Tarih: 18.05.2021 08:52

Meslek nedir, ne işe yarar?

Facebook Twitter Linked-in

Dilimizdeki meslek sözcüğü Arapça “sülûk” kelimesinden türetilmiştir. Kelime kökünden bakıldığında “yol, gidiş, usul, tarz, tertip” anlamlarına gelmektedir. Tarikat köküne atfedilen anlamlarla benzerliği dikkatinizi çekmiştir. Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi’nde sülûk şöyle ifade edilmektedir: “Sülûk kelimesi tasavvufta “insanı Hakk’a ulaştıran tavır, amel, ibadet, fiil, hareket ve davranış tarzları” mânasında kullanılmıştır. Sülûk, “yol” anlamına gelen ve terminolojide benzer çağrışımlara sahip olan tarîk ve tarîkat kavramlarından daha kapsamlıdır. Tarikat, belli bir şeyh etrafında toplanmış mürid ve muhiblerden oluşan tasavvufî bir cemaati ifade ettiği halde sülûkte böyle kurumun varlığı şart değildir. Sülûk kelimesi, ilk dönem tasavvuf klasiklerinde dinî hayatla ilgili bütün fiilleri kapsayan geniş bir kullanıma sahipken XII. yüzyılda tarikatların ortaya çıkmasından sonra daha çok “Hakk’a ulaşma yolunda belli tasavvufî âdâb ve erkânın uygulanması” anlamını kazanmıştır. Sülûke bir tasavvuf terimi olarak ilk defa Abdülkerîm el-Kuşeyrî’nin Tertîbü’s-sülûk adlı eserinde rastlanmaktadır. Sülûk, tarikatlar sonrası dönemde genellikle aynı anlama gelen “seyr” kelimesiyle birlikte (seyrüsülûk, yani manevi yolculuk) kullanılmıştır. Tasavvuf “sülûk ilmi” şeklinde tarif edilir”.

 

Orta çağda meslek kavramının anlamı İslam aleminde de Batı’daki gibi dini bir nitelik taşıyordu. Nitekim Endüstri Devrimi öncesinde Doğu’da ve Batı’da meslekleri dini alan dışında düşünmek pek olanaklı değildi. Çoğu Batı’daki gelişmelere de öncülük etmiş olan ve cebirin, kimyanın, astronominin, tıbbın öncü İslam bilginleri, Hakka giden yolda yaşamı değişik alanlarda tanımlamaya çalışıyorlar, Tanrı’nın varlığını hissettirdiği bu alanlarda uğraşarak bilgi üretiyorlar ve bir tür adanmışlık içinde ömür tüketiyorlardı. Dolayısıyla meslek kavramının güçlü manevi bir anlam yükü vardı. Medreseler, topluma önderlik edecek kişileri (bugünkü anlamıyla profesyonelleri) yetiştirirken, çeşitli alanlarda bilgi kazandırmak yanında, dini ve ahlaki tutumlar edinmelerini de sağlıyorlardı. Bu yaklaşımı Sümerlerin Zigguratlarına dek geriye götürebiliriz. Zigguratların çeşitli katları olurdu ve bazı katlarda ürün depolanır, bazı katlarda bunların hesabı yapılmaya çalışılır, bazı katlarda ise astronomik gözlemler yapılır, kayıt tutulur ve öğrencilere ders verilirdi. Sümerlerden hatta belki daha da öncesinden beri toplum önderi konumundaki en güçlü meslek din adamlığıydı.

 

Batı’da İngilizce ifadesiyle “profession, vocation, occupation” meslek kavramını karşılayan kelimlerdir. Düz meslekleri idafe eden “occupation” daha çok para kazanma amaçlı olarak, ne istediğini bilen, ilgili konuda yargılama ve değerlendirme becerisi olduğu varsayılan müşterinin talebini karşılayarak para kazanma anlamındadır. “Profession” ise yüksek derecede ve karmaşık bir bilgi ağırlığı bulunan bir alanda, isteğine/ihtiyacına giden en uygun yolu kendiliğinden seçemeyecek kişilere (bunlara müşteri değil, müvekkil deniyor) hizmet sağlayan, ileri düzeyde bir eğitim, kurumlaşma, etik değerler donanımı ve öz denetim mekanizmaları gerektiren, toplumun genel çıkarlarını gözeten kamusal karşılığı olan meslekler için kullanılmaktadır. Düz mesleklerde ödül daha çok para iken, profesyonel mesleklerde ödül daha çok statüdür. Düz mesleklerde müşteri velinimettir, profesyonel meslekler ise müşteri/müvekkil üzerinde bir otorite sağlar. Her ikisi de değişik açılardan meslek erbabının toplumdaki rolünü ve statüsünü inşa etmenin temelini oluşturur. Birinde dolaylı, diğerinde ise doğrudan kişisel tatmin, yaşamına anlam kazandırma olanakları vardır. Dikkat edilirse hangi anlamda olursa olsun, meslek kavramının bireysel değeri yanında mutlaka toplumsal bir karşılığı da vardır.

 

Antik Çağ Yunan ve Roma dönemlerinde hukuk ve tıp alanlarında profesyonel yetiştirmek için eğitim verilmiyordu. Üniversitede eğitim kriterini dikkate alırsak Orta Çağ, mesleki eğitimin ve profesyonelleşmenin başladığı dönem olarak kabul edilir. Batı’da kilise, Doğu’da doğrudan din eksenli devletler profesyonellerin dini öğretiler etrafında eğitilmesini zorunlu kılıyordu. Batı’da papazlar, bilgin, hukukçu ve doktor olarak ilk profesyonellerdi. Zaten profesyonel meslekler denince bu üçü akla geliyordu. “Profesör” kavramına da köken olan “profes” sözcüğü “dinsel bir düzen adına yemin etmiş” (Hughes, 1936), “dini inancı su götürmez olan kişi” (Brown, 1992) anlamlarına gelmekteydi. Bir anlamda “profesör” bilgili ve imanlı kişi demekti. İyi ve olumlu işler için kendini bir konuya adamışlık, ilahi bir nitelik olarak kabul görüyordu. Bilimin babası Galileo’yu tam tanımlamasa da, bu tanım Newton için tam oturmaktadır. 15-16. Yy’ larda inşa edilmiş olan Oxford’daki kolejlere bakıldığında şapelleri, mimari şekilleri ve isimlerindeki azizler buralardaki eğitimin genel karakteri hakkında bilgi vermektedir. O zamanlarda üniversiteler kilise hakimiyetinde çalışmaktaydı ve daha çok statü sağlayan profesyoneller yetiştiriyordu. Belki de bu nedenle endüstri devrimi öncesinde üniversitelerde büyük bilim/felsefe insanları yetişmekle birlikte, kendi toplumsal sorunlarını çözen bir kurumsallık sağlanamamıştır. 1675 yılından itibaren “profes ve profesör” sözcükleri dinsel anlamını yitirmiş, “yeteri kadar nitelikli” olduğunu ifade etme anlamına gelmeye başlamıştır. Yakın Çağ’da profesyonellik din ile bilimin farklı alanlarda çalıştığını kabul etmek demekti. Din bilime, bilim de dine fazla karışmamalıydı. Endüstri Devrimi’yle birlikte üniversiteler daha çok bilgi üretilen ve toplumsal değişimi ateşleyen teknoloji üretimine öncülük eden kurumlar olmaya başladı. Bu dönem statü profesyonelliğinden mesleki profesyonelliğe geçiş olarak tanımlanmaktadır. Göbeklitepe’de aynı mahallede el ele birlikte oynayan din ve bilim, Rönesans, Reform, Fransız Devrimi ve Endüstri Devrimi’nin yarattığı yeni atmosferde birbirinden ayrılmış, bilim dinden bağımsızlığını ilan etmiştir. Profesörün bilgi yükü artmış, iman baskısı hafiflemiştir. Öte yandan modernizm atmosferinde, hümanizm ile eşitlik- özgürlük-adalet kavramları etrafında şekillenen seküler inançlar ortaya çıkmıştır. Üniversite, bu tür evrensel kavramların yeniden inşa edildiği, sorgulandığı, bilgi üretiminin önündeki manevi engellerin ortadan kalktığı bir eğitim alanı olarak şekillenmeye başlamıştır. Zamanla seküler inançlar olarak kabul edilen ideolojilerin çatışmasıyla, insanlar üzerinde korkunç deneyler yapılmış, teknoloji insanın gözetlenmesi ve denetlenmesi üzerinde büyük bir güç olarak kullanılmaya başlanmıştır.

 

Günümüzün kapitalist bilgi toplumunda profesyonelleşme en önemli değerdir. Bilgi o kadar çok arttı ki, herkesin neredeyse her alanda profesyonel bir yardıma ihtiyacı oluyor. Profesyonelliğin eski zamanlardaki gibi kendini gerçekleştirme, yaşamdaki anlamına bir değer katma, toplumsal katkılar sağlamaktan kaynaklanan kişisel tatmin vb. yanları, bugün sadece parayla karşılanan ekonomik bir karşılığa indirgenmiştir. Bilgi birikimi ve yetenekleri para kazandırdıkça, profesyonelin kime hizmet ettiğinin önemi kalmamıştır. Postmodern kapitalist ahlakın olumlu toplumsal bir önerisi olmadığından, profesyonellik daha az para kazanmanın aptallık olduğu bir alana dönüşmüştür. Emlakçılık yapmak ya da hastane, lokanta, güzellik merkezi vb. kurup işletmek için hekimliği bırakan, ilgisiz işlerde çalışmak için mesleğini terk eden mühendis vb. profesyonellerin sayısı giderek artmaktadır.

Becerikli kapitalist demokrasilerdeki fırsat eşitliği içinde birey olma ve kendini gerçekleştirme olanakları, toplumun her kesiminden insanların istediği bir alanda profesyonelleşmesine, liyakatına uygun olarak o alanda ilerlemesine ve geçinme derdi olmadan yaşamını sürdürebilmesine imkan vermektedir. Ancak bu olanakların kötüye kullanıldığı toplumlarda daha en başta eğitimde eşitsizlik büyük bir engel olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca meslek seçilirken para kazandıran mesleklere yönelme konusunda bir baskı olmakta ve pek çok kişi başkalarının yetenek alanından sınava girmeye ve çalışmaya zorlanmaktadır. Üniversitede okurken meslekten soğutan baskıcı, kısıtlayıcı, aşağılayıcı tutumlar, meslek yaşamında çalışırken kendini gerçekleştirme ve mesleğini geliştirme olanağından çok basmakalıp iş üretme beklentileri, akademik yaşamda her aşamadaki liyakat dışı tercihler, bizim gibi ülkelerde profesyonel mesleği bir çileye dönüştürmektedir. Muhtemelen sonuçta kimsenin bu sistemde sihirbazlık yapması ve önemli bir bilimsel gelişmeye imza atması beklenmediğinden (yani ulaşılabilecek sonuçlar açısından sistemin herkes için tutarlı bir öngörüsü olduğundan) akademik seçilim ve ilerlemede de liyakate gereksinim azalmaktadır. Bu durumda “profesör” kavramının kazandığı yeni anlamları değerlendirmeyi herkesin kendi öngörüsüne bırakıyorum. Ancak bilgi toplumu rekabeti içinde kaybolmak istemiyorsak, geleceğe sağlıklı bir toplum bırakmak istiyorsak, profesyonellik / profesörlüğü meslek ahlakı olarak para yerine insanı ve çevreyi en önemli değer olarak benimseyen yetenekli adanmışlık ile buluşturmak zorundayız. Liyakat ile ulaşılan ve yeterli olanaklarla donanmış ilgi alanında çalışma zevki, kamu yararını gözeten ve güven veren etik tutumlar ve bilimsel özgürlük/özgünlüğün sonucu olarak ortaya çıkan becerikli sonuçları içerecek biçimde yeniden üretmeliyiz. Korkarım ki bunu sistemin tümünü yeniden yapılandırmadan başarma olanağı yoktur. Bilgi ancak özgür ve adil bir toplumda ya da öyle bir toplum yaratma/sürdürme inancı ile insana yarar getirebilir. Profesör, bu bakımdan ve etik değerler açısından inançlı, yaratıcı yetenekleri olan ve özgür düşünebilen bir bilgin, bir filozof ve güven veren dürüst biri olmalı. Kabul edelim ki, kapitalizm insanlığı tehdit eden en korkunç şeyleri artık profesyoneller eliyle gerçekleştirmekte ya da onları kullanarak toplumlara kabul ettirmektedir. Pandemi, iklim krizi, açlık, susuzluk, yoksulluk, savaşlar, sanal gerçeklik, parçalanmış gerçeklik, post-modernizm, post-truth, post-humanizm, robotlaşma, ileri teknoloji ile toplum gözetim ve denetimi, biyoteknoloji, gen mühendisliği, nanoteknoloji, yapay evrim, yapay zeka vb. gündemlerle dolu bilgi toplumu karmaşası içinde, paraya dayalı sistemi değiştirmekten ve profesyoneli/profesörü yeniden tanımlamaktan başka okyanusa düşmüş birini sağlıkla karaya ulaştıracak bir yol görünmüyor. Ne dersiniz? C. TAŞÇI

-Bu yazıda Anadolu Üniversitesi, AÖF yayını No:1324, Endüstri Sosyolojisi kitabındaki, Doç Dr Şebnem Seçer’in hazırladığı “Meslekler” konulu 5. Bölüm’den yararlanılmıştır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —