Mezun olduğumda Yedi Eczacılık Fakültesi vardı. Şimdi sayısını hiç bilmiyorum, öğrenmek beni ürkütüyor. Üst düzeyde eğitim aldığımızdan olsa gerek, eczacının bir meslekten daha fazlası olduğuna daima inandım. Çünkü eczacılar, tıp fakültelerindeki ortodoks eğitimin kurbanı doktorlar gibi ezberci değildi. İlaç etki mekanizmalarını kimyasal formüllerle izah eden ve sebep sonuçlara dayalı somut birer mantıkla donatılmıştı. Bu yüzden Lewis’in üçlü cevabını, iki sayfada varılabilen tiroksin hormon sentezini, ilaç biyoyararlanımını formüle eden soyma tekniğini bir mantık çerçevesinde öğrendiler. Zihinlerinde pas yoktu, eczanelerinde ilaç ve hastalık ilişkisine çözüm olabilecek farklı bakış açılarıyla hastaların karşısına çıkıyorlardı.
Bunun için eczacılar, benim için bir meslekten hep daha fazlası oldu. Tıbbı bir kârhaneye çeviren kapitalizmin pençesinde var olmaya çalışan eczacıların hepsi benim için birer Che Guevara demekti. Hastalarıyla kurduğu ilişkide onları sistemin yanlışlarına karşı uyaran ve doğru tedaviye yönlendiren onlardı. Sistemin yanlışlarına karşı her zaman doğru birer sesti. Tedaviye yardımcı olmalarının dışında, hastaların psikolojilerine, ailesel sorunlarına da iyi geldiler, destek oldular. Ülkedeki sosyoloji yahut siyasetteki değişimleri doğru bir bakış açısıyla en iyi onlar yorumlardı. Benim için eczacı, birer meslek grubu olarak kendilerini sınırlayan eczanesinden fazlası olmuştu. Farklı ticari alanlarda, siyasette, akademi ya da yazarlıkta… Birbirinden farklı iş alanlarında da başarılı olabileceğini hep gösterdiler. Bu, ülkemizde Yedi eczacılık fakülte varken aldıkları yüksek eğitim ile eczanelerde edindikleri tecrübenin mahsulü idi.
Şimdi, Eczacılıkta cevaplarını aradığımız birçok soru var.
Pıtrak gibi çoğalan eczacılık fakültesine donanımlı hocalar yetiştirilemediği için, eczacılık eğitimin vasfı düştü. Mezun eczacı sayısı artarken eczacılık mesleği gereksiz bir kaosun içine sürüklendi. İç ve dış gelişmeler, ülkenin siyasi iklimini değiştirdikçe sağlık sistemi dejenere oldu. Doktorlar açısından da geçerli bu yozlaşma onlar adına işsizlik doğurmazken, yeni mezun olan eczacıların çoğunluğu işsizler ordusuna katıldı. Sağlıktaki bu insan kaynağı israfıyla niteliksiz birer mesleğe dönüştürülmek istenen eczacılıkta sorunlar yumak yumak büyümeye başladı.
Eczacı Odaları ve TEB, palyatif tedbirlerle günü kurtarabilirler ama mesleğimizi kurtaracak vizyona her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Şehirlerimizde nüfus artarken, eczane sayısını kısıtlama çabası mesleğin geleceğini ne kadar kurtarabilir? Binlerce genç eczacı şimdiden dramatik bir çöküşün içinde başı kesilmiş tavuklar gibi orada oraya çırpınıp duruyor. Bu isyan ve itirazla eczacı odalarının yapısını değiştirecek çoğunluğa bir gün sahip olduklarında, eczacılık mesleğinin vizyonu da tamamen tükenmiş olacaktır.
Eczacı odalarımız ve çatı örgütümüz TEB, bütün eczacılar adına yeni bir gelecek yazmayı şimdiden düşünmeli.