Skandal, Birlik Sağlık Sen Muğla İl Başkanı Abdullah Gül’ün Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurusu ile ortaya çıktı. Abdullah Gül, Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli doktorların, tutanaklarını, inceleme sonuçlarını ve Sağlık Bakanlığı müfettişinin incelemesi sonucu hazırlanan raporu savcılığa sundu.
Baştan anlatalım…
Sintigrafi, kişilere düşük miktarda radyoaktif madde verilerek organların, kemiklerin, damarların ve dokuların incelenmesini sağlan ileri bir tetkik. Bu yöntemle radyoaktif maddenin vücuttaki dağılımı görüntüleniyor ve teşhis konulup, tedavi planlaması yapılıyor. Sintigrafide radyoaktif maddenin dozu hayati önemde. Çünkü yüksek doz kansere neden olabiliyor. Doğru dozda radyoaktif madde kullanılarak teşhisler konulabiliyor.
YENİDOĞAN SKANDALI GİBİ
Sintigrafi, hastanelerde nükleer tıp merkezlerinde uygulanıyor. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi nedeniyle pek çok devlet hastanesinde nükleer tıp merkezleri için özel şirketlerden hizmet alımı yapılıyor. Yani devlet gerekli sintigrafi cihazlarını almıyor, bunun personelini istihdam etmiyor, özel şirketin cihazlarını ve personelini kullanıp yüzlerce milyon lira ödüyor. Sağlık Uygulamaları Tebliği (SUT) kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) para aktarılıp birileri zengin ediliyor. Yani bebeklerin para için öldürüldüğü Yenidoğan Skandalı’nda Türkiye’nin tanık olduğu sistem işliyor.
Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde de 2020 yılından beri MNT Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş.’den nükleer tıp hizmeti alınıyor. Bu şirket Türkiye’deki 26 ilde 50 nükleer tıp, 10 radyasyon onkolojisi, 3 onkoloji merkezinde cihazları ve personeliyle hizmet veriyor. Bu nükleer tıp merkezlerinin pek çoğu devlet hastanelerinde.
Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Nükleer Tıp Merkezi, 16 Ekim 2023 tarihine kadar Menteşe Devlet Hastanesi’nin bahçesindeki prefabrik tesisteydi. Burada tek cihaz ve çok sayıda hekim vardı. Doktorlar haftada bir gün geliyordu, az sayıda hastanın sonucuyla ilgileniyorlardı.
Nükleer Tıp Merkezi, Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne taşındıktan sonra MNT Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş.’nin cihazlarıyla açılışı yapıldı.
DOKTORLAR FARK ETTİ
Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Radyasyon Onkoloji uzmanı Doç. Dr. Osman Kupik, Prof. Dr. Mustafa Yılmaz ve Dr. Öğretim Üyesi Ozan Kandemir, tam zamanlı olarak Nükleer Tıp Merkezi’nde görev almaya başladı. Artık çok daha fazla sayıda hastanın sintigrafi sonuçlarına bakıyorlardı. Büyük skandalı fark ettiler.
Doktorlar, Nükleer Tıp Merkezi’ndeki teknisyenlerin tiroid sintigrafisi çekilen hastalara maksimum dozun çok üzerinde radyoaktif madde enjekte ettiğini belirledi. Doktorlar 2 Ocak 2024 tarihinde düzenledikleri tutanağa şöyle yazdı: “Nükleer Tıp Kliniği’nde tiroid sintigrafisi çekilen hastalara nükleer tıp kılavuzlarında belirtilen maksimum radyoaktif madde dozunun üzerinde enjeksiyon yapıldığı tespit edilmiştir. Teknisyenler tarafından çekim kâğıtlarına yazılan dozlar ise maksimum 5 mCi’dir ve bizler de tetkik sonuç raporlarında verilen radyoaktivite dozunu bu şekilde belirtmekteyiz. Ancak tiroid uptake değerlerinin abartılı yüksek çıkması üzerine bir süredir yaptığımız araştırmalar ve hesaplamalar sonucunda bunun sebebi; verilen radyasyon dozu ile tarafımıza (hasta anamnez kâğıdında yazılan) bildirilen radyasyon dozu arasında önemli farklılıklar olmasıdır. Birim hekimlerine yıllardır yanlış/yalan beyanda bulunulmuştur.”
Doktorların tespitine göre; tiroid sintigrafisi için hastalara 5 mCi radyoaktif madde verilmesi gerekirken bundan çok fazla radyoaktif madde verildi.
‘İŞTEN ERKEN ÇIKMAK İÇİN’
Test yapılan kişilerin sağlığını tehdit edecek boyutta radyoaktif madde verildiğini ve bunun kendilerinden gizlendiğini anlatan üç doktor, tutanakta bunun nedenini araştırdıklarını anlattı. Teknikerlerle görüştüklerini anlatan doktorlar şöyle devam etti:
“Birim hekimleri ve teknikerler arasında yapılan görüşmede teknikerler bu durumu itiraf etmiştir. Bu olayın ne zaman ve nasıl başladığını sorduğumuzda işe başladıklarında mevcut teknikerler tarafından kendilerine böyle öğretildiğini ve bunun doktorlardan saklanması gerektiği bilgisi verildiğini belirtmişlerdir. Bu durumun gerekçesi olarak tiroid sintigrafisi çekimlerinin daha kısa sürmesi ve çalışma süresinin daha kısa sürmesi amacıyla yaptıklarını söylemişlerdir.”
Yani teknikerler, işi öğrendikleri teknikerlerin sistemi böyle anlattığını ifade etmişti. Yüksek dozda radyasyon verdiklerini ve bunun insan sağlığına ölümcül etkilerini bilmediklerini öne sürmüşlerdi.
‘5 SENEDE BİNLERCE KİŞİYE YAPTILAR’
Doktorlar bu skandalın sonuçları konuşunda tutanakta şöyle yazdı:
“Ne yazık ki bu durum hasta raporlarında yanlışlıklara sebep olmuş olabilir. Binlerce hasta etkilenmiş olabilir. Ayrıca hastalara kılavuzlarda belirtilen üst sınırdan fazla radyasyon dozu verilmesinin uzun dönemde nasıl sağlık sonuçları doğuracağı net değildir. Yıllar sonra gelişebilecek tiroid fonksiyon bozukluğu veya radyasyon ilişkili kanser gelişme olasılığını bilmemekteyiz. Araştırılması gerekir. Tekniker beyanları bu uygulamanın en az beş senedir olduğu yönündedir.”
Radyasyon onkolojisi alanında uzman 3 doktor, çalıştıkları Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Nükleer Tıp Merkezi’ndeki teknikerlerin 5 yıldır binlerce hastaya aşırı doz radyoaktif madde verdiğini anlattıktan sonra şirketten şikayetçi oldu:
“Bu uygulamada bulunan tüm personellerden şikâyetçi olduğumuzu belirtmek isteriz. Hizmet alımı firmasına şartname hükümlerini ve radyasyon güvenliğini ihlal sebebiyle yaptırımda bulunulmasını talep etmekteyiz.”
MÜFETTİŞ İDDİALARI DOĞRULADI AMA…
Bu tutanaktan 22 gün sonra 24 Ocak 2024’te Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu soruşturma başlattı. Ne hikmetse 9 ay boyunca bitmeyen bu incelemenin sonunda müfettiş raporu doktorların tespitlerini doğruladı:
“Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nükleer Tıp Merkezi’nde tiroid sintigrafisi çekilen hastalara önerilen dozların oldukça üzerinde dozlarda radyoaktif madde verildiği tespit edilmiştir.”
Ne beklersiniz?
Müfettiş, raporunun devamında 5 yıldır binlerce kişiyi kanser edecek dozda radyoaktif madde veren kişilerin, sorumluların yargılanmasını istemiştir değil mi?
Değil…
Sağlık Bakanlığı’nın müfettişinin raporunda şöyle denildi:
“Adli yönden: Konu ile ilgili olarak adli yönden herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.”
Yani; 5 yıldır binlerce insana kanser edecek boyutta radyoaktif madde verilmiş ama bunun sorumlularının yargılanmasına gerek yokmuş.
Acaba niye?
Sağlık Bakanlığı içinde kol kırılsın yen içinde kalsın diye olabilir mi?
‘Skandal yargıya intikal ederse kamuoyunun haberi olur, Sağlık Bakanı kötü duruma düşer’ kaygısıyla dosyayı kapatmak istemiş olabilirler mi?
Bilmiyoruz.
ZAMAN AYARLI SORUŞTURMA VE İHALE
Ancak…
Saatleri Ayarlama Enstitüsü çalıştı.
3 doktorun tutanağı ile başlayan müfettiş soruşturması uzadıkça uzadı. Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Nükleer Tıp Merkezi’nin hizmet alımı için yeni ihale zamanı geldi. Zaman ayarlı soruşturma sabırla bekliyordu.
Ve Kasım 2024’te Nükleer Tıp Merkezi’nin 36 aylık hizmet alımı için tekrar ihaleye çıkıldı. MNT Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. bu ihaleyi 120 milyon TL’ye aldı. Soruşturma halen devam ediyordu. İhale yasağı gelse bile artık çok geçti.
2 ay sonra Sağlık Bakanlığı müfettişinin ‘55753567-663.07’ sayılı soruşturması tamamlandı. Hizmet alımı yapılan firma MNT Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. ile imzalanan sözleşmenin feshedilmesini ve teminatına el konulmasını istedi. Firmaya ihale yasağı cezasını talep etti. Ama yeni ihale çoktan verilmişti.
Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki Nükleer Tıp Merkezi’ni 3 yıl daha MNT Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. işletmeye devam edecekti.
İktidar ile patronlar ittifakında sorun kalmadı. Vatandaş aşırı yüklenmiş radyasyonuyla baş başa kaldı.
Yani…
Patronların halkı kanser eden sistemi tıkır tıkır işledi.
Müfettiş raporunda ‘idari yönden’ başlığı altında MNT Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. personeli 8 kişinin mesleki yeterliliklerinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtildi. Topu Sağlık Meslekleri Kurulu’na attı. “Sen değerlendir” dedi.
Radyoaktif skandal 1.5 yıldır Sağlık Bakanlığı’nın iç yazışmalarında saklandı. Birlik Sağlık Sen Muğla İl Başkanı Abdullah Gül’ün Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurusuyla olayı anlattı ve nihayet skandal yargılama konusu oldu.
Üstelik…
Doktorlar, kalp ve böbrek sintigrafisi çekimlerinde ölümcül uygulamalar tespit ettiklerini öne sürmüştü.
İnsanların ölüm-kalım sonuçlarını beklediği Nükleer Tıp Merkezi’nde hekimler ile özel şirketin teknisyenleri arasında gerilim ise devam ediyordu. Teknisyenler, müfettiş soruşturması başladıktan 7 ay sonra Temmuz 2024’te Dr. Osman Kupik’i mobbing ve tehdit ile suçladı. Pazartesi günü Dr. Osman Kupik’in mobbing iddiaları İzmir’in yerel ve yandaş gazetesinde manşet oldu. Ancak teknisyenlerin müfettiş dosyasına giren WhatsApp yazışmaları tam tersini söylüyordu.
‘Radyoaktif Skandal’ yazı dizimizin ikinci bölümünde iddialar ve yanıtları anlatmaya devam edeceğiz.
**************************************************************************
Muğla ilimizde ileri görüntüleme hizmeti veren bir şirketin halk sağlığını etkileyen usulsüz girişimleriyle ilgili BİRLİK SAĞLIK SEN Genel Başkanı Ahmet DOĞRUYOL’un açıklamasıdır.
Öncelikle, Halk sağlığını olumsuz etkileme olasılığının çok yüksek olduğunu düşündüğümüz böyle önemli bir konuda, hekimlerimiz tarafından tutulan tutanaklar, müfettiş raporları ve watsap yazışmaları dayanak alınarak Cumhuriyet Savcılığımıza Suç duyurusunda bulunan BİRLİK SAĞLIK SEN Muğla İl Temsilcimiz Abdullah GÜL’e gösterdiği duyarlılıktan dolayı Türk Milleti adına teşekkür ediyorum.
Sivil Toplum Kuruluşlarımızın en önemli görevlerinden birinin de Devletimizin ve Milletimizin menfaatlerini korumak olduğunun asla ve asla unutulmaması gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
Bu gün Sağlık hizmetleri sunumunda yaşadığımız pek çok olumsuzluğun, sağlık skandallarının temelinde yatan, halk sağlığının geri plana atılarak, sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmiş olmasıdır. Özellikle Sağlıkta Dönüşüm programlarıyla Sağlığı piyasaya terk eden politikalar bu gün halkın sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşmasına sebep olmuştur.
Ülkemizdeki Sağlık hizmetleri sunumunda pek çok skandal ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkanlar skandallar buz dağının görünen yüzüdür.
Sağlık hizmetlerinde görüntüleme, laboratuar, yemek vb. pek çok hizmetin özelleştirilmiş olmasıyla para kazanma önceliğinden dolayı pek çok etik değer geri plana atılmıştır. Ve Sağlık Bakanlığının kontrol ve denetleme mekanizmaları da bilerek ya da bilmeyerek yetersiz kalmaktadır.
Birkaç günden bu yana Kamuoyunu meşgul eden, Muğla il başkanımız Abdullah GÜL’ün belgeleriyle ortaya çıkardığı; nükleer tıp hizmetlerinin özel bir şirketten satın alınması sonucunda bazı hastalara (tiroid görüntülemelerinde) gereğinden fazla dozda, bazı hastalara (kalp görüntülemelerinde) olması gerekenden daha az dozda radyoaktif madde verilerek ya da hiç verilmeyerek, hastaların hayatının riske atılmış olabileceği görülmektedir. Bu bir halk sağlığı sorunudur.
Eldeki verilere göre uzun süreden beri devam ettiği anlaşılan bu yanlış uygulamaların kaç hastanın kalp krizi geçirmesine, kaç hastada tiroid kanseri ve başka kanserlere neden olduğuna dair henüz yeterli veri olmasa da, yüksek dozda verilen radyoaktif maddenin etkisinin yıllar sonra ortaya çıkabileceği de düşünüldüğünde, gelecek yılları da ilgilendiren vahim bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz pek çok hastaya zarar vermiş olunabileceğini konunun uzmanları ifade etmektedirler.
Ayrıca bazı tetkiklerde ucuz malzeme kullanılarak, Sosyal Güvenlik Kurumuna daha pahalı malzeme fatura edilmesiyle Sosyal Güvenlik Kurumu’nun dolandırıldığı, hastaya da daha az etkin maddenin verildiği iddiaları da mevcuttur.
Kurum doktorlarının tuttuğu tutanakla tespit edilen ve ortaya çıkan olayda, Bakanlık müfettişlerinin 15 Eylül 2024’te bakanlığa teslim ettikleri raporun, 2025 ocak ayında değerlendirmeye alınmış olmasıyla raporun aylarca gereğinin yapılmayarak sürenin uzatılması, ilgili raporda firmanın ihalelere alınmaması gerektiğine dair görüş olmasına rağmen, sürenin uzamasından dolayı aynı firmanın önümüzdeki üç yıl için nükleer tıp görüntüleme ihalelerini kazanmış olması da düşündürücüdür. Bu konuda da idarenin ciddi ihmalinin ve kusurunun olduğunu da düşündürmektedir.
BİRLİK SAĞLIK SEN olarak bu güne dek sağlık çalışanlarımızın hakları, mağduriyetleri önceliğimiz olsa da, Devletimizin milletimizin menfaatleri ve halkımızın sağlığı önceliğimizdir.
***************************************************************
T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlıklı Çözüm
Son günlerde bazı haber mecralarında yer alan, Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nükleer Tıp Biriminde yaşandığı iddia edilen uygulamalara ilişkin haberler üzerine kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla bu açıklamanın yapılması gereği doğmuştur. Bahse konu iddialar, Bakanlığımız tarafından ciddiyetle ele alınmış; sürece dair tüm incelemeler, Bakanlık müfettişleri tarafından yürütülen disiplin ve denetim soruşturmaları kapsamında değerlendirilmiştir. Konunun sağlık hizmetlerine özgü tıbbi ve mesleki boyutlar taşıması nedeniyle, teftiş süreci içerisinde alanında yetkin, akademik donanıma sahip uzmanlardan oluşan bilirkişi komisyonu teşkil edilmiş; gerekli değerlendirmeler bu uzman heyet tarafından titizlikle gerçekleştirilmiştir. Yapılan değerlendirmelerde hasta mağduriyetine yönelik olumsuz bir bulgu tespit edilmemiştir. Hazırlanan soruşturma raporları doğrultusunda gerekli idari ve disiplin işlemleri gecikmeksizin başlatılmış ve uygulanmıştır. Hasta güvenliğini en üst düzeyde tutmak, sağlık hizmetlerimizin temel önceliğidir. Sürece dair gelişmeler kamuoyu ile paylaşılmaya devam edilecektir.
Sağlığı piyasaya terk eden politikalar halkın sağlığını, mesleki etik değerleri, hekimliği, kısacası bütün sağlık ortamını çürütüyor, yeni skandallar peş peşe geliyor. Bu seferki skandal Muğla’da patlak verdi. Sağlığın hak olmaktan çıkarılıp bir avuç insanın para kazandığı bir sektör haline getirilmesi için en sık uygulanan yöntemlerden birisi olan hizmet alımı, bu kez Muğla’da insanların sağlığına mal oldu.
Dün kamuoyuna yansıyan haberlerden ve Muğla Tabip Odamızın derlediği bilgilerden öğrendiğimiz kadarıyla; nükleer tıp hizmetlerinin özel bir şirketten satın alınması sonucunda bazı hastalara (tiroid görüntülemelerinde) gereğinden fazla dozda, bazı hastalara (kalp görüntülemelerinde) olması gerekenden daha az dozda radyoaktif madde verilerek hastaların hayatı riske atılmış görünüyor.
Yıllardır devam ettiği anlaşılan bu yanlış uygulamaların kaç hastanın kalp krizi geçirmesine, kaç hastada tiroid kanseri ve başka kanserlere neden olduğuna dair henüz yeterli veri olmasa da çok hastaya zarar verdiği şimdiden söylenebilir. Yüksek doz radyoaktif maddenin etkisinin yıllar sonra ortaya çıkacağı da düşünüldüğünde, gelecek yılları da ilgilendiren vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. Ayrıca bazı tetkiklerde ise daha pahalı malzeme fatura edip daha ucuz malzeme kullanılarak Sosyal Güvenlik Kurumu’nun dolandırıldığı, hastaya da daha az etkin maddenin verildiği iddiası vardır.
Yaşanan olayı daha vahim kılan ise; doktorların tuttuğu bir tutanakla ortaya çıkan olayda Sağlık Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı raporun aylarca gereğinin yapılmaması, böylelikle raporda firmanın ihalelere alınmaması gerektiğine dair görüş olmasına karşın aynı firmanın önümüzdeki üç yıl için nükleer tıp görüntüleme ihalelerini kazanmış olmasıdır. 15 Eylül 2024’te bakanlığa teslim edilen raporun ocak ayında değerlendirmeye alınması, bakanlık birimlerinin ciddi ihmal ve kusurunun söz konusu olduğunu düşündürmektedir.
Öte yandan bu olay bize özgür basının halk sağlığı açısından da ne kadar önemli olduğunu da göstermiştir. Olayın ortaya çıkması mesleğine bağlı, etik değerleri, insan sağlığını önemseyen hekimlerin ve sağlık çalışanlarının; tüm toplumun öğrenmesi ise Timur Soykan’ın köşesinde başlattığı “Radyoaktif Skandalı” başlıklı yazı dizisi sayesinde olmuştur. Timur Soykan ve Murat Ağırel gibi halkın haber alma hakkı için basın yayın etik ilkelerine göre görevlerini yapan gazetecilerin engellenmeleri, gözaltına alınmaları sadece halkın haber alma hakkının değil, bu olayın gösterdiği gibi sağlık hakkının da engellenmesidir. Özgür basın, halk sağlığı için de vazgeçilmezdir.
Bundan altı ay önce ortaya çıkan “Yenidoğan Skandalı” ülkemizde yıllardır uygulanmakta olan ve sağlığı piyasa koşullarına terk eden sağlık politikalarının iflas ettiğini görünür hale getirmişti. Yenidoğan bebeklerin ölmesi pahasına para kazanmak için kurulmuş bir çetenin varlığı hepimizi derinden sarsarken; TTB olarak bunun uygulanan politikaların kaçınılmaz sonucu olduğunu, münferit bir olay olmayıp sorunun yapısal olduğunu yıllardır yaptığımız uyarıların dikkate alınmamasından kaynaklandığını ve başka bir sağlık sistemi hayata geçirilmediği takdirde son olay olmayacağını ifade ettik. Başka bir sağlık sistemi hak ettiğimizi ve bunun mümkün olduğunu gerçekleştirdiğimiz Beyaz Yürüyüş ve çeşitli etkinliklerle kamuoyuna anlatmaya çalıştık, çalışıyoruz.
Yine tekrarlıyoruz: Halkın sağlıklı ve mutlu olduğu, hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının işlerini mutlulukla ve en iyi şekilde yapabildiği “Başka Bir Sağlık Sistemi” hayata geçirilene kadar uyarmaya, çalışmaya, üretmeye devam edeceğiz.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi