Zafer Partisi İç Güvenlik Politikalarından Sorumlu Başdanışman ve Emekli Emniyet Müdürü Hasan Kaya ile yaptığımız röportaja başlayalım…
Hasan Kaya: Polis Koleji ve Polis Akademisi mezunuyum. 2007 yılında Paris’te bulunan ve Fransız Polis Akademisi diye tabir edilen Fransız Polis Amirleri Yüksek Okulunu (ENSOP) başarıyla tamamladım. Ayrıca; Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdim ve Batman Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı Başkanlığında Tezli Yüksek Lisans yaptım. Tez konum ise “Türk ve Fransız Emniyet Teşkilatlarının Adli Kolluk Tarihçeleri Üzerine Bir Mukayese” idi. Çok iyi derecede Fransızca ve İngilizce bilmekteyim.
Mesleki kariyerimde sırasıyla Mersin İl Emniyet Müdürlüğünde, Polis Akademisi Başkanlığında, Türkiye Cumhuriyeti Tunus Büyükelçiliğinde, Adıyaman, Batman, Gaziantep İl Emniyet Müdürlüklerinde, Emniyet Genel Müdürlüğü Hudut Kapıları Daire Başkanlığında, Emniyet Genel Müdürümüzün Özel Kaleminde Protokol Müdürü olarak, INTERPOL-EUROPOL Dairesi Başkanlığında, T.C. Hollanda-Lahey Büyükelçiliğinde Emniyet Müşavir V. olarak, yine aynı zamanda Lahey’de bulunan Avrupa Polis Teşkilatı olan EUROPOL’de Türk İrtibat Görevlisi olarak, Polis Akademisi Başkanlığında, Gaziantep İl Emniyet Müdürlüğünde İl Emniyet Müdür Yardımcısı olarak ve Şahinbey Emniyet Müdürü olarak ve en son Çorum İl Emniyet Müdürlüğünde İl Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yaptım. 2021 yılında da kendi isteğim ile emekli oldum. Evli ve 2 çocuk babasıyım.
Hasan Kaya: Ben ömrüm boyunca hep iyi bir güvenlik bürokratı olmaya çalıştım. Bunun için de sürekli kendimi geliştirmeye çalıştım. Hiçbir zaman herhangi bir grubun üyesi olmadım. Benim maaşımı devletim verdiği için sadece devletimin kanunlarına ve kurallarına biat ettim. Vatan haini olmadığı sürece her vatandaşımız benim gözümde eşitti ve buna göre muamelede bulundum. Devletim ve milletim için gece gündüz her zaman en iyi şekilde çalışmaya gayret gösterdim.
EUROPOL’deki Türk İrtibat Görevlisi görevimi 2018 yılında tamamladıktan sonra 2. Sınıf Emniyet Müdürü rütbesine terfien Polis Akademisi Başkanlığına Öğretim Görevlisi olarak atamam yapıldı. Devletim ve milletim için daha fazla verimli olabilmek için Emniyet Genel Müdürlüğümüzden kadroya çıkmak amacıyla tayin istedim. Talebim sonucu Gaziantep İl Emniyet Müdürlüğüne İl Emniyet Müdür Yardımcısı olarak tayinim çıktı. Gaziantep’e atanır atanmaz hemen çalışmalara başladım. Akabinde Şahinbey İlçe Emniyet Müdürü olarak atandım. Burası benim için memleketime hizmet etmek açısından büyük bir fırsat diye düşündüm. Polis Kolejinde, Polis Akademisinde, ENSOP Fransız Polis Akademisinde ve EUROPOL’de öğrendiğim bilgilerimi adeta bir laboratuvar gibi uygulamaya koyma imkânı yakalayacaktım. Şahinbey Gaziantep’in merkez ilçesiydi. İlçe Emniyet Müdürlüğümüzün herhangi bir teknik takip donanımı olmadığı halde ve sivil şubelerin sahip olduğu diğer imkânlara da sahip olmamasına rağmen yaklaşık dört buçuk ay gibi kısa bir sürede Şahinbey İlçe Emniyet Müdürlüğü olarak;
Yani dört buçuk ay gibi kısa bir sürede adeta Şahinbey ilçesi adeta tarafımızca süpürülmüş ve asayiş temin edilmiş olmasına rağmen Şahinbey Emniyet Müdürü görevimden alınarak pasif diye tabir edilen şubelerden sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcılığına atamam yapıldı. Düşünün, her bir fuhuş yapılan evde ortalama 3 tane fuhuş yapan bayan çalışsa bu rakam 450 gibi rakamları geçiyor demektir. Ben ne zaman bir Cuma namazına gitsem halkımız gelip bizzat bana teşekkür ediyordu ve bana “Müdürüm sizin sayenizde artık rahat uyuyoruz, Gaziantep’imizi hırsızlardan, uyuşturucu satıcılarında temizlediniz, Allah sizlerden razı olsun” diyorlardı. Bu güzel sözleri halkımızdan duymak beni çok onurlandırıyordu ve daha çok çalışmak istiyordum. Fakat Şahinbey’den haksız bir şekilde alınmıştım. Bu bir nevi terfi gibi gözükse de aslında “Beni durdurmak için” pasifize etmek istediklerini çok iyi anlıyordum. Ben de madem öyle bana verilmiş görevleri yaparım ve aynı zamanda Avrupa Polisi ile ilgili kitap da yazarım diye düşündüm. Çünkü ben boş durmayı hiç sevmiyordum, illaki devletim ve milletim için faydalı bir şeyler yapmalıydım. Fakat 2019 yılının Genel Atama döneminde atamaya tabi olmadığım halde, hiçbir haklı gerekçeleri olmamasına rağmen, İlçe Kaymakamımızdan 2 tane Başarı Belgesi, Valimizden 1 adet Üstün Başarı Belgesi ve 1 Adet Para Ödülü aldığım halde haksız ve hukuksuz bir şekilde Çorum İl Emniyet Müdürlüğüne tayinim çıkartıldı. Hemen bu haksız işlemin İPTALİ için Gaziantep İdare Mahkemesine başvurdum. İdari davaların hepsini kazandığım halde; asli ve öncelikli görevi yargı ve mahkeme kararlarını uygulamak olan İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü kazanmış olduğum hiçbir mahkeme kararını maalesef uygulamayınca devletime ve milletime başka yollarla hizmet etmeye karar vererek kendi isteğim ile emekli oldum.
Hasan Kaya: Evet doğrudur. Emniyet Teşkilatında bu şartlarda çalışmanın artık imkânsız olduğunu görünce devletime, milletime ve memleketime hizmet etmenin en etkili yolunun siyaset olacağını düşündüm. Sağ olsun Genel Başkanımız Sayın Ümit Özdağ ile tanıştığımız ilk görüşmede bana “Hasan Bey sizinle uzun bir yola çıkalım, benim Başdanışmanım olur musunuz?” diye teklifte bulununca çok duygulandım ve hiç düşünmeden kendisine “Bu benim için bir şeref olur” diyerek kabul ettim. Çünkü çizgisi en doğru, gerçek Atatürkçü, Türkiye’nin en hızlı ivmesiyle büyüyen partisinin Genel Başkanına ülkemizin iç güvenlik politikaları ile ilgili raporlar ve görüşler sunacaktım ve bu raporlarım, görüşlerim devletin en üst makamlarında tartışılacak ve değerlendirilecek olması beni ayrıca çok heyecanlandıracaktı. Ayrıca yaklaşık 7 yıl boyunca ülkemizi yurtdışında uluslararası kurum ve kuruluşlarda temsil ederken edinmiş olduğum tecrübelerimi ülkemin menfaatleri doğrultusunda devletimizin en üst makamlarına sunma şansını tekrar yakalayacaktım ki bu benim için büyük bir onur olacaktı.
Hasan Kaya: “Altının kıymetini sarraf bilir!” sözünden de anlaşılacağı üzere Genel Başkanımız Sayın Ümit Özdağ ile tanışma randevumuz esnasında ben kendimi ve devletim için yapmış olduğum çalışmaları anlatmaya başladığım zaman daha sözüm bitmeden Sayın Genel Başkanımızın yüzünde çok güzel bir tebessüm ile elini koltuğunun kolçaklarına vurarak bana Başdanışmanım olur musun diye teklifte bulundu. Aslında Genel Merkeze Sayın Başkan ile tanışmak ve devletimizin işleyişindeki bozuklukları anlatmak için gitmiştim. Çünkü artık Zafer Partisi çok güçlü bir muhalefet partisi haline gelmiş sesini toplumun tüm kesimlerine duyurabilen bir güce sahip olmuştu. Bu önemli teklifi kabul etmek benim için bir devlet ahlakının gereğiydi. Çünkü devletime ve milletime tekrar hizmet edebilme imkânı yakalamış oluyordum. Devletim benim gibi bir Emniyet Müdürünün yetişmesi için 33 yıl daha beklemesi ve yatırım yapması gerekti. Üstelik 13 yıl daha yaş haddime kadar devletime hizmet edebilecekken “Başarılı operasyonlar yaptım diye” ceza verircesine MOBING uygulanarak küstürülmüş ve emekli olmam sağlanmıştı. Fakat Sayın Ümit Özdağ Genel Başkanım beni ve mağduriyetimi çok iyi anlamış bana devletime bir kez daha hizmet edebilme fırsatı sunmuştur. Kendisine kalbi gönülden çok teşekkür ediyorum.
Ayrıca Zafer Partisi gördüğüm en iyi Atatürkçü yani Ulus Milliyetçisi bir partidir. Atamızın “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüyle hareket etmektedir. Devletimizin kanayan yaralarını tedavi etmek amacıyla sesini herkese duyurmaya çalışan bir parti olmuş ve devletimizi en iyi şekilde yönetmeye aday bir partiye dönüşmüştür. Zaten Genel Başkanımız Sayın Ümit Özdağ’ın çok iyi bir siyaset Profesörü olması da bunun en iyi teminatıdır.
Hasan Kaya: İlk önce şunu söylemek istiyorum ki; Zafer Partisi devletimizi en iyi şekilde yönetmek için her türlü politikayı geliştiriyor ve takip ediyor. Ancak sığınmacı, göçmen ve kaçaklar konusunun ülkemiz için çözülmesi gereken en büyük ve en elzem problem olduğunu düşünüyor ve öncelikli olarak bunu çözmek istiyor. Sizlerin de takip ettiği gibi sığınmacı, göçmen ve kaçak akınları ülkemizi ekonomik ve güvenlik açısından çok büyük sıkıntılara sokmaktadır.
Sığınmacı ve kaçaklarla ilgili politika acilen düzeltilmemesi durumunda ise gelecekte milli güvenliğimizi tehdit eden en büyük tehdit olacaktır. Emin olun ki ileride Zafer Partisi’nin ve Sayın Ümit Özdağ’ın bu öngörülerinin haklılığını tarih yazacaktır. İnşallah çok geç kalınmadan gerekli tedbirler alınır, aksi takdirde “Testi kırıldıktan sonra hiçbir şeyin önemi kalmayacaktır!” Benim şahsi düşünceme göre; ilk önce bu Suriyeli, Iraklı, Afganistanlı, İranlı sığınmacı, göçmen ve kaçakların bazı güçler tarafından neden ülkemizi istila ettirilmesi istenmektedir bunun araştırılması gerekmektedir ve buna göre de tedbirler alınması gerekmektedir. Daha sonra Suriye’nin boşaltılarak Suriyelilerin ülkemize yerleşip yaşamalarının istenmesinin sebebinin Büyük Ortadoğu Projesine (BOP) ve kuzey Suriye’de kurulması planlanan yeni bir Kürt devletine hazırlık projesi olduğunun çok iyi araştırılması ve anlaşılması gerekmektedir. Suriye’nin kuzeyinde kurulmak istenen Kürt devletiyle Kuzey Irak’taki Kürt devletinin birleştirilerek Kürt devletinin Akdeniz’e ulaştırılmak isteniyor olması da ayrıca büyük bir projedir. Bu menfi projelerin bertaraf edilmesi ülkemiz açısından çok elzemdir.
Diğer taraftan ülkemize bu kadar fazla göç yaptırılarak ülkemizdeki Türk nüfusunun yoğunluğunun azaltılması ve Türk nüfusunun yapısal mozaiğinin bozulması mı planlanmaktadır? İşte bu soruların cevapları gerçekleri bir bir ortaya serecektir.
Bu sebepledir bu sığınmacı ve kaçakların ülkemize sokulmak istenmesini kim ve hangi devletler istemektedir ve amaçları nedir? Bunu çok iyi anlamak ve tedbir almak gerekmektedir.
Diğer taraftan tarihte bu insanlar bize yani Osmanlıya ve diğer Türk Devletlerine karşı ne kadar sadakatliydiler? Suriye yaklaşık 900 yıl kimin topraklarıydı ve Osmanlı’nın çöküş döneminde Suriyeliler ve Araplar Osmanlıya ne yaptılar buna bakmak lazım ki tarihte yediğimiz kazıkları tekrar yemeyelim diye. “Tarih tekerrürden ibarettir” sözünden gerçekten ders almak gerekir.
Eğer bu soruların cevaplarını doğru şekilde bulup anlarsak sığınmacı, göçmen ve kaçak konusunun ülke güveliğimiz açısından ne kadar büyük bir tehlike arz ettiğini de çok iyi anlamış oluruz. Ayrıca lütfen yanlış anlaşılmasın: Ben, Arap düşmanı değilim. 3 yıl Tunus’ta çalıştım ve çok sevdiğim Arap kökenli dostlarım oldu. Ama bu şu demek değildir ki şehit kanlarıyla sulanmış ve gazilerimizin acılarıyla çevrelenmiş vatanımızı başka milletlere “Bazı projelerin tezgâhları sebebiyle” peşkeş çekeceğiz. Bu vatan bizimdir ve hep bizim kalacaktır. Her gelişmiş ülke gibi yabancılar kanuni müracaatlarla vize almalılar ve ülkemize gelip gezdikten sonra geri ülkelerine dönmelidirler. Hatta vatandaşlık alma şartlarını tamamlamış yabancılar da vatandaş olabilir (Ancak vatandaşlık alma şartları tekrar TBMM’miz tarafından gözden geçirilerek, önüne gelenin vatandaş olması engellenecek şekilde kanunlar revize edilmelidir). Bu ülke Kurtuluş Savaşı’nda ülkesini terk etmeyen, ölümü göze alarak savaşan kahramanların çocuklarının ve torunlarının ülkesidir. Ülkemize sahip çıkacağız ve tüm oyunları bozacağız. Atatürk’ün dediği gibi “Yurtta sulh, cihanda sulh” felsefesiyle; herkes kendi ülkesinde mutlu olsun ve ülkemizi bize bıraksınlar.
Hasan Kaya: Ben ilk önce tarihe bakarım, sonra öğrendiklerime ve daha sonra yaşamış olduğum olaylara bakarım:
–Yakın tarihimize baktığım zaman; Suriyeliler, Iraklılar, İranlılar… Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışında yabancı ajanların da kışkırtmaları ile Osmanlı’yı arkasından vurup Osmanlı topraklarında devlet kurmadılar mı? Kurtuluş Savaşımızda Türkiye Cumhuriyetimizin kurulması için atalarımız savaşırken bize destek verdiler mi? Yakın zamanlara kadar kendi ülke sınırları içerisinde PKK kamplarının kurulmasını sağlayarak PKK’ya destek vermediler mi? Hepsinin cevabı EVET olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz değil mi?
-Öğrendiklerime gelince; iç güvenlik sorunlarının genelde huzur eksikliğinden, asayiş bozukluğundan, ekonomik sıkıntılardan ve diğer sebeplerden arttığını almış olduğum eğitimlerden öğrendim. Milletimiz, ülkemizin içerisinde yabancı sayısının artmasıyla huzursuz hale gelmiştir. Bu sığınmacı ve kaçaklar ilk geldikleri zaman sınır dışı edilme (Deport) ihtimallerine karşı çok fazla asayişi bozacak eylemlere müdahil olmuyorlardı. Fakat ne zaman ki devlet yetkililerinin onlara prensip gereği dokunmayacaklarını anladıkları zaman ve özellikle de T.C. vatandaşlığı alarak artık Türkiye’de kalmaları garantilenmesiyle asayişe müessir olaylara katılımları günden güne artmaya başlamıştır. Tabii ileriki zamanlarda bu tür olaylar daha da büyüyecektir ve devletimizin güvenliğini çok büyük tehlikelere sokacaktır.
Ekonomik sıkıntılar konusunda ise aynı ticari anlayışta olduğu gibi sorunun kökeni “Arz- talep dengesi’ne dayanmaktadır. Yani sığınmacı ve kaçakların artmasıyla konut ve işyeri sıkıntısı yaşanmaya başlanmış, ev kiraları ve satılık ev fiyatları çok yükselmiştir. Sığınmacıların ve kaçakların ülkelerine geri gönderilmesi veya onları kabul edecek 3. bir ülkeye gönderilmesi durumunda ev sayısı artacağından arz çoğalacak ve talep azalacağından ev kiraları ve satılık ev fiyatları düşecektir.
Bunlara ek olarak; sığınmacı ve kaçaklar SGK’sız ve kayıt dışı ucuz işçi olarak çalıştırıldıkları için kendi vatandaşlarımız iş bulamaz hale gelmiştir. Sığınmacı ve kaçakların geri gönderilmesi sonucu “İşsizlik Oranı” da azalacaktır ve halkımız refaha erecektir.
-Yaşamış olduğum olaylara gelince ise; ben 2012 yılında Karkamış İlçe Emniyet Amiri ve Karkamış Hudut Kapısı Amiri olarak görev yaptım ve Suriyeliler için Karkamış İlçesine Kamp kurulması çalışmalarına bizzat katıldım. Bir gün Karkamış’ta mesaimizi tamamlayıp istirahate ayrıldıktan sonra gece geç vakitte Karkamış Suriyeli Kampında ayaklanma çıktığına dair bilgi geldi. Hemen Karkamış Suriyeli Kampina intikal ettim. Kampta Suriyeliler gerçekten ayaklanmışlar, Jandarmaya ve Polise taşlar fırlatıyorlar ve bağırıyorlardı. Hemen Gaziantep Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünden takviye kuvvet talep ettik. Gaziantep’ten gelen takviye Çevik Kuvvet ile ayaklanmış Suriyelilere müdahale ettik. Tabi Çevik Kuvvet Polisinin job ve kalkanlarını görünce hepsi korkularından kaçışmaya başladılar ve çadırlarına girdiler. Birkaç gün Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü takviye personeli Kampta görev aldı ve bekleme yaptı. Daha sonra Kampın koruması Jandarmaya bırakıldı. Ayaklanmanın ertesi günü provokasyon yapan 5 – 6 provokatör Suriyeli diğer Suriyelilere göz dağı olması amacıyla sınır dışı edildi. Kampta bulunan görevlilere Suriyelilerin neden ayaklandıklarını sorduğum zaman bana “Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye Suriyeliler için 2 milyar dolar gönderdiğinin haberini aldıklarını, bu paranın kendilerine dağıtılmasını istediklerini, zaten çıkan yemekleri de beğenmediklerini ve en önemlisi ise Suriyelileri neden kamplarda tuttuğumuzu, kendilerinin ülke içerisine serbest bir şekilde bırakılmasını söyleyerek protesto ettiklerini” bilgisini verdiler. İnanılacak gibi değildi. Bu Suriyeliler daha henüz çatışmalardan kaçıp hayati tehlikeleri var diye Türkiye’ye sığınmış kişilerdi ve utanmadan bir de ayaklanma çıkarıyorlardı. Hâlbuki devletimizin bütün kurumları onlara hizmet ediyordu; Jandarma dış güvenliği sağlıyordu, Polis kamp girişinde kayıt ve giriş düzenini sağlıyordu, doktorlar ve hemşireler gece gündüz nöbet tutuyor ve hasta olanları tedavi ediyorlardı, kendilerine ücretsiz ilaçlar veriliyordu, AFAD ise Suriyelilerin her türlü yiyecek, içecek, zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için tüm gücüyle çalışıyordu. Fakat Suriyeliler güya bir provokasyon bahanesiyle ayaklanıyorlardı.
Şimdi siz düşünün yaklaşık 17 milyona ulaşmış bu insanların ileride en ufak bir provokasyonla nasıl olaylar çıkarabileceklerini? Bence buna dur demenin zamanı gelmiştir. Maalesef Suriyelilerin ülke içerisine serbest bir şekilde salınmış olması zaten en büyük hata olmuştur.
Ayrıca ülkemize kontrolsüz bir şekilde alınmış olan bu Suriyelilerin hangisinin normal Suriye vatandaşı, hangisinin PKK’lı, hangisinin PYD’li, hangisinin DEAŞ’çi, hangisinin gizli örgüt ajanı olduğunu bilemiyoruz. Bunları kim takip edebilecek, kim kontrol altında tutabilecek? İşte bu durum ülkemiz için büyük bir tehdit teşkil etmektedir ve gerekli tedbirler alınmazsa bu tehlike kartopu gibi büyüyecektir.
Hasan Kaya: Evet, devletimiz sayesinde devletimizi uluslararası boyutta 7 yıl boyunca temsil etme imkânı buldum. Allah devletimize zeval getirmesin. EUROPOL’de de 2 yıl boyunca tek başıma Türk İrtibat Görevlisi olarak ülkemi temsil ettim. Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatının (AGİT) ve Avrupa Birliğinin FRONTEX gibi diğer kurumlarıyla gerek yurtiçinde gerekse de yurtdışında birçok toplantılarda Türkiye Heyeti içerisinde yer alarak ülkemi savundum. Zaten Hudut Kapıları Daire Başkanlığında ve INTERPOL-EUROPOL Daire Başkanlığında görev yaparken devamlı olarak diğer ülke yetkilileri ile ülke menfaatlerimiz konularında ben görüşmelerde bulunuyordum. Tüm bu görevlerim esnasında tespit ettiğim en önemli husus ise; Avrupa Birliği Ülkelerinin öncelikli güvenlik konusu “Düzensiz göç ve göçmen kaçakçılığı” idi. DAEŞ yani IŞİD konusu bile sığınmacı ve göçmen konusundan sonra geliyordu. Peki ben size sormak istiyorum; Avrupa Birliği ülkeleri bizden daha mı akılsızlar? Tabii ki değiller. Çünkü onlar ülkelerini çok iyi bir üst akılla yönetiyorlar ve tüm amaçları ülke menfaatlerini en üst seviyeye çıkarmaktır. O zaman bu ne demek oluyor? Bu durumda bizim ülkemizin mevcut sığınmacı ve göçmen politikasının yanlış olduğu ortaya çıkıyor.
Ayrıca ben 2012-2014 yılları arasında şark dönüşü Gaziantep’te çalıştım ve Yabancılar Şube Müdürlüğü yaptım. Gaziantep Yabancılar Şube Müdürü görevim esnasında Suriyelilerin ilk düzenli kayıtlarını biz tutturmaya başladık. Bu da şu demek oluyordu ki; Suriyeliler ülkemize kayıtsız ve kontrolsüz bir şekilde alınmıştı. Ancak 2013 yılından itibaren Suriyeliler Kayıt Merkezlerine çağrılarak kayıtları tutulmaya başlanmıştı. Buradaki resim galiba güvenlik zafiyetinin boyutlarını gözler önüne sermiştir ve hâlâ resmi kaydı bile yapılmamış ama yıllardır serbest bir şekilde ülkemizin içerisinde serseri mayın gibi dolaşan Suriyelilerin olma ihtimali de mevcuttur. Bu insanların bir gün ülkemizde neler yapabileceği hususunu düşünmek bile insanı rahatsız etmektedir.
Hem 2012-2014 yılları arasında hem de 2018 – 2019 yılları arasında iki defa Gaziantep’te görev yapmış olmam dolayısı ile Gaziantep’in eski hali ile yeni hali arasındaki farkı çok iyi görebiliyorum. Mesela; 2012 -2104 yıllarına göre 2018-2019 uyuşturucu ticareti ve uyuşturucu kullanımı en az 4 kat artmıştı.
Uyuşturucu kullanımının İlköğretim Okullarına kadar indiği bile söylenmektedir. Uyuşturucunun olduğu yerde fuhuşun olması da çok normaldir; dolayısı ile artık Gazianteplileri günlük hayatta bile rahatsız edecek şekilde fuhuş sokaklara kadar yayılmıştı. Kısaca her suç başlığında suç oranları artmıştı. Hayat çok pahalılaşmıştı; ev kiraları en az 3 kat artmıştı, satılık ev fiyatları en az 4 kat artmıştı. Artık devlet memurları Gaziantep’te pahalılık sebebiyle çalışmak istemiyorlardı. Kendi vatandaşlarımız açısından işsizlik de çok artmıştı.
Diğer önemli bir husus ise Suriyelilerin doğurganlık oranlarının Türklerden çok daha fazla olmasıdır. Dolayısı ile ileride Türk nüfusunun azınlığa düşme tehlikesi vardır.
Hatay’ın Atatürk’ün diplomatik başarısıyla ülkemize katılmış olması Suriyelilerin Hatay’da çoğunluğu sağlaması ile tekrar Suriye’ye bağlanmasının da önü açacaktır. Çünkü Hatay bizim için çok önemlidir; çünkü Hatay ülkemizin güneydeki bir ön kale konumundadır. Bu sebeple Hatay için acil tedbirler alınması gerekmektedir.
Hasan Bey bu güzel ve faydalı söyleşi için size çok teşekkür ediyoruz. İnşallah geçmişte olduğu gibi bundan sonra da çok büyük başarılara imza atarsınız. Yolunuz açık olsun.
Hasan Kaya: Ben de bana bu güzel fırsatı veren herkese çok teşekkür ediyorum. Sizin bu güzel duygu ve düşüncelerinize layık olabilmek için daha çok çalışacağımdan emin olabilirsiniz. “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” ilkesiyle herkese saygılarımı sunuyorum.