Kalpteki minicik deliği, kazada kopan parçayı yerine dikendir...

Neredeyse hayatlarının sonuna kadar okurlar... Hayatlarının her aşamasında bir sınav vardır. Üniversite bittikten sonra TUS. TUS'dan sonra KPSD, sonra 5 yıl asistanlık, sonra da uzmanlık sınavı... Hayatının sonuna kadar okuyan bu insanlar?

DİĞER 10.02.2021 15:38:31 0
Kalpteki minicik deliği, kazada kopan parçayı yerine dikendir...

Neredeyse hayatlarının sonuna kadar okurlar... Hayatlarının her aşamasında bir sınav vardır. Üniversite bittikten sonra TUS. TUS'dan sonra KPSD, sonra 5 yıl asistanlık, sonra da uzmanlık sınavı... Hayatının sonuna kadar okuyan bu insanların kazandığı üç kuruşu bile kıskananlar, “iki tıkladı, bir yokladı, bizim yüzlüğü cuk diye aldı cebine indiredi” diyen insanlar vardır.
         Devlet hastanesi doktoruysa, gün aşırı nöbet tutar, günde 36 saat çalışırlar, her hastayla kendi yakınıymış gibi ilgilenirler. Bir hastayı kaybettiklerinde gerçekten çok üzülürler, verdikleri emekten çok, hasta yakınlarını durumu açıklayacak olmaktandır üzüntüleri. Hasta ameliyata girmeden durumunu ve ne kadar yaşayacağını bilirler ama umutlarını kaybetmezler.. Hastaları, “doktor, şurdan bir çıkıyım, Lara’da denize sıfır evim var, mutlaka geleceksin, iki tek atıcaz senle, bu arada içebilirim değil mi?” diyen kanser hastasına, “sana herşey serbest, hayırlısıyla şu ameliyattan bir çıkalım, seni eve gönderelim, sen rakıları koy, arkandan geliyorum" diyendir.
          Eğer poliklinikte çalışıyorsa, ya da acilde nöbetçiyse, günde 150-200 hastayla ilgilenir. Eğer cerrahsa, günde 10 ameliyata girer, ne yemek, ne su, ne de uyku arar. Tatile çıktığında eli telefonda, üç gün önce ameliyat ettiği hastanın durumunu sorar, tatil dönüşü eve girmeden hastaneye koşar, hastasını kontrol eder, hazır gitmişken acilde bekleyen iki-üç kişiye, saate ya da izinli olmasına bakmaksızın yardım eder. Aldıkları maaşla bırakın ev geçindirmeyi, kiralarını zor öderler. Budur onları özel hastanede de çalışmaya iten. Saygı duyulmalıdır. 
          Hayat kurtarandır. Ağır koşullarda çalışan , tahmin edilen paraları asla kazanmayan, hayatını öğrenmek üzerine inşa etmesi gereken , çok stresli iş yapan, eli öpülesi meslek erbabıdır onlar. 
          En çok kızdığım da bir baltaya sap olamamış kişilerin, doktorlar hakkında ileri geri konuşmaları. Hayatında birkaç dakika gördüğü 3-5 doktora bakıp, tüm doktorları mütevazı olmamakla suçlamaları. Canlarını hiçe sayıp, can kurtaran. Uykusuz, yorgun argın çalışan bu insanları, neden çekemediklerini anlamak mümkün değil. Ne doktor düşmanlığıymış kardeşim sizdeki anlamadım gitti. 
         Her babayiğidin yapabileceği iş değil doktorluk. Bazen pırıl pırıl olanlarına denk geliyorum; devlet hastanesinde çalışıp günde belki de yüz tane hastaya bakmasına rağmen hastasıyla ilgilenen, bırak azarlamayı karşısındakinin endişesini gidermek için tane tane açıklama yapan, "teşekkür ederim, hocam." dediğimde güleryüz gösteren... İşte böyle iyi olanlarına rastlayınca, "sen ne mübarek insansın" diye sarılasım geliyor. Sanki kendi kardeşim ya da anam babammış gibi gururlanıyorum. Evet sen, işini iyi yapan doktor, sana sesleniyorum, bu tuhaf düzen dönüyorsa senin gibi işine yürekten bağlı insanların hatrına dönüyor. Hiç bozma kendini e mi.
         Hayatlarının en güzel yılları kan, irin, dehşet içinde geçmiş, etraflarında her daim üzgün, sorunlu, sakat insanlar öbeği ile yaşamaya mahkum ve bu durumdan her nasılsa kişisel bir tatmin çıkarabilen doğaüstü varlıklardır doktorlar. Denge adına el attıkları sanat dallarının da üstesinden gelir, hiç çekinmeden gitar çalar, resim, beste falan yaparlar. Tabiki her meslek grubunda olduğu gibi bu meslekte de düdükler vardır. Para için abuk subuk işlere kalkışanları vardır, ama bunlar istisnadır. İstisnalar kaideyi bozmaz.
        Vazifesini büyük bir itinayla ve layıkıyla yapan delikanlıca hekimlik yapan arkadaş, abi ve ablalara, şifa bulmuş ve bulacak herkes adına binlerce ve bir daha teşekkür ederim. Mesele daha zeki olmak veya daha yüksek puanlar almak değil sınavlarda, ama zor bir meslek olduğu açık. Hekim olmaya karar vermek demek; zor eğitim ve çalışma şartların kabul etmek demek oluyor. Bilerek ve isteyererek çok çalışmayı göze alıyolar, çok uzun mesai saatleriyle çalışıyorlar. Ayrıca yüksek sorumluluk alarak iş yapıyorlar. Bu yetmez en ufak bir hata yapsalar, tonlarca tazminat ödemek zorunda kalırlar. Bugün hekim hatarından dolayı açılan tazminat davlarında ödenen paraları bir çok yazar hayatı boyunca bir arada göremez.
         Durum böyleken nasıl her normal insan, meslek sahibi, fazla mesaisinin karşılığı haklı olarak istiyorsa, tabii risk yükselince kazançta yükseliceği düşünülürse, eh doktorların da alnının terini, elinin emeğini isteme hakları vardır. Arz-talep var sonra. Mantık basit, talep fazla ve arz az ise fiyalar da artıyor. Hekimler, Türkiye’de hakkı olarak öğretmenden, banka memurundan çok kazanıyor, dünyada da böyle. Böyle olmak zorunda. Bakkaldan kasaptan insan olarak farkı yok ama yaptığı işin niteliği kasaplıkla, bakkallıka karşılaştırılamaz, büyük risk altında, sorumluluk alarak çalışmaktadırlar.
          Bunlar öğrenciyken deli gibi ders çalışıyor, sosyal aktivite başka bölümdeki arkadaşlarına göre tabii daha az, bol stresli insanlar, derslerin ağırlığı yetmiyormuş gibi bir hocaları tarafından aşağılanıyor, staj geçme kaygıları var. En büyük sorunlardan biri de TUS. 
            Her zaman aldığı para ile eleştirilen meslek. Aldığı değil kazadığı demek daha doğru aslında, çünkü bu parada emeğinin karşılığı alın teri var. Hayatının en az on yılını bu meslek için okumaya vermiş insan bu parayı neden haketmiyor gibi gözüküyor anlayamıyorum bir türlü. İnsan hayatı kaç para ki. Onlar öğrencilik hayatı boyunca herkes gezerken ders çalışıyor. Gençliklerinin en güzel yıllarını yurt odalarında sandalye üstünde kamburları çıkmış oturarak önlerindeki yığılı notları ezberleyerek, sınavlarla sözlülerle boğuşarak, hasta yakınlarının hakaretlerini işiterek, acillerde geceler boyu uykusuz kalarak kendilerini heba ediyorlar. Aldıkları kanın, taktıkları sondanın sayısını bile unutmuşken, 2 dakika uyumaları ya da 15 dakikalığına yemeğe gitmeleri bile insanların gözüne batıyor. 
           Doktorların hakkı parayla ödenemez, zaten onlar bu işi para için yapmıyorlar; insanların ağrılarını dindirmek, ağlayarak gelmiş küçücük bir bebeğin gülücükler saçarak uğurlayabilmek, annesinin gözlerinde o mutluluğu görebilmek için çalışıyorlar desek yanlış olmaz. Onlar için işin manevi boyutu, maddi boyutunda çok daha önce geliyor.
          Pekiyi, isim söylemeyeyim hani sesi bile güzel, yetenekten yoksun olmayan kafasının içinde beyin olduğundan bile şüphe duyduğumuz, hani medyada sanatçı, oyuncu diye adlandırılan güzel kızımız gecede bilmem kaç bin lira kazanırken, onlar neden aldığı parayı haketmesin? En uzun süren universitede okuyan, askerin ve polisin birkaç kişi biraraya gelmeden gitmeye çekindiği yerlerde hem de silahsız olarak devleti temsil eden, bir günde 100 hasta muayene etmesi beklenen, asistanlıkları süresince 3 günde bir nöbet tutan ve bir çok insanın kıçında pireler uçuşurken, üç otuz paraya acı çeken insanların acısını dindirmeye ya da can çekişenlere hayat vermeye çalışan bu insanlar, maddi sıkıntıları olmadan yaşamayı hak etmiyor mu?
            Kalpteki minicik bir dediği steteskopla tespit edebilen, motorsiklet kazasında kopan çükü başarıyla geri yerine dikebilen insanlara neden minnet duymayalım? Kendini bu mesleğe adamış, gece gündüz demeyip kafam kalınlığındaki kitapları hazmetmiş, en ufak bir hatanın ölümcül olduğu durumlarda bile soğukkanlılığını yitirmemeyi öğrenmiş bu insanlar olmasaydı, hiç şüphe yok ki pek çoğumuz sürüm sürüm  sürünüyor olurduk şu anda.
          İhtisas yaparken ayda en az on nöbet tutup, nöbet sonrasında da çalışmaya mecbur bırakılan, üstelik doğru dürüst para bile verilmeyen insanlardır bunlar. Gel gör ki kimse bu adamların çalışma şartları insan haklarına aykırı, daha az çalışıp daha çok kazanmaları gerek demiyor. Ama ihtisası bitip uzman olunca biraz para kazanmaları herkesin çok zoruna gidiyor. Kazanacaklar tabi daha da fazlasını kazansalar keşke. Meslek hayatı boyunca hata yapma kredisi sıfır olan tek meslek grubu doktorluk. Sürekli gelişen teknolojiyle 24 saat takip etmek zorunda olanlar da bu kişiler. Öğretmenle birlikte, toplumda en çok saygı gören, lafı dinlenen kişiler de bunlar olmalı.
          Mesleğinin hakkını vererek, onuruyla icra eden herbiri için söylüyorum ki yarı tanrıdırlar. En yüzeysel bakış açısıyla insan arızasını anlayıp onarmak kadar zor bir iş var mıdır acaba şu dünyada? Her meslek bunun yanında hafif kalıyor. Hata yaptığın zaman karşılaşacağın tepkilerin yanında, vicdanının sesinin vereceği rahatsızlık tasavvur edilebilir mi? Çoğu insanın görüpde bayıldığı, bakamadığı, öğrenmek istemediği, duyduğu anda sapsarı kesilip "Allah korusun. Muck, tak tak tak" tepkilerini verdiği olaylara, gündelik işleri olarak soğukkanlılığın doruklarında, bizzat elleriyle müdahale edebiliyorlar. Bazıları tüm gün kesip biçtikleri, yandığını, deformasyonunu gördükleri insan dokularının ve onca kanın yanında; hergün birinin ölümüne ağlayan insanların en derin üzüntülerine, kısa bir süre sonra öleceğini öğrenen insanların yüz ifadelerine tanıklık edip, üstüne yaşantılarına devam edebiliyorlar; evlerine gidip çocuklarıyla oynayabiliyorlar, insanlarla şakalaşabiliyorlar, yemek yiyebiliyorlar, uyuyabiliyorlar. Bunu yapanın bir insan olması inanılmaz gibi geliyor, bu açıdan bakınca; nasıl bir insan buna tahamül edebilir ki. Bu nedenle doktorlar bu ülkenin en değerli mesleğini yapan ve saygı duyulması gereken kişilerdir. Ülkenin içinde bulunduğu şartlar, yoğunluk, hasta bakım sayısı vs göz önünde bulundurulursa yaptıkları işin zorluğu ve önemi daha da açığa çıkar kanısındayım.
             Mesleğini layığıyla yapan tüm meslek erbablarını tenzih ederek: Yanlış teşhis koyup çamura yatan, şifa aramaya gelmiş insanları afedersiniz köpek gibi azarlayan, bütün gün tiksinç kibirli bir suratla dolaşarak insanları hastaneye gitmekten nefret ettiren, daha karşısındaki tanımadığı kişiye bile "siz" diyerek hitap etmesi gerektiğinden habersiz, şuursuzca ve ısrarla senli benli konuşacak kadar saygısız, sağlıklı iletişimden uzak, küçük dünyaları o yaratmış, maskaralar gibi utanmadan eşantiyon hesabı yapan, illa anlaştığı firmanın ilacını arsızca kakalamaya çalışan, serum parası, kan parası, bıçak parası, o parası, şu parası derken insanı yaşamaya lanet ettiren, utanmadan, evet utanmadan mesai kovalayan ve saatin 3ünde 4ünde hastalar bekleşirken si*tir olup özel makamına(!) giden ve tüm bunlara rağmen hala saygı bekleyen doktorlar da maalesef yok değil.
           İnsanları doktorlar ve diğerleri diye ayırarak, karşısına gelen hastaları dolar gözüyle görüp sömüren, hayatı para, muayene ve ev üçgeninden ibaret, etik kavramından uzak, kendilerini yarı tanrı zanneden, ukala doktorlar da maalesef yok değil.
           Ender de olsa "onca yıl okuduk, sadece tıp öğrenmiş olamayız, diğer konularda da bilgiçlik taslayabiliriz" düşüncesinde olup her konuda zengin(!) bilgi dağarcıklarında ne varsa ortaya döküp saçan doktorlar da var.
          Birçok doktor ile hasta veya hasta yakını ilişkisi ciddi bir şekilde erozyona uğramış durumda. Hasta veya yakınına sürekli üst perdeden bir şeyler anlatmaya çalışan doktorlar var. Mesela hemşire ve hasta arasında bu kadar büyük iletişimsizlik yok. 
         Bazı doktorlar kendilerine sorulan sorulara yarım ağız cevap veriyorlar. Sanırım bu noktada kendilerinden hesap sorulduğunu düşünüyorlar. Halbuki hastanın veya yakınının derdi en yakın zamanda hastaneyi terketmek. Kimse senden hesap sormuyor. Bilgi almak istiyor. İnsanların en önemli varlıkları sağlıkları, sağlıklarına bir zarar gelmesi durumunda detaylı bir bilgi edinmek istiyorlar. Bazı doktorlar detay vermeden 2 veya 3 kelimeyle hastaya bilgi vermeye çalışıyor. Ameliyattan çıkmış adam, 2-3 kelime nedir ya? Sırf düzgün iletişim kurulmadı diye yatağa mahkum edilen, olması gerekenden 2 gün geç taburcu olan hastalar var.
          İyi bir doktor, öncelikle hasta doktor ilişkilerinde, hastanın moralini bozacak en ufak kelam etmemeye özen göstermeli. Tamam gerçekler acıdır, ama bir hastanın duymak istediği ve onu mutlu edeceği şeyleri de ondan eksik etmemeli. İnsan psikolojisi bazı durumlarda bir doktorun yazacağı ilaçtan daha değerli. Bir dakika içerisinde söyleyeceğiniz bir kaç tatlı söz, o kişinin haftalarca veya aylarca evinde yaşayacağı sıkıntıdan uzak tutacak. İlaç yazmak çözüm değil, bilakis yanında moral motivasyon da vermek çok önemli.
          Bazı devlet hastahanelerinde kral veya kraliçeye dönüşen doktorlar var. Bunun yanında bazı özel hastahanelerde çalışan, hastaları sonsuz para kaynağı, gerizekalı, masa sandalye benzeri bir obje gibi gören doktorlarda var. 6 sene okunduğu için ‘doktor olmak çok zor’ tribi yapıp artistik yapıyorlar. Bazı "tanı merkezler"inden alacakları yüzde için, gerekli gereksiz ekg, ultrasonografi, tomografi, doppler çektirenler var. Hastalarında para olmadığını görünce veya cahil olduğunu görünce köpek muamelesi yapan doktorların sayısı maalesef hiç de az değil. 
         Her toplumda, her meslek grubu içinde muhakkak sahtekarlar, üç kağıtçılar, dolandırıcılar, tembeller, yavşaklar olacaktır. Doktorlar içinde de bu tür yaratıkların olması doğal. Bunların bulunması o toplumun değeni düşürmez. Vazifesini layıkıyla yerine getirmeye çalışan, cefakar, fedakar doktorları taktir ettiğimi belirtir. Vazifelerinde başarılar dilerim.
         

Doktor arkadaşlarımın bu güzel günlerini en içten dileklerimle kutluyorum.

İsmail Samur