planlamasını, emek gücüne artan gereksinim söz konusu olduğunda ise kürtaj ve doğum kontrol uygulamaları aleyhine bilimsel açıklamalar gündeme oturuyordu. Doğa’nın dayanak yapıldığı toplumsal düzenlemeler Sosyal Darwinizm yaklaşımlarının popüler olmasına yol açtı. Irkçılık, öjeni bilimsel olarak savunulmaya başlandı. Güçlü olanın zayıfı ezmesinin doğallığı (ticarette tekelleşme) kabul görülmeye başlandı. Hatta yoksulluk, biyolojik kusurlardan gelen bir hastalık olarak kavramsallaştırıldı.  Evrim ve doğal seçilim kuramı yaşamın dayanışmaya değil, var olma savaşına indirgenmesine yol açtı.  Kapitalist bölüşüm savaşları olan 1. ve 2. Dünya Savaşları bilimsel anlayışların biyolojik indirgemeciliği ile eşgüdüm seyrettiği, yaşamın var olma mücadelesi olduğu kabul edilen bir atmosferde ortaya çıktı.

Öte yandan Lynn Margulis bir sosyalistti. Kadındı. Eşitlikçi-dayanışmacı bir dünya görüşüne sahip idi. O evrimsel bir biyolog idi. O hücreye ve yaşama baktığında, erkek egemen bilimin aksine dayanışmayı gördü. Farklı hücre veyaşam formlarının dayanışma kuramı olan endosimbiyozisi O keşfetti. Ancak, teorisi yaşamı var olma savaşı gören eril bilimcilerce reddedildi. On yılı aşkın sonra haklılığı ortaya kondu. Lynn Margulis de dünya görüşünün bilimsel olgulara anlam yüklemedeki etkisini gösteren çarpıcı bir örnektir. 

1945-1970 arası

Modern yüzyılla birlikte 1945 sonrası üretim ilişkilerinin baskın formu zaman zaman yumuşasa da kapitalizm oldu.  1945-1970 arası bu dönem sosyal devlet ilkesinin kabul gördüğü embedded capitalism (gömülü kapitalizm) olarak adlandırılmakta idi. Tıp ve bilimde indirgemecilik şekil değiştirerek hız kesmen devam etti. Genetik bilimindeki ilerlemeler ile her hastalığa bir gen bulma yarışı başladı. Toplum ve çevre etkisini yok sayan biyolojik indirgemecilik yükselişe geçti. Hatta 1950’li yıllarda hak arayan, grevlere katılan işçiler davranış bozukluğu ile suçlandı.  Bunlardaki sorunun beyindeki anatomik lezyonlardan kaynaklandığı ileri sürülerek beyin ameliyatları yapıldı. İşten kaynaklanan strese ikincil kızgınlık, öfkeyle karakterize hak arama davranışlarına sahip olan hastaları (!) tedavi için (ehlileştirmek, uysallaştırmak) psikofarmokoloji tam da bu ortamda yükselişe geçti.  Kadının cinsiyet ve beden üzerinden sömürüsünü inşa eden toplumsal cinsiyet normlarına biyoloji payanda edildi. Kadının biyolojik olarak erkekten farklılığı biyolojik olarak her fırsatta popüler kılınan yanlı araştırmalarla topluma empoze edildi. Küçük farklar abartıldı, aşırı yorumlarla istatistiksel bulgular standart doğal gerçeklikmiş gibi sunuldu. Oysa onlar sadece bir eğilimi potansiyeli yansıtıyordu. Aslında, gerçekler yaşamın içinde diyalektik olarak karşılıklı etkileşimle şekilleniyordu. Nörocinsiyetçilikle kadın ve erkek beyninin bütünüyle farklı olduğu dolayısıyla toplumsal cinsiyetçi rollerin doğal olduğu ileri sürüldü. Biyoloji toplumsal cinsiyet için payanda yapıldı. 

Bilimsel terminolojilere piyasanın değer ve ölçüm kavramları ile anlam yüklendi. Örneğin evrensel enerji kodu olan ATP vücudun enerji para birimi, mitokondrienerji bankası, yağ depoları cari hesap ya da birikim hesabı olarak tanımlanıyordu. 

Neoliberalizm ve bilimin neoliberal dönüşümü: Sözde/sahtebilimin yükselişi

1970 sonrası kapitalizmde önemli bir paradigma değişimine gidildi. Yeni dönem neoliberalizm olarak bilinir. Bu dönem üretim ilişkilerinde önceki dönemden önemli bir sapmayı göstermektedir. Sosyal devlet ilkesinden vazgeçildi. Kamusal olan, terk edildi. Özel sermaye desteklendi. Özelleştirmelerle kamusal kaynaklar ve hizmetler özel sermayeye devredildi.  Ulusal gelirlerin paylaşımında sermaye lehine emek aleyhine büyük bir eşitsizlik ortaya çıktı. Temel insan hakları olarak bilinen eğitim, sağlık, barınma ve ulaşım alanlarında devlet adım adım geri çekildi. Tüm bu alanlar piyasalaştırıldı. Bu hizmetler alınır satılır ürün olarak yeniden yapılandırıldı. Bunların maliyeti bireylere yüklendi. Sağlık ve hastalık bireysel sorumluluk olarak görüldü. 

Neoliberal dönemin kültürel ideolojisi postmodernizm olarak şekillendi. Bilimsel birikim yok sayıldı. Pozitif bilim ile olan ittifak bozuldu. Yeniden mistizm ve dinsel kabuller yükselen değer haline getirildi.  Pozitivizmin kaleleri terk edildi. Mutlak gerçekliğin olamayacağı gerçekliğin kişi ve toplumlara bağlı olarak onlar tarafından üretileceği paradigmaları dolaşıma sokuldu. Evrensel değer diye bir bilginin olamayacağı ileri sürüldü. 1970 sonrası (neoliberal dönem) bu metodoloji’den bir ayrışma gözlenir. Karl Popper’in Yanlışlanabilirlik ve eleştirel rasyonalizmi, Thomas Kuhn’un  Bilimsel Devrimlerin Yapısı- Eş ölçülemezlik kuramı ve Paul Feyeraband ile nesnellikten savrulma (herkesin gerçeği kendine) yaklaşımları öne çıkar. Paul Fayeraband ve Thomas Kuhn’un eserleri ideolojik başyapıtlar olarak öne çıkarıldı. Bilimin Tiranlığı sorgulandı. Biyolojik indirgemecilik bilimsel disiplin olarak kurumsallaştı. Sosyobiyoloji biyolojik indirgemeciliğin kurumsal disiplini oldu. Bu alanda Edward Wilson ve Richard Dawkins öncü sosyobiyoloji kuramcıları oldu. Bilginin üretimi üniversitelerin tekelinden çıkarılıp özel sermayenin alanına sürüldü. Sonuçta bilime ve bilim insanına olan güven sarsıldı. Mistifikasyon hız kazandı, evrensellikten yerelliğe savrulma başladı. Bilimde, kültürde, sanatta, eğitimde piyasalaşma hız kazandı. 

Geleneksel ve alternatif tamamlayıcı (GATT) tıp (?) pratikleri: 

Neoliberal dönemin tıbbı

Bilim ve tıp ekonomik değer üreten piyasanın araç setine dönüştürüldü. Bilimin kötüye kullanımı kurumsallaştı. Işte tamamlayıcı ve alternatif tıp pratikleri bu ortamın ideolojik tarlasında yeşerdi. İncelendiğinde GATT pratiklerinin tam da 1970 sonrası giderek artan bir biçimde kurumsallaştığı görülecektir. Dolayısıyle GATT pratiklerini neoliberal politik paradigmanın bilim ve tıbba yansıyan bir izdüşümü olarak okumak gerektiği görülecektir. 

 

Yıllara göre geleneksel alternative ve tamamlayıcı tıp pratiklerine yönelik makale sayısı

 

Neoliberal dönemin bilgi/enfromasyon çağı anlayışına göre bilgi, değişim için yaratılan özel bir metadır. Alıcısı olmayan bilginin üretimi boşunadır. Bilgi üretimi hemen ve doğrudan getiri yaratacak piyasa gereksinimleri için olmalıdır. Bilim gündemi piyasanın gereksinimlerini teknoloji aracılığıyla bilime sipariş edilmesi olmalıdır. ‘’Bilim üretim içindir.’’. Bu sosyoekonomik politik ilke, ideolojik kavrayış üniversiteleri etkisi altına aldı. Üniversiteler günümüze kadar neoliberal ve piyasacı bir dönüşüme uğradı 

 

Geleneksel alternatif tamamlayıcı tıp uygulamalarında artış nedenlerini bu ideolojik çerçevede değerlendirdiğimizde şu faktörler öne çıkmaktadır:

Kanıta dayalı tıp ile GATT pratikleri arasındaki farklar

Kanıta dayalı tıp, sistemli arayışlarla elde edilebilecek en iyi kanıtların, bilimsel kaynakların sağladığı nesnel bilgilerin, mesleksel deneyim ve olguların özellikleri ile birleştirilmesi ve bunun tıp etiği çerçevesinde yapılmasını temel alır. Dayandığı temel, binlerce yıllık birikimle elde edilen bilimsel metodolojidir. Kanıta dayalı tıp uygulamaları, gerçeğe en güvenilir şekilde ulaşabilmeyi sağlar. Bilimsel ve eleştirel düşünceye açıktır. Yeni bilgilere gereksinim günümüzde kanıta dayalı tıp uygulamalarının hızla yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

Modern ilaç üretimi oldukça hassas bir süreç sonrası kullanıma girmektedir. Bir etken ajanın ilaç olarak dolaşıma sokulabilmesi yıllar sürmektedir. İlaçlar kalite, kontrol, etkililik ve güvenlik konularının yıllar süren bilimsel araştırma yöntemleri kullanılarak sağlanır. Tedavi olarak kullanılacak etken madde binlerce hayvan ve insan üzerinde yapılan çalışmalar sonrası belirtilen standart araştırma aşamaları geçtikten sonra ilaç olarak etiketlenmektedir. 

Bilimsel metodolojiyi temel almaması nedeniyle GATT pratikleri bilimsel olarak kavramsallaştırılamazlar Ancak, GATT pratikleri yıllar içerisinde bilimsel görünebilme adına bilime ilişkin kavramların çarpıtılması, kötüye kullanılması, bağlamından koparılması yoluyla bilimsel olma iddiasını sürdürmektedir. Bu pratiklere sözdebilim, sahtebilim de denilmektedir. GATT pratikleri bilimselmiş gibi sunulan, ancak yeterli bilimsel araştırmalar ile desteklenmeyen ve bilimsel çalışmaların gerektirdiği materyal, metot, test edilebilirlik gibi standartları taşımayan yanlış iddia, inanç, bilgi ve uygulamalardan köken alan pratiklerin tümünü içerir. 

 

 

Sözdebilimin kavramsallaştırılmasının tarihsel seyri

 

Alternatif tıbbın Truva atı: Sözdebilim

 

Sözdebilim çoğunlukla savunanları için maddi-manevi kazançlar sağlar. İddia edilen etkiler belirsiz ve çelişkilidir. Kanıtlar yoktur. Öznel deneyimlere dayanır. Destekleyici veriler abartılır. Aksine kanıtlar görmezden gelinir, kayıtsız kalınır. Sonuçlara yönelik doğrulanması imkânsız abartılı iddialar ileri sürülür. Bu özellikler nedeniyle, özünde bilim ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan pratiklerdir. 

Sözdebilimin özellikleri

Sözdebilim denilen bu pratiklerin onu tanımamızı sağlayan bazı temel karakteristikleri bulunuyor:

Sözdebilim; 

• Kanıtlamaya çalışmaz, ikna etmeye çalışır,

• İnançlara ve imana hitap ederek saf değiştirmeye zorlar,

• Güvencesi kişisel beyanatlar ve hikâyelerdir,

• Literatürü (eğer denebilirse) sade vatandaşa yöneliktir,

• Araştırması (eğer varsa) istisnasız sallapati biçimde yapılmıştır,

• Standartları, ölçüm hassasiyeti, validasyonu yoktur,

• Başarısızlıklar göz ardı edilir, mazeret ileri sürülür,

• Bilinçli olarak detaylar gizlenir ve mistik bir hava verilir,

• İleri sürülen iddia hiçbir suretle terk edilmez, değiştirilmez,

• Hiçbir ilerleme olmaz, somut bir ürüne varılmaz. 

Sözdebilim pratiklerini nasıl anlayabiliriz?

1. Buluş önce medyaya açıklanır,

2. Mucit tek başına keşfetmiştir,

3. Buluş bir tesadüf sayesinde olmuştur,

4. Güç odakları mucidi baskılıyordur,

5. Bilimsel etki saptanma sınırındadır,

6. Etki yeni bir doğa kanunuyla açıklanır,

7. Buluş asırlardır bilindiği için saygındır 

 

Sözdebilimin ikna söylemleri

Sözdebilim denilen bu pratiklerin savunucularının sıklıkla kullandıkları ikna söylemlerinden bazıları şunlardır:

• Adı karmaşık ama kulağa bilimsel gelen bir terimler kullanırlar

• kullanılan cihaz ya da yöntem parlak ışıklar saçar, çok sayıda düğmeleri vardır,

• Her hastalığı iyileştirir,

• İyi olsanız da kullanmanızı gerektirecek nedenler vardır,

• Bilim insanlarının ölçemeyeceği kadar az enerji kullanır,

• Kilometrelerce öteden iyileştirir,

• Vücudu ısıtır / titretir / emer / sarsar, vb.

• Sonuç almak için özel durum / zaman, vb. gerekir,

• Normal doktorlarda bulunmaz,

• Posta ile veya özel satış merkezlerinden alınabilir,

• Resmi sağlık otoriteleri onay vermemiştir,

• Üretici nasıl çalıştığını tam olarak açıklamaz

Belirsizliklerden beslenir

Her derde devadır

GATT uygulamaları, tedavide ilaç olarak kullandıkları madde ya da yöntemin plasebo ve nosebo etkilerini de sömürür, suiistimal eder. Oysa plasebo ve nosebo etkisi zaten bilimsel kavramlardır. Plasebo. ilaç olmadığı halde ilaç etkisi gösterebilen hastaların kendilerini daha iyi sanmalarına yol açan maddelerdir. Endojen opiat (endorfin benzeri madde) salınımı yoluyla rahatlık hissi yaratabilirler. TAT pratiklerinde görülen görece iyilik hissinde kullanılan yöntemlerin bu etkisi nedeniyle olması söz konusudur. Nosebo ise hastaların ilaçların kendilerine yan etkiler getireceği. düşüncesini aşılama ile farmakolojik olarak etkisiz bir ilaç verilse dahi beklediği bazı yan etkilerin görülmesidir Örneğin kemoterapi ilaçlarına ön yargı nedeniyle hastaların olması gerekenden daha fazla kusabildikleri raporlanmaktadır. Bu da modern tedavi yöntemlerine olan önyargıyı artırabilmektedir. 

 

Kanıta dayalı modern tıp ve sözdebilimin karşılaştırılmalı özellikleri

 

Bilim, siz onu kanıtlayıncaya kadar yoktur, sahte/sözdebilim siz onu kanıtlamayıncaya kadar vardır 

 

Geleneksel Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları (GATT)

Neoliberal dönem ile birlikte sağlığın piyasalaşmasına paralel olarak 1990 sonrası GATT pratiklerinde çok hızlı bir artış görülmüştür. Türkiye’de %42-70 oranında bir uygulama sıklığı bulunduğu bildirilmektedir. Türkiye’de 1991’de akupunktur, 2014’te ise 15 tane GATT  uygulaması yasallaşmıştır: Akupunktur, apiterapi, fitoterapi, hipnoz, homoepati, sülük uygulaması, kayropraktik, kupa uygulaması, larva uygulaması, mezoterapi, proloterapi, osteopati, ozon uygulamaları, refleksoloji, müzikterapidir.

GATT uygulamaları yasal statülere kavuşturulsa da uygulamalarda ciddi sorunlar yok olmuş değildir. Öncelikle, uygulayıcıların bedene dokunma yetkisi diploma sahibi yetkin lisans sahipleri değildir, çoğunlukla. Yetkinliğin sertifika düzeyinde yeterli görülmesi önemli bir sorundur. Uygulamalardaki denetim eksikliği suiistimal riskini artırmaktadır.  Uygulanacak yöntemlerin hangi endikasyon, hangi doz ve sıklıkta olacağı çoğunlukla belirsizdir. Yan etkiler konusunda yeterli deneyim yoksunluğu da ayrı bir öneli handikaptır

Bu uygulamalarda karşılaşılan en büyük sorunlar: 

Kalite kontrol (içerisinde gerçek ilaç eklenme), 

Etkililik (etkisiz, kanıtlanmış etkinlik yok) 

 Güvenlilik (hepatotoksisite, yani karaciğer zararlanması başta olmak üzere böbrek ve diğer organ yetmezlikleri)

Sıklıkla kullanımda olan bazı GATT örnekleri 

Aşağıda GATT örneklerine ilişkin literatür bilgilerinden elde edilen sonuç mesajlar özetlenmiştir

Fitoterapi bitkilerle yapılan uygulamaları içerir. Etkisi kanıtlanmış değildir. Doğal olanın faydalı olduğu inancından beslenir. Bu tür uygulamaların ciddi toksisiteleri raporlanmaktadır: Ciddi toksik etkileri (>100 000 ölüm/yıl), Mutajenik olabilirler, Karsinojenik etkiler, Allerji, Anafilaksi, Hipertansiyon, Endokrin bozucu, Hepatotoksisite, Elektrolit bozuklukları, Nefrotoksisite (böbreklere toksik).

Bitkilerin zararlı olma nedenleri: Bitkinin kendisinin toksik olması. Bitkisel ürün içine kasıtlı katılan ilaç hammaddeleri. Bitkisel ürünün ağır metaller, pestisitler, bazı mantarlar tarafından kirlenmesi. Kullanılan ilaçlar ile etkileşime girmeleri

Homeopati: Bir hastalığın, hastalık belirtilerini sağlam bir insanda ortaya çıkarabilecek maddelerin çok düşük dozlarda hastaya verilmesiyle tedavi edilebileceği inancına dayanan sözdebilimsel bir alternatif tıp yöntemidirEtken maddelerin giderek azalan dozlarda verilmesidir. Homeopatinin herhangi bir hastalığın önlenmesi ve tedavisinde yeri yoktur. FDA homeopatiyi ödeme listesinden çıkarmıştır (karakteristik sahtebilim örneği).

Akupunktıur: Kronik ağrıda ve kanserli hastalarda kemoterapötiklerin neden olduğu ağız kuruluğu ve bulantıda kısmen etkili. Bunlar dışındaki endikasyonlar için yüksek düzey kanıt yoktur. Ciddi yan etkiler bildirilmiştir: Stafilakok sepsisine bağlı ölüm ve pnömotoraks, Ayrıca yetersiz sterilizasyon, kan ile bulaşan özellikle HIV, hepatit C ve hepatit B gibi bulaşıcı hastalıklara neden olabilir

Kayropraktik: Omurga ve sinir sistemi üzerinde odaklanarak vücuttaki fonksiyonel bozuklukları düzeltmeyi ve ağrıyı hafifletmeyi amaçlar.Etkinliğinin belirsiz. Vertebral arter diseksiyonuna bağlı olarak 26 ölüm bildirilmiş. Uygun endikasyon ve uzman kişilerce yapılmadığı takdirde zararlanma riski yüksektir. 

Ozon tedavisi: Kabul edilmiş bir yöntem değildir. FDA onay vermemiştir. Ozon uygulamasının oldukça ciddi riskleri vardır. Çok ciddi DNA hasarı yaptığına dair ciddi yayınlar yapılmıştır 

Kupa tedavisi: Herpes zoster tedavisinde etkili olabileceğini gösteren meta-analizler için kanıt düzeyleri düşüktür. Ciddi yan etkiler bildirilmiştir:  Aşırı kanama, Uygunsuz skar oluşumu, HIV, hepatit B ve hepatit C bulaş kaynağı olabilme potansiyellerinden dolayı çok ciddi riskler taşır. 

Tıbbi sülüklerin graft doku iyileşmesinde ve venöz konjesyona bağlı problemlerde kullanılması sözkonusu olabilmektedir. Ancak, Enfeksiyon, Anaflaksi, Alerji, Uzayan kanamalar, Sülüğün bulunduğu yerden göçü ile üst hava yolları obstrüksiyonları gibi yan etkiler bildirilmiştir. 

Son söz olarak, bilim ve ideolojik toplumsal yapılar sürekli bir etkileşim içindedir. Toplumsal bağlamdan bağımsız kanıta dayalı bilim, insan ve toplum için yararı esas alır. Toplumsal bağlama eklenmiş sözdebilim ve tıp pratikleri ise belirli bir sınıf lehine araçsallaştırılan bilim ve tıptır ve geniş halk kitleleri lehine olmaz. Tarihseldir. Kurgulayanlar lehine popüler kılınan bir dönem moda haline getirilen tarihsel özellik taşır. O yüzden, ideolojiden bağımsız bilim için felsefe şarttır.

Modern bilim ve tıp uzun insan deneyiminin bir sonucudur. Bir metodolojisi vardır. Güvenlik, standardizasyon, etkililik, ölçülebilme özellikleri nedeniyle bilimseldir. Modern tıbbı dün bulmadık ki, bugün kaldırıp atalım. Günümüzdeki bağlam ve sosyal çevre altında tıbbın alternatifi olmaz. Her hekim hastası için kanıta dayalı tıp uygulamalarını gerçekleştirmekle yükümlüdür. Hekimler tedavi uygulamalarını kanıta dayalı standart tedavi yerine onun yerine geçecek ve devam eden tedaviyi aksatacak şekilde yapamaz. Bu zorunluluk her hekimin hastalarına karşı etik bir sorumluluğudur 

Geleneksel tamamlayıcı ve alternatif tıp pratikleri çoğunlukla taşıdığı içkin özellikler nedeniyle bilimsel değildir. 1970 sonrası yerleşik ideolojik alt yapı olan neoliberal politika ve uygulamaların tıptaki izdüşümüdür. Bireyin ve toplumun mutlak yararını önceleyen pozitif, kanıta dayalı modern bilim ve tıp her geçen gün önemini daha fazla hissettirmektedir. Sağlıkta kalmanın ve hastalıkların gerçek, ulaşılabilir tedavi seçeneklerini herhangi bir kısıt ve kaygı duymaksızın yaşama dahil edebilmenin tek yolu neoliberal sağlık politikalarından vazgeçilmesidir.

Saygılarımla

Doç.Dr. Murat Karaoğlan

İletişim: muratkaraoglan@gantep.edu.tr

Twitter: @muratkaraogla11 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —