İlkokulu bitirdikten sonra öğrenimimi sürdürmem için babam İstanbul'a göndermişti beni. Yaz tatillerinde, yarıyıl tatillerinde gidiyordum Antep'e. 1949'un Ocak ayında yarıyıl tatili için Antep'teydim yine. Kentte son günümdü. Ertesi akşam trenle İstanbul'a dönecektim.
O gece annemle babam sinemaya götürdüler beni. Nakıp Ali'nin sinemasına.
"İki film birden" izledik. Sinemadan çıkarken, Nakıp Ali (Ali Nakıpoğlu) beni gördü. "Nasıl, beğendin mi filmleri?" diye sordu.
"Beğendim ama, gelecek program çok güzel. Onu kaçıracağım" dedim.
"Niye?" dedi, "Önümüzdeki hafta oynatacağız."
"Ben yarın akşam İstanbul'a gidiyorum" dedim.. O da, "Talihine küs" dedi..
Ertesi sabah 9'da bizim kapı vuruldu. Açtım. Bir adam. "Nakıp Ali seni istiyor" dedi. Sinemaya gittim hemen. Nakıp Ali kapıdaydı. "Gel, otur" dedi. Salonda bir koltuğa oturttu beni. Görmek istediğim filmi, 12 yaşındaki o çocuk için, sadece benim için oynattı..
Türkiye'de ilk sinametek İstanbul'da kurulmadı, Antep'te kuruldu. "Gaziantep Sinema-Tiyatro Derneği" idi adı. (O zamanlar, 1950'lerin sonlarında, "sinametek" sözcüğünün varlığından bile habersizdik.) Sevgili Orhan Barlas'la "Anteplilere güzel filmler izlettirelim" diye bu derneği kurmuştuk. Rauf Kutlar da bizi destekleyince, Nakıp Ali'ye gittik.
Nakıp Ali, "Hayırlı bir iş yapıyorsunuz, sinemam sizin. Ne zaman isterseniz kullanın" dedi.
Adana'ya film almaya gittim ve yanımda Carol Reed'in "Adalar Sürgünü" filmiyle döndüm Antep'e..
Derneğimizin açılış gecesi geldi çattı. Nakıp Ali'nin sineması tıklım tıklımdı. Kültürle ilgili bir etkinlik olduğu için, valinin önerisiyle, milli eğitim müdürü filmden önce bir konuşma yapacaktı.
Müdür sahneye çıktı. İçkiliydi. "Sayın Vali, Sayın Vali'nin hanımı, Sayın Savcı, Sayın Savcı'nın hanımı" diye söze başladı. Sonra, "Bunlar bir dernek kurmuşlar. Film gösterip halkın kültür düzeyini yükselteceklermiş. İnsan sinemaya niçin gider? İnsan sinemaya baldır bacak görmek için gider" dedi ve indi.
Donakalmıştık. Birdenbire Nakıp Ali fırladı sahneye. "Ben" dedi, "bu bölgenin en eski sinemacısıyım. Tahsilim yok. Ama bildiğim bir şey var. İnsan sinemaya gider ve orada görmek istediğini görür. Kimileri sinemaya güzel şeyler görmek için giderler. Onlar güzel şeyler görürler. Kimileri de sinemaya baldır bacak görmeye giderler. Onlar da sadece baldır bacak görürler." dedi.
Alkışlar arasında film başladı..
Nakıp Ali, Güneydoğu Anadolu'da sinema açan ilk kişiymiş. Ahşap Asri Sinema (sonradan "altı beton, üstü beton Nakıp Sineması" oldu) açılınca, Antepliler bu yeniliğe büyük ilgi göstermişler. Nakıp Ali, "Sinemam öğrencilere bedava. Büyükler de gece okuluna yazılıp müdürden kağıt getirirlerse, onlara da bedava" dedi. Koca koca adamlar, sinemaya gidebilmek için gece okuluna yazılıp okuma-yazma öğrenmişler. Böylesine bir okuma-yazma seferberliğinin komutanıydı o.. Nakıp Ali, yine çocukluğumda, belediyeye başvurdu. Bilet fiyatlarını 25 kuruştan 35 kuruşa çıkarmak için.. Belediyeden yanıt geldi : "Sinemana kalorifer yaptırırsan, koltukları marokenle kaplatırsan, olur."
Nakıp Ali belediyeyi bastı o gün:
"Ulan pazarda biber kendine kendine kalorifer mi taktırdı da 8 kuruştan 10 kuruşa çıktı? Patlıcan, kendini marokenle mi kaplattı da 12 kuruştan 20 kuruşa çıktı?.."
Bir küçük anekdot daha..
Nakıp Ali bir hac filmi getirtti Antep'e. Cami hocalarını toplayıp ziyafet çekti; sonra da özel olarak filmi oynattı onlara. Ertesi gün, artık nereden çıktıysa, bir rivayet yayıldı kente: "Bu filmi yedi kere gören tam hacı, üç kere gören yarım hacı sayılır.."
Film kapalı gişe girdi gösterime. Haftalarca oynatıldı. Arada bir yaşlı kadınlar geliyordu Nakıp Ali'nin yanına: "Evladım, ben iki kere gördüm. Üçüncüsüne param kalmadı. Sevabına.. Bari yarım hacı olayım.."
"Gir, bacım" diyordu Nakıp Ali. "İstersen dört kere daha gel. Para mara istemez.."
Az kişiyi mi bedavadan aldı içeriye..
Nakıp Ali'siz bir Antep yine Antep olurdu herhalde, ama bir başka Antep olurdu..
(ÜLKÜ TAMER, "Yaşamak Hatırlamaktır", Ketebe Kitap, 1998)