“Sağlık çalışanlarına el kaldıranları affetmek mümkün değil. Bunların teröristten hiçbir farkı yoktur. Bizim için teröristlerin konumu neyse bunların konumu da odur.”
“Sağlık çalışanlarına el kaldıranları affetmek mümkün değil. Bunların teröristten hiçbir farkı yoktur. Bizim için teröristlerin konumu neyse bunların konumu da odur.”
(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan-14.03.2018)
Covid-19 salgınıyla birlikte sağlıkla ilgili gelişmeler kamuoyuna daha fazla yansımaya başladı. Bu durum sağlık çalışanlarının başarıları kadar sorunlarını da gözler önüne serdi. Özellikle sağlıkta şiddet konusu yıllardır kanayan yaramız, bu yazımızda bu geniş konuya farklı bir bakış açısı ve öneri sunmaya çalışacağım.
SEBEP MİLLİ DEVLETİN KÜÇÜLMESİ
Büyüklerimizden, eski dizi ve filmlerden hep duyardık “Bir memurun düğmesini koparmak 6 aydan başlar.” sözünü. Bugünün sağlıkta şiddet vakalarına bakınca nelerin değiştiğini anlamak daha kolay. Memur, devletin halk önündeki temsilcisidir. Önceden güçlü devlet, güçlü memur görünümü daha yaygındı. Bahsettiğim dönemler Cumhuriyet sonrasından 1980’e kadar olan süreci kapsıyor. 12 Eylül 1980 Darbesi ve ardından gelen ekonomide liberalleşme atılımları milli devleti küçülttü. Devletler ve insanlar ürettiğiyle değil, tükettiğiyle anılmaya başlandı. Özel sektörün aşırı büyümesi ve yabancı sermayenin ülkemizde daha fazla söz sahibi olması bu süreci hızlandırdı.
Öğretmen, avukat, doktor gibi memur kategorisindeki birçok kişinin geliri ve en önemlisi saygınlığı azaldı. Kendi alanımızdan örnek vermek gerekirse Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sistem hastaya müşteri gözüyle bakınca vatandaş da bunu yıldan yıla kabullendi. Özel sektördeki “Müşteri her zaman haklıdır” deyimi kamu alanında geçerli olmaya başlayınca başhekimlikler, doğru müdahale yapılsa bile doktorunu şikayet eder, hastadan özür diler hale geldi. Hastaneye gelen vatandaş “Benim vergilerimle maaş alıyorsun.” sözünü icat etti.
Seçimlerde oy kaygısıyla vatandaşlara yönelik sağlık hizmeti kışkırtıldı. Hastaneye gitmenin önemi vurgulandı. Bir doktorun başarısı kaç kişiyi hastalıktan koruduğuna göre değil, kaç hastayı tedavi ettiğine göre ölçülür oldu. Başarı kıstası sağlıklı insan sayısıyla değil de hasta sayısıyla ölçülen bir sistemden bahseder hale geldik. Koruyucu sağlık hizmetleri yerini salt tedaviye bırakınca 84 milyonluk Türkiye’nin acil başvurusu 800 milyonları buldu. Kişi başı yılda 10 kere acile gitmek gerçekten şart mıydı?
Öğretmene, avukata, doktora kısacası memura olan saygı günden güne azaldı. Bugün hangi memur arkadaşımla konuşsam geçim kaygısından önce saygınlığın azalmasından bahsediyor. “Yıllarca bunun için mi çabaladık” diyor ve motivasyonunun düştüğünden bahsediyor.
COVID-19 SÜRECİ
Salgın, dünyadaki sağlık sistemlerini bir sınava tabi tuttu. Koruyucu sağlık hizmetine dayanan Çin bir yana özelleştirmenin yaygınlaştığı Avrupa bir yana. Diğer ülkeler bu iki uç arasında sıralanıyor. Salgın başında sağlık çalışanları alkışlanmaya başlandı. Tıpkı asker uğurlamaları gibiydi süreç. Çünkü bu bir savaştı.( Savaş benzetmesiye sağlık çalışanlarına kahraman denmesinin olumsuz etkilerini başka bir yazıda ele alacağım.)
Türkiye’nin en önemli sorunları sağlığın güvenliği, ülke sınırlarının güvenliği ve ekonomi. Türk Ordusu ile Sağlık Ordusunun korunması salgın ve terör koşullarında çok büyük önem arz ediyor.
Güvenlik güçlerine yönelik saldırılar terör kapsamına alındığı gibi özellikle bu süreçte sağlık çalışanlarına şiddet de terörle mücadele kapsamına alınmalıdır. 14 Mart 2018 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri hayata geçirilmelidir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sağlık çalışanlarına şiddet konusunda, “Size kalkan elleri affetmek mümkün değil. Bunların teröristten hiçbir farkı yoktur. Bizim için teröristlerin konumu neyse bunların konumu da odur.” dedi.
14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle doktorları ve sağlık çalışanlarını Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde kabul eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet girişimlerine tepki göstererek, bu tür girişimde bulunanların teröristlerle aynı olduğunu belirtmişti.
BU BÖYLE GİTMEZ
1980 sonrası başlayan değişim sürecinin bugün tersine döndüğünü görüyoruz. Türkiye birçok alanda kendi birikimlerini keşfetmeye ve devleti daha güçlü kılan adımlar atmaya başladı. Milli devlet güçlendikçe memura olan saygı da artacaktır. Dolayısıyla sağlık çalışanı, öğretmeni, avukatı başta olmak üzere memuru kollayan adımlar hızla atılmalıdır.
Sağlıkta şiddetin sebepleri, sonuçları ve çözümleri üzerine daha çok konuşmalıyız. Yaptığım öneriden, bu soruna salt ceza yöntemiyle çözüm bulunduğu düşünülmesin. Ancak şu an salgın nedeniye bazı adımların hızla atılması gerekiyor. Önerimizi devlet ve sağlık yöneticilerinin değerlendirmesine sunuyoruz.(Eren Öztürk/Medikritik)