Kamuoyuna,
Bademcik ameliyatından yaklaşık bir hafta sonra gelişen geç kanama komplikasyonu ve bunun sonucunda ortaya çıkan maluliyet nedeniyle, kulak burun boğaz hastalıkları uzmanı olan müvekkilimiz ile ameliyatın gerçekleştirildiği hastane aleyhine 2019 yılında bir malpraktis davası açılmıştır. Bu davada, 17 Eylül 2025 tarihinde yerel mahkeme aile lehine 38,3 milyon TL tazminata hükmetmiş, faizlerin de eklenmesiyle tutar bugünkü değerle yaklaşık 109 milyon TL’ye ulaşmıştır.
Tazminat miktarının yüksekliği nedeniyle bu karar kamuoyunda geniş yankı bulmuş ve tartışmalara yol açmıştır. Bu nedenle hekim vekili olarak, kamuoyuna doğru ve sağlıklı bilgi aktarabilmek için bu açıklamayı yapma gereği duyduk. Açıklamamız bir savunma değil, yalnızca kamuoyunun bilgilendirilmesine yöneliktir. Zira müvekkilimizin hukuki savunması mahkeme önünde yapılmış ve yapılmaya devam edecektir.
Öncelikle belirtmek isteriz ki, nedeni ne olursa olsun dört yaşında bir çocuğun ağır bir sağlık sorunuyla karşı karşıya kalması hepimizi derinden üzmüştür. Müvekkilimiz hekim olarak, aynı zamanda bir baba olarak da yaşananlardan derin üzüntü duymaktadır; bu üzüntüyü toplumun vicdanı da paylaşmaktadır.
Hiç kuşkusuz ki hekimlik mesleğinin en temel amacı insan sağlığını korumak ve hastalara en iyi tedaviyi sunmaktır. Ancak, tıp pratiğinin doğasında bulunan ve tüm dikkat ve önlemlere rağmen ortaya çıkabilen komplikasyonlar ile hukuki anlamdaki kusur arasında çok net bir ayrım vardır.
Devam eden yargı sürecinde eksik veya hatalı bilgi ve yorumların yayılmasını önlemek amacıyla, özellikle hukukçu meslektaşlarımız ve hekimler arasında tartışma konusu yapılan dosyadaki tıbbi hususları ve yargılama aşamasını kamuoyuyla özetle paylaşma gereği duyulmuştur.
Tıbbi Olaya İlişkin Açıklamalarımız
Hasta, sık boğaz ağrısı, rahat nefes alamama, ağzı açık uyuma ve horlama şikayetlerinin olduğu, kronik boğaz ağrısı şikâyetiyle başvurmuş ve yapılan tetkiklerinde üst solunum yolu enfeksiyonu saptanmıştır. Bu nedenle 5 gün süreyle antibiyotik tedavisi uygulanmış, kontrol muayenesi sonrasında bademcik ameliyatına tıbbi olarak karar verilmiş, gerekli konsültasyonlar alınarak, ameliyat gününde standart cerrahi teknik uygulanmış, işlem sorunsuz tamamlanmıştır. Ameliyat sonrası hastaya antibiyotik tedavisi de verilmiştir.
Daha sonraki günlerde ateş ve halsizlik şikâyetiyle acile başvuran çocuk hasta, acil pediatri hekimi tarafından değerlendirilmiş ve yatırılarak tedavisine devam edilmiştir. Yatışı sırasında, ameliyattan 7 gün sonra gece saat 02.40 civarında ani ve yoğun bir kanama gelişmiş, acil müdahaleler yapılmıştır. Ancak bu süreçte yaşanan kalp ve solunum durması sonucu kalıcı bir beyin hasarı meydana gelmiş ve maalesef çocukta ağır bir maluliyet tablosu oluşmuştur.
Ameliyattan bir hafta sonra gelişen ani kanama, bademcik ameliyatlarından sonra tıbbi literatürde de yer alan ve her türlü dikkat ve özen gösterilse dahi görülebilen bir komplikasyondur. Ancak bu komplikasyon kulak burun boğaz uzmanı müvekkilimizi suçlamaların odağına taşımıştır.
Yargı Sürecine İlişkin Açıklamalarımız
Dosyada Adli Tıp Kurumu 7. İhtisas Dairesi ve mahkeme tarafından görevlendirilen bilirkişi heyeti tarafından hazırlanmış raporlar bulunmaktadır. Bu raporlarda müvekkilimiz açısından ortak olarak şu hususlar açıkça belirtilmiştir:
Ameliyat öncesinde uygulanan antibiyotik tedavisi doğrudur. Ameliyat kararı yerindedir.
Ameliyat tekniğinde bir hata yoktur.
Bademcik ameliyatı sonrası geç dönemde gelişen kanamalar, tüm dikkat ve özen gösterilse dahi görülebilen komplikasyonlardandır.
Bununla birlikte, her iki raporda da birbiri ile çelişen hususlar bulunmakla birlikte olayın bütününe yönelik bazı eksiklikler sıralanmış; bunların bir kısmı da farklı branşlardaki hekimlere veya sağlık çalışanlarına atfedilmiştir.
KBB Uzmanı açısından kusur olarak değerlendirilen hususlar ise şunlardır: kan grubu tetkikinin tekrarlanmaması, apseli bademcik görülmesine rağmen taburcu edilmesi, damar yolu antibiyotik başlanmaması,
Öte yandan, yargılama sırasında dosyaya sunulan beş ayrı tıbbi uzman görüşünde ve Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından atanan uzman hekimler tarafından hazırlanan raporlarda ameliyatın tıbbi standartlara uygun olduğu, gerekli konsültasyonların alındığı, taburculuğun yaygın ve kabul gören bir uygulama olduğu, damar yolu antibiyotik tedavisinin her hasta için zorunlu olmadığı, kanamanın ameliyat sonrası bilinen komplikasyonlardan biri olduğu ve bu nedenle ameliyat ile mevcut zarar arasında nedensellik ilişkisi kurulamayacağı yönünde değerlendirmeler yapılmıştır.
Dosyada alınan raporların bir kısmı bu değerlendirmeleri desteklerken, bazı raporlarda ise ameliyat dışındaki süreçlere —örneğin taburculuk kararı, servis takibi veya laboratuvar işlemlerine— yönelik eleştiriler yer almıştır. Yani dosyada birbirinden farklı tıbbi görüşler bulunmaktadır. Bu farklılıkların giderilmesi, özellikle nedensellik bağına yönelik bilirkişi incelemesi talebimiz yargılama sürecinde defalarca dile getirilmiş ancak mahkemece kabul edilmemiş ve karar verilmiştir.
Mahkeme, 17 Eylül 2025 tarihli kararıyla; yaklaşık 37,5 milyon TL maddi ve 800 bin TL manevi olmak üzere toplamda 38,3 milyon TL tazminata hükmetmiştir. Ayrıca, hastane yönünden ticari faiz, hekim yönünden ise yasal faiz işletilmesine karar verilmiştir. 2018 yılından itibaren hesaplanan bu faizlerle birlikte tutar, bugünkü değerle yaklaşık 109 milyon TL’ye ulaşmaktadır. Karar uyarınca müvekkilimiz ile hastane, bu tazminatı müştereken ve müteselsilen ödemekle yükümlü tutulmuştur.
Karara yönelik itirazlarımız istinaf aşamasında incelenecektir, henüz
kesinleşmiş bir hüküm bulunmamaktadır.
Kamuoyuna Mesajımız
Son günlerde sosyal mecralarda hekimler ve hasta yakınları arasında sert bir cepheleşme yaşandığı, hatta hekimleri itibarsızlaştırmaya yönelik paylaşımlar yapıldığı görülmektedir.
Sosyal medyada hedef gösteren paylaşımlar ne adaletin gerçekleşmesine ne de toplumsal barışın güçlenmesine katkı sağlar. Hekimleri sürekli tehdit altında hissettiren linç kültürü ise ‘savunmacı tıp’ uygulamalarını artırarak, sağlık hizmetinin kalitesini ve hekimlerin mesleğini cesaretle icra etmesini olumsuz etkilemektedir.
Asıl tartışmamız gereken; hekimlerin neden sık sık malpraktis davalarıyla karşı karşıya kaldığı, bu davaların gerisinde hangi yapısal sorunların bulunduğu ve bunların nasıl giderilebileceğidir. Toplumun bir kesimini toptancı bir yaklaşımla suçlamak yerine, sağlık sisteminin aksayan yönlerine ve malpraktis davalarının neden bu kadar sık yaşandığına odaklanmak gerekir.
Yargılama süreci halen devam etmektedir. Adaletin tecellisi için tüm kamuoyunu, sonucu sabırla beklemeye ve süreci bilime dayalı ve sağduyulu şekilde takip etmeye davet ediyoruz.
Kamuoyuna saygıyla sunarız.
Hanyaloğlu &Acar Hukuk Bürosu