Kapitalizmin içinde bulunduğu krizle birlikte, AKP iktidarı talan ve yıkım politikalarını hız kesmeden sürdürüyor. Birbiri ardına yaşadığımız iki büyük depremin yakıcılığını katlayarak arttıran AKP-MHP iktidar bloğu ekoloji düşmanı anlayışıyla yaşamdan değil, yok etmekten ve savaştan yana politikalarına ayırdığı bütçeyi büyütürken, sermayeden yana düzenlemelerine her gün bir yenisini ekliyor.
Kamu kurumları kapatılıyor, henüz açıktan özelleştirilmemiş kurumlarda da güvencesiz ve parçalı istihdamla bir dönüşüme yol açıyor. Yarı zamanlı, esnek, sözleşmeli, ücretli ve taşeron çalışmanın yaygınlaştırıldığı, hali hazırda değersiz görülen emeği performansa indirgeyen bu dönüşüm güvencesizliği de beraberinde getiriyor. Eşit işe eşit ücret kazanımını yok sayan uygulamalar sürüyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleştiği bu koşullarda AKP/Saray iktidarının, milliyetçi, tekçi, dinci, muhafazakâr, neoliberal politikalarını sürdürmesinin bedelini en çok kadınlar ödüyor.
Bir yandan emeğimiz örgütlenme özgürlüğümüzü engelleyen kamu rejiminin parçalı istihdam modeli ile değersizleştirilirken bir yandan da “iş ve aile yaşamını uyumlaştırma” propagandasıyla ev içi işler ve bakım emeği kadınların sırtına yükleniyor. Çocuk, yaşlı, engelli ve hasta bakımı için insana yakışır hizmet verebilecek kurumlar açması gereken devlet, kamu kreşlerini, bakımevlerini kapatıyor; evde bakım ücreti adı altında çok düşük ücretlerle bakım sorumluluğunu kadına yüklüyor.
Bizi eve hapseden bu gibi uygulamalar yetmezmiş gibi yıllardır verdiğimiz kadın mücadelesiyle elde ettiklerimiz de tek adam ve yeni pazarlıklarının hedefine konuyor. Ataerki krizlerle, süregelen cinsiyetçi politikalarla, kadın ve LGBTİ+ düşmanı söylemlerle yaşam alanlarımızı daraltmaya çalışıyor.
Tüm bunlarla birlikte kadın yoksulluğu giderek daha da derinleşiyor. Çünkü bir yanda artan kadın işsizliği, parçalı istihdamın örgütlülüğün önüne koyduğu engel, diğer yanda İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan, 6284’ü rafa kaldırmanın telaşına düşen tek adam rejimi var olan eşitsizlikleri daha da büyütüyor. Şiddet, taciz, mobbing ve ayrımcılıklar artarken kadını, çocuğu, LGBTİ+’ları erkek şiddetinin hedefi haline getiriyor. Mevcut iktidar kadın düşmanı politikaları ile birlikte erkek yargının cezasızlık politikaları katilleri, tacizcileri, tecavüzcüleri cesaretlendiriyor. Kadına, çocuklara yönelik şiddet artıyor, şiddet failleri cezasız bırakılıyor. Kadın ve emeği bir de bu yolla güvencesizleştiriliyor.
Her fırsatta toplumda kutuplaşmayı ve eşitsizliği kışkırtan tek adam rejimi eşitsizliklere çözüm üretmek yerine kız çocukların okullaşma oranının düşüklüğünü karma eğitime bağlayarak yoksulluğu, çocuk yaşta evlendirmeyi ve çocuk işçiliğini görmezden geliyor, sorunun kız okulları açılarak çözüleceğini düşünüyor. Her geçen gün laik, bilimsel eğitimden uzaklaşarak, eğitim politikalarını değiştiren iktidarın asıl amacının kız çocuklarının okullaşma oranını arttırmak değil, siyasetine uygun toplum tasarısını hayata geçirmek, kadını aileye bağımlı erkeğe tabi kılmak olduğunu biliyoruz.
Bu vesileyle buradan bir kez daha yineliyoruz; laik, bilimsel, demokratik ve ana dilinde eğitim mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz!
Bu saldırılar bizleri ne zor bir sürecin beklediğine işaret ediyor. Emeğin özgürleşmesi mücadelesi ile kadın mücadelesini buluşturmanın, kadın emekçilerin kendi talepleri ile ayrı bir kadın gündemi oluşturmanın ne derece elzem olduğu bir kez daha açığa çıkıyor. Toplumsal yaşamın her alanında karşı karşıya kaldığımız bu ayrımcılık ve saldırıların önüne ancak örgütlülükle ve kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesini yükselterek geçebileceğimizi biliyoruz.
1 Ağustos 2023’te başlayacak 2024-2025 yıllarını kapsayan 7. Dönem TİS görüşmelerinde bizi bekleyen masanın geçen altı dönem olduğu gibi her yönüyle antidemokratik, kadını yok sayan, sadece yüzdelik maaş artışının tartışıldığı bir masa olacağı açıktır.
Erkeklik dışında oluşları yok sayan bu manzarada gerçekleşecek TİS’te söz yandaş konfederasyon MEMUR SEN’de olduğunda kadın taleplerinin masaya gelmeyeceği geçmiş TİS görüşmelerinden de anlaşılmaktadır.
Kurulduğu ilk günden bu yana çalışma yaşamında eşitlik ve adalet mücadelesinin ancak ülkenin demokratikleşmesiyle mümkün olduğunu savunan KESK’li kadınlar olarak, tüm kamu emekçisi kadınları bu yıl yedincisi gerçekleşecek toplu iş sözleşmesi sürecinde taleplerimizi birlikte yükseltmeye ve haklarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.
KESK’li kadınlar olarak; kamu çalışanlarının neredeyse yarısı kadınken, kadınların işyerinde karşı karşıya kaldığı sorunların erkeklerden oluşan bir masada değil, kadınların da temsil edildiği bir masada konuşulmasının, görüşmelerin kadınların temsiline olanak sağlayacak bir biçimde gerçekleştirilmesinin mücadelesini veriyoruz. 2024-2025 yılları için imzalanacak TİS sözleşmesinde yer almasını istediğimiz taleplerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz ve takipçisi olacağımızı belirtmek istiyoruz.
Grevli, gerçek bir toplu sözleşme yasası yapılmalı, kadınların görüşmelerde temsiliyeti sağlanmalıdır. TİS görüşmelerinde kadın talepleri ayrı bir başlıkta ve gündemle ele alınmalı, mutabakat metninde de aynı şekilde tek başlık altında toplanmalıdır.
KESK’li kadınlar altı dönemdir yaptığımız gibi yaşamlarımıza, emeğimize, kimliğimize hep birlikte sahip çıkmaya, kadın temsilinin olduğu, kadın taleplerinin ayrı başlıkta görüşüldüğü bir masanın kurulması için mücadele etmeye çağırıyoruz. Kamu emekçisi kadınları taleplerimize sahip çıkmaya KESK’te örgütlenmeye, yıllardır yılmadan sürdüğümüz eşitlik, özgürlük, emek, barış, laiklik, demokrasi mücadelemizi birlikte yükseltmeye davet ediyoruz.
Örgütlenelim, Direnelim ve Değiştirelim!
Sesimizi, Sözümüzü ve İtirazlarımızı Birlikte Büyütelim!
YAŞASIN KADINLARIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELESİ!
JİN, JİYAN, AZADİ!