DR. SERMET GÖKSEL VEFAT ETTİ

DR. SERMET GÖKSEL VEFAT ETTİ

İç hastalıkları uzmanı Dr.Sermet Göksel vefat etmiştir,Devlet Hastanesi’nde ve Amerikan Hastanesi’nde çalışıp başhekimlik yapan ünlü 'Deli Doktor'u ,DrAbdulkadir Gökselin oğlu , KBB uzmanı Dr Abdulkadir Gökselin babasını kaybettik

 

DR. SERMET GÖKSEL HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR.

Robert Kolejde mezun oldu daha sonra Istanbul TIP fakültesinden mezun oldu . 

9 HAZİRAN PAZAR GÜNÜ GAZİANTEP ŞİRECİ CAMİNDE KALINACAK ÖĞLE NAMAZI SONRASI DEFNEDİLECEKTİR.

TAZİYE: TOPÇUOĞLU CAMİ YANI, 121 NOLU TAZİYE EVİ

Diş Hekimi Dt. Mehmet Göksel Hocamızda " Sermet Abi, Amcam oğludur. İlişkimiz Abi Kardeş gibiydi..
Sermet Abi rahmetli Gaziantep Üniversitesi kurucularından ve Makine bölümünün de Dekanlığını yapmış Ömer Göksel'in Ağabeyidir.
Sermet Abinin oğlu ve dedesinin adını taşıyan Abdülkadir Göksel İstanbul'da KBB uzmanıdır. Ama Burun Estetiği Cerrahisinde ün yapmıştır. Bir çok Avrupa ülkesinde doktorluk yapabilir beratını almıştır. Ailece başımız sağolsun " dedi 

Gaziantep benim evim

15 Mayıs 2016

Türkiye’nin sayılı yüz estetik cerrahlarından biri olan Dr. Abdülkadir Göksel ile kısa bir ziyaret için geldiği Gaziantep’te keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Gaziantepli olan ve Gaziantep’le bağlarını hiçbir zaman koparmayan Göksel ile Gaziantep’te geçirdiği çocukluk ve ilk gençlik yıllarını, eğitimini, mesleğin inceliklerini ve başarısının sırrını konuştuk.

 

Yaptığı işten keyif aldığını ve bunun da beraberinde başarıyı getirdiğini ifade eden estetik dünyasının ünlü doktorlarından Abdülkadir Göksel’in en büyük tutkusu seyahat etmek, gitar çalmak ve fotoğraf çekmek. İlk, orta ve lise eğitimini Gaziantep’te tamamladıktan sonra baba ve dede mesleği olan tıp eğitimi için İstanbul’a giden ve meslek hayatını orada sürdüren Göksel ile yaptığımız röportajı keyifle okuyacaksınız.

 Kendinizi tanıtır mısınız?

1969 Gaziantep doğumluyum. İlkokulu, Dayı Ahmet Ağa İlköğretim Okulu’nda okudum. Abidenin yanında hala duran ve dedem Dr. Abdülkadir Göksel’in adını taşıyan apartmanda oturuyorduk. Çocukluğum o çevrede geçti. Okulum evimize yürüme mesafesindeydi. Babam da dâhil olmak üzere hepimiz o okuldan mezunuz.

 Ortaokul ve liseyi Gaziantep Lisesi’nde tamamladım, ardından tıp fakültesini kazandım ve 1987 yılında İstanbul’a gittim. Ailem ve gönlüm her zaman buradaydı ancak mesleğim nedeniyle İstanbul’da kaldım. İstanbul’un aynı zamanda bizim için şöyle özel bir anlamı daha var. Annem ve babam Robert Koleji mezunu ve İstanbul’da tanışıp evlenmişler. Akrabalarımız da var İstanbul’da o nedenle bir adaptasyon sorunumuz olmadı hiçbir zaman.

 Eğitiminizden bahseder misiniz?

İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde tamamladım eğitimimi. Fakülte yıllarında tabi ne istediğinizi çok iyi bilmiyorsunuz ancak benim tüm öğrencilik hayatım boyunca hangi yöne gideceğim hep belliydi. Müziğe olan bir yeteneğim vardı, el yeteneğim de çok kuvvetliydi. Ortaokulda bize elişi derslerinde bakır üzerine el işçiliği öğretirlerdi. Bakır levhalar üzerine yapılmış resimlerim vardır. Bu tarz dersler yeteneklerinizin ortaya çıkması adına oldukça önemli bana göre.  

 Tıp Fakültesi’nde okurken dâhiliyeci olmayacağımı, mutlaka bir cerrahi alan seçeceğimi biliyordum. Ablam Sabiha Özmen ile birlikte okuduk. O mimarlık eğitimi alıyordu. Onun maketlerini beraber yapardık, öyle ince işlerle uğraşmayı çok severdim. Tıp Fakültesi’nin sonunda da yeteneklerim doğrultusunda estetik cerrahiye yöneldim. Estetik algının ön plana geçtiği alan yüz plastik cerrahisiydi. Onun da iki yolu vardı. Ya plastik cerrahi ihtisası ya da kulak burun boğaz ihtisası yapacaksınız. Esas amaç beden plastiği değil yüz plastiğiydi. Bu konuda ihtisası veren dal da kulak burun boğazdı. KBB ihtisasını tamamlayıp üzerine de Avrupa Yüz Plastik Rekonstrüktif Cerrahi Board’unu aldım. Çocukluktan beri aslında ne yapacağınızı tam olarak bilemeseniz de yetenekleriniz yönlendiriyor sizi.

 İhtisasımı Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yaptım. Bir süre Kartal Devlet Hastanesinde çalıştım. Daha sonra tamamen yüz estetiğine yöneldim.

 Ailenizin etkisi oldu mu meslek seçiminizde?

Bir gencin hayatında en büyük şans, karşısında model olarak alabileceği bir büyüğünün olmasıdır. Ben çok şanslıydım. Dedem Gaziantep'in efsane doktoru Abdülkadir Göksel’di. Babam Sermet Bey de, iç hastalıkları uzmanıydı. Bana “Mutlaka doktor ol demiyorum ama tercih edersen de çok mutlu olurum’ demişti. Onun bu söylemi benim için önemliydi.

 Meslek seçiminde aileden etkileniyorsunuz, etkilenmemek mümkün değil. O mesleği en yakından ailenizden görüp öğreniyorsunuz. Zaten hayatım boyunca tıp ve sanatla iç içeydim. Her ikisini yani mesleğimle yeteneklerimi birbiriyle bağdaştırdım. Benim bir şeyler yapıp düzeltip yaptığım eseri de karşıma koyup görmem gerekiyor. İlgilendiğim dal da zaten böyle bir alan.

 Başarıya giden yolda babanızı ve dedenizi örnek aldınız. Onlardan öğrendiğiniz en büyük düsturunuz nedir?

Meslek ne olursa olsun o mesleği uygularken uyulması gereken ahlaki değer ve etik kurallar ile dürüstlük. Bunlar benim babamdan dedemden aldığım en temel özellikler. Kişi aile mesleğine atıldığında o işe daha hâkim olur. Tıpta mesleği aile büyüklerinden öğrenemezsiniz belki ama yaşamdaki duruşu öğrenirsiniz. Doktor olmak sadece bilgi gerektirmiyor doktorun toplumda bir duruşu var. O duruşu sergilemediğinizde istediğiniz kadar bilgili doktor olun doktor gibi gözükmezsiniz. Onun için aileden gelen en büyük eğitimim, o duruş.

 Mesleğinizin size en çok keyif veren bölümü nedir?

Standart bir iş yapmamak beni çok mutlu ediyor. Şu an yaptığım işin standardı yok. Hasta kapıdan girdiği an benim muayenem başlar. Vücut dili ne diyor, psikolojisi gerçekten uygun mu? Yüzünde neler var? Mesela bana en çok burun ameliyatı için hasta gelir. Ben ilk burnuna bakmam, en son burnunu görürüm. Yüzün geneline bakarım. Çenesi geride mi, alnı ne durumda, elmacık kemikleri var mı, bağ dokusu sıkı mı, morarır mı, şişer mi? gibi birçok detayla ilgilenirim.

 Hasta gelir ve ‘Siz uzmansınız, sizce nasıl bir şey yapılması lazım?’ diye sorar.  Ben de tam tersi “Siz ne istiyorsunuz” dan ziyade “Siz neden buradasınız” diye sorarım. Sizin burun şeklini tarif etmenizin benim için hiçbir önemi yok. ‘Daha mı genç görünmek istiyorsunuz, kötü bir dönemde misiniz ya da kendinizi iyi hissetmek mi istiyorsunuz, amaç nedir?’ Orada onu öğrenmek isterim. Yaptığımız iş biraz da hastanın psikolojisiyle ilgili bir iş. Hastayı daha iyi hissettirmek için yaptığımız bir ameliyat ve dolayısıyla olması gerekip gerekmediğinin kararını beraber vermemiz gerekiyor.

 Diğer yandan her hastada her burunda farklı bir ameliyat yapmanız gerekiyor. Bazen sadece burun değil beraberinde çene, alın, yanak yapmam gerekebiliyor. Derken yüzün bütünüyle uğraşmak, her defasında farklı bir iş yapmak benim mesleğimin bana göre en zevkli tarafı. Yüz plastik cerrahisi riskli bir alan. Dolayısıyla çok emek ve tecrübe gerektiren bir iş bu.

 Hasta seçimi de çok önemli. Psikolojisi uygun olmayan bir hasta seçerseniz onu mutlu etme olasılığınız da yok. Tıpkı evlilik ilişkisi gibi. Mutsuz bir karakterle yola çıktığınızda mutsuzluk kaçınılmaz. Dolayısıyla mutlu olması muhtemel bir karakterle yola çıkmamız gerekiyor ki; ikimiz de mutlu olalım. Onun için hasta seçimi en önemli basamaklardan bir tanesi.

 Ülkemizdeki sayılı yüz plastik cerrahlarından birisiniz. Başarıya giden bu yolu anlatır mısınız?

Başarı için net kriterler var. Birincisi istekli olmanız gerekiyor. Siz istemedikten sonra hiçbir şey mümkün değil. Eğer ki işinize gönül verirseniz önünüzde hiçbir güç karşı koyamaz size. Ben Gaziantep Lisesi mezunuyum. O dönem okulda kolej düzeyinde İngilizce görmedim. Ama şu anda Amerika Yüz Plastik Cerrahisi Akademisi’nde burun cerrahisi konferansı veriyorum. Yeter ki isteyin. Tabi biraz sevmekle ve yaptığınız işten zevk alabilmekle de alakalı. Bir işten zevk alırsanız o size yük olarak gelmiyor. Keyif vermeye başlıyor.

 Meslek hayatınızın olmazsa olmazları nedir?

Yaptığım işte estetik bakış açısı olmazsa olmaz. Bizi farklı kılan özellik bu çünkü biz matematiksel bir iş yapmıyoruz. Estetik algı çok çok önemli bizim meslekte.

 Bir gününüz nasıl geçiyor?

Her sabah saat 08.00’da ameliyatım vardır. En geç 07.30’da klinikte olurum. Ameliyat sonrasında rutin kontroller ve hasta görüşmelerim olur. TV programları ya da röportajlar oluyor. Yoğun kongre programlarımız ve bu kongrelere hazırlık süreçleri oluyor. Aslında gün yetmiyor diyebilirim. Cumartesi günlerini sadece hasta görüşmelerime ayırırım. Pazar günü de mutlaka ailemle vakit geçiririm.

 Gaziantep şu an sizin için ne ifade ediyor?

Gaziantep benim evim. Her ne kadar çok sık gelemesem de doğduğum, büyüdüğüm yer burası, ailem burada. Gönülden bir bağlılığım var. Dışarıdan bakan bir insan için baklava ve kebap ifade edebilir ancak benim için taşıdığı anlam çok daha farklı ve özel. Ben Gaziantepliliği İstanbul’da da sürdürüyorum. Dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayın alışkanlıklarınızdan vazgeçemiyorsunuz. Dolayısıyla Gaziantep benim için ‘evi’ ifade ediyor. Fırsat buldukça yılda bir iki kez geliyorum.

 Şu döneme baktığımızda sizin çocukluğunuzla nasıl kıyaslıyorsunuz?

Benim çocukluk günlerim çok keyifliydi. Abidenin arkasındaki sokakta geçti çocukluğum. Arı Sineması’nın ara sokağında futbol maçları yapardık. Aslına bakarsanız özünde çok büyük fark yok. Herkeste ‘Benim çocukluğum çok güzeldi’ gibi bir düşünce oluşturuyor ancak bu her kuşakta aynı hissi yaratan bir hikaye. Babam o yıllara döndüğünde çocukluğundaki bakış açısıyla ve hisleriyle hatırlıyor sonuçta. Aslında çocukluğun kendisi güzeldi, bütün olay o. Şu an bizim çocuklarımız da ileride kendi çocukluklarını en iyi çocukluk olarak hatırlayacaklar tıpkı şu an benim kendi çocukluğumu çok iyi hatırlamam gibi. O zamanki tadı bulabilmek mümkün değil. Sokakta yorulup içtiğiniz suyun tadı şu an yok. Ya da çocukken makarnanın üstüne sıktığınız ketçabın tadı ile 40 yaşında sıktığınız ketçabın tadı aynı değil.  O tat bambaşka bir tattı. Şu anki çocuklar sokakta yoruluncaya kadar koşturup kana kana su içmiyorlar tabi. Öyle de bir fark var arada. Bu da çağın gerektirdiği bir şey ve onlar da farklı şeyleri böyle hatırlayacaklar.

 Gaziantep’ten görüştüğünüz ya da bir araya geldiğiniz arkadaşlarınız var mı?

Görüştüğüm arkadaşım ne yazık ki yok. Sosyal medyadan bulduğum arkadaşlarım oldu ancak herkes farklı şehirlere, ülkelere dağılmış. İşlerimiz de sıkı görüşmelere çok izin vermiyor. Gaziantep’e geldiğimde daha çok ailemle vakit geçiriyorum.

 Gaziantep kültürünü nasıl yaşıyorsunuz? Gaziantep’ten süre gelen alışkanlıklarınız var mı?

Çevremdeki herkes Gaziantepli olduğumu bilir. Üstelik Gaziantep’ten hastalarım vardır. Kliniğe Gaziantep’ten paketler, baklavalar gelir. Fakültedeyken annemler bir aylık koli gönderirdi. O kolideki yiyecekler bir günde biterdi.  O alışkanlık hala devam ediyor. Gazianteplinin en büyük özelliği mutfağa yatkın olmasıdır. Çocukluğumuzda da öyleydi hala da öyle devam ediyor. Arkadaşlarımın bir kebap beklentisi her zaman oluyor. Ben de vakit buldukça mutfağa girmeyi ve kebap yapmayı severim.

 En sevdiğiniz Gaziantep yemeği?

Ekşili taraklık. Ablam güzel yapıyor, dün akşam yedim. 

 Kim en güzel yapar?

En güzel babam Sermet Göksel yapar. Domates tavasını da çok güzel yapardı.

 Gaziantep’e geldiğinizde nerelere uğramaktan keyif alırsınız?

Bey Mahallesi’ni ve Abide’nin oraya gitmeyi çok seviyorum. Oralar çocukluğumun geçtiği yerler ve bana çocukluğumu hatırlatıyor. Bir de Bakırcılar Çarşısı, bana turist gözüyle değil yaşayan gözüyle de her zaman keyif vermiştir. Fotoğraf makinemi alır, her geldiğimde gider fotoğraflarım oraları.

 Kaç çocuğunuz var?

İki kızım bir oğlum var. Büyük kızım Ada 18 yaşında, ortancamız küçük kızım Lara 13 yaşında ve en küçüğümüz Can da 3 yaşında.

 Aklınıza gelen bir çocukluk anınızı paylaşır mısınız bizimle?

Ortaokul yıllarımdı. Dülük Ormanı yeni fidan halindeydi ve yeni fidanların dikimi için öğrenciler seferber ediliyordu. Bir hafta sonu programında bir gece için Dülük’te kamp yapılacak, ağaç dikilecekti. Bir bahar günüydü. Gece kamp kuruldu. Çadırlara yerleşildi ardından bir gök gürültüsü bir yağmur. Çadırı paylaştığım arkadaşım uzun boyluydu. Ayağa kalkmasıyla birlikte çadır bizim kafamıza düştü. Sırılsıklam olduğumuzu hatırlıyorum. Sabah ilk annemi görmüştüm karşımda. Kampa ilk gelen anne, elinde palto ile benim annemdi.

 Uzmanlık alanlarınızdan birisi de kadınların ilgi alanı olan estetik. Oldukça bilinen, tecrübeli bir doktorsunuz ve TV programlarında da tecrübelerinizi paylaşıyorsunuz. Hasta profiliniz nedir? Gaziantep’ten hastalarınız var mı? Ya da hastalarınız arasında bilindik isimler var mı?

Hastalarım arasında ünlü isimler elbette var. Hasta profilim çok değişken ancak sanıldığı gibi sadece kadınların ilgi alanı değil. Yüzde 60’a yüzde 40 diyebilirim.

Hasta profilim sadece ülkemizle de sınırlı değil. Avrupa’da yaşayan Türkler ağırlıklı olmak üzere yurt dışından çok hastam var. Hollanda, Almanya, İngiltere, Avusturya, Avusturalya… Azerbaycan’dan da çok hastam var artık oraya ben gitmek zorunda kalıyorum çünkü buradaki programı oraya adapte etmekte zorlanıyoruz. Hasta size ameliyat olmak istiyor ama ameliyat sonrası süreç ile ilgili olarak içinde endişeler oluyor. Hastanın içini rahatlatacak şekilde tüm organizasyonu yapıp öyle kabul ediyoruz onları.

 Orada bir plastik cerrahi ekibi var, onlar hastalarla görüşmeleri yapıyorlar, fotoğraflarını gönderiyorlar. Değerlendiriyoruz, hasta seçimini birlikte yapıyoruz.  İki günlüğüne gidip ameliyatlarımı yapıp dönüyorum. Takipleri yine onlar yapıyorlar. Üstelik teknoloji o kadar gelişti ki iletişim çağındayız ve hastalar fotoğraflarını seçip anında gönderiyorlar. Bu nedenle de takipte sorun yaşamıyoruz. Bu kadar çok farklı hasta profili olunca farklı ülkelerden farklı doktorlarla iletişiminiz olması gerekiyor. Almanya, İngiltere, Hollanda gibi ülkelerde doktor arkadaşlarım var, dolayısıyla takip konusunda da hiç sıkıntı yaşamıyoruz.

 Yoğun ve stresli bir iş hayatınız var. Size keyif veren, dinlendiren kaçış noktalarınız var mı? Dinlenme anlayışınızı bizimle paylaşır mısınız?

Pazar günleri aile günümüz, o günü çocuklarıma ayırıyorum. Dersleriyle ilgileniyorum ya da bir gezi programımız olabiliyor. Eğer programım uygunsa ve hava yağışlı değilse her sabah ameliyat öncesinde sahilde 45 dakika bisiklete binerim. İş odaklı düşünüyorsunuz ama arada kendinize vakit ayırmanız gerekiyor.

 Pazar günleri de yine güne sporla başlarım. Küçük kızım gitar dersi alıyor. Onu gitar derslerine götürmek ya da onunla beraber gitar çalmak benim için büyük keyif. Kendisi bir enstrüman çalmayı çok istiyordu. Gitar ona en yakın olanı geldi çünkü baba gözünün önünde bir örnek, gitar çalıyor. Açıkçası evde bana eşlik edecek biri olması benim de işime geldi. Dolayısıyla müzik eli küçük kızıma geçti. Oğlum Can’la oyunlar oynuyoruz. O beni daha enerjik tutuyor. Büyük kızım üniversite sınavına hazırlanıyor, bu sene sınava girecek. Hukuk okumak istiyor.

 Ailenizin 3. kuşak doktorusunuz. Çocuklarınızın da bu geleneği sürdürmesini ister misiniz?

Eğer isterlerse tabi ki hayır demem. Çocuklarıma müdahale etmiyorum ama onların gerçekten istemesi gerek. Ancak hayal edince çok güzel geliyor.  Dedem Abdulkadir Göksel de babam Sermet Göksel de doktor. Büyük kızım doktor olmama kararı aldı ve hukuku seçti. Küçük kızım hala tam kararlı değil ancak ‘doktor olmak istiyorum’ diyor. Lara ya da Can doktor olursa çok mutlu olurum. 

 Meslekte bir hedefiniz var mı?

Ben mesleğimi zevk almak için yapıyorum. Yaptığım işin sonucunu ve hastalarımı mutlu görmekten zevk alıyorum. Benim hayattaki amacım ve ulaşmak istediğim şey zaten mutlu olmak. Hastalarımı mutlu etmek, başarılı olmak. Daha az sıkıntı ile daha çok keyif almak yaşamdan. Hala aynı amaçla yaşıyorum. Belki haftanın 5-6 günü değil de üç günü ameliyat yapıp kendime daha fazla zaman ayırırsam amacıma daha fazla yaklaşırım. Bundan sonraki hedefim o. Kendime daha çok vakit ayırmak.

 Mesleki hedefime ulaştım zaten. Bu sene üç tane önemli plastik cerrahi kongresine konuşmacı olarak davet edildim. Bir tanesi Amerikan Akademisi’nin en önemli toplantısı. Brezilya ve Arjantin Plastik Cerrahisi Kongreleri’ne konuşmacı olarak Türkiye’den davet edilen tek ‘Yüz Plastik Cerrahı’ benim. Dolayısıyla aslında kariyer olarak hedefime ulaştım. Benim bu toplantılara davet edilme sebebim akademik unvanım değil, işimdeki başarım.

 SEVDİĞİNİZ ŞEYLERE ZAMAN AYIRIN

Aslında işin özeti şu: Hani hep sorarlar ya ‘hayatının son bir saati olduğunu bilsen ne yapardın?’ Çok saçma bir soru bu. Son bir saatle şu anki bir saatin ne farkı var diye düşüneceksiniz. Bilmiyorsunuz ki? Hayatınız 50 dilim ve son bir dilimle ortadaki bir dilimin ne farkı var. Dolayısıyla son bir dilimde ne yapmayacaksanız ortadaki bir dilimde de yapmayın. Sevmediğiniz bir insana vakit ayırmayın. Sevmeyeceğiniz bir işi yapmayın, bulunmak istemediğiniz bir yerde bulunmayın. Ya da son dilimde ne yapmak istiyorsanız ortada onu yapın. Doğru olan mantık bence bu.

 Fotoğraf merakınız nasıl başladı?

Babam sayesinde başladı bu merakım da. Babam bütün boş vakitlerinde fotoğrafla ilgilenirdi.  İlk makinemi o vermişti, hatta markası Canon’du. Muayenehanemde küçük çaplı bir fotoğraf makinesi müzem var.  Babamın karanlık odası vardı. Ortaokul yıllarım siyah beyaz film banyosuyla, tab yaparak geçti. Babam öğretmişti. Kolej Tepe’deki evin çatı katında kendime bir karanlık oda yapmıştım, filmleri tab yapardım orada. O film banyosu malzemelerim de durur hala. Sonra dijital fotoğrafçılığa geçtik tabi. Çok da hayatımızı kolaylaştırdı.

 Neler çekmekten keyif alıyorsunuz?

Doğa fotoğrafı çekmeyi seviyorum. Portre çekmeyi pek tercih etmiyorum.  Son zamanlarda fotoğraf çekmeye biraz daha vakit ayırmaya başladım. Çarşamba günleri bir boşluk yarattım o arayı değerlendiriyorum. Pazar günleri de çekim yapıyorum ancak daha çok kongre seyahatlerimde fotoğraf çekiyorum. Fotoğraf için de özel seyahatlerim oluyor.

 Geçen sene sırf fotoğraf çekmek için Yeni Zelenda’ya gittim. Muhteşem doğa fotoğrafları çektim. Oradan Avustralya’ya geçtim, fotoğraf turumu tamamlayıp döndüm. Yine Kuzey Kutbu’nda -40 derecede buz gibi havada fotoğraf çektim.

 Hem tatil oluyor hem fotoğraf çekme tutkumu hayata geçiriyorum. Fotoğraf turlarına katılamıyorum çünkü onların tarihlerine uymakta zorluk yaşıyorum. Önümüzdeki Arjantin ve Brezilya kongre gezilerime fotoğrafla ilgili bir program hazırladım. Programı birkaç gün uzatıp çekim yapmayı planlıyorum.

 En keyif aldığınız yer neresiydi?

Yeni Zelenda bambaşka bir yer. Çok farklı bir dünyaya gitmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Güney yarım küreyi geçtiğiniz anda her şey değişiyor. Gece gökyüzüne baktığınızda bile farklı yıldızlar görüyorsunuz. Dolayısıyla kopuyorsunuz, kendinizi farklı bir gezegene gelmiş gibi hissediyorsunuz. Yeni Zelenda’yı hiç unutmam mesela, Kuzey Kutbu seyahatim de benim için özeldir.

 Yakın destinasyonlardan da Güney Fransa’yı seviyorum. Muhteşem bir yer. Yılda bir iki defa şarap testi seyahatlerimiz oluyor. Dünyanın dört bir tarafından yüz plastik cerrahlarından oluşan bir grubumuz var. Her yıl onlarla orada toplanıp mesleğimizi değerlendiriyor, şarapları tadıyoruz.

 İlk fırsatta görmek istediğiniz bir yer var mı?

Antartika’ya giderek Penguen turu yapmak istiyorum.

 Sporla aranız nasıl?

Bisiklete biniyorum. Tenis oynuyorum. Öğrenciliğim boyunca Gaziantep’te halk dansları oynadım. Deniz kaptanlığım var. Deniz şehrinde yaşıyorsanız denizle iç içe olmanız şart. Her ne kadar kara çocuğu olsam da denizi çok seviyorum. İstanbul bana çok keyif veren bir şehir.

 Müzikle de ilgilisiniz…

Müzik annem Tuncay Göksel’den aldığım bir yetenek. Annemin muhteşem bir sesi var. Müzik kulağım ondan geliyor. Yine ortaokul yıllarımda babamın da desteğiyle keman derslerine başladım. İki yıl keman çaldım. O kadar zor bir enstrüman ve o kadar çok egzersiz gerektiriyor ki devam edemedim. Hep gönlümde gitar vardı ve İstanbul’da üniversiteye başladığımda klasik gitar çalmaya başladım. Uzun bir süre klasik gitar çaldım ardından caz gitara döndüm. Hatta bir caz grubu kurduk. Fakültelerde, festivallerde konserlerimiz oluyordu. Ardından gitarın yanı sıra bir süre klarnet çaldım. Şimdi hobi olarak devam ediyor. Müzik benim vazgeçilmezim. Her akşam eve gittiğimde elime alır, çalarım. Gitar çalınca her şeyi unuturum.

 Radyo programı da sunmuşsunuz bildiğimiz kadarıyla…

Aslında bir sağlık programına konuk olarak katılmıştım. ‘Doktor bey senin ses tonun mikrofonik, bize bir sağlık programı yap’ dediler. Olur mu olmaz mı derken ‘Tamam bir şartla yaparım. Benim sağlam bir müzik arşivim var, aralarda istediğim müziği çalarım’  dedim ve başladım programa. İki yıl kadar devam etti. İki yıl sonra sağlık programını bitirdim ve akşamları caz programına geçtim.

Geceleri ‘Damdaki saksağan’ ismiyle konseptini kendi hazırladığım bir caz programı yaptım. Yaklaşık bir yıl da o sürdü. Radyo programı yapmak büyük bir sorumluluktu ve bir süre sonra vakit ayıramamaya başladım.   

( https://cemiyet.com.tr/haber/gaziantep- benim-evim-191.html ) dergisinde yapılan röportajdır 

 

Muhteşem bir dedem olmasa belki ben de ünlü bir müzisyendim

Türkiye'nin önde gelen burun cerrahisi ve estetiği uzmanlarından Abdülkadir Göksel, üniversitede birçok enstrümanı başarıyla çalabilen bir müzisyenken tıpta karar kılmış. Şimdi ünlü bir burun estetiği uzmanı olan Göksel 'Evet hekimlik müzik aşkımı yendi ama hayatımda müzik olmasa başarıyı yakalayabilir miydim, tartışılır' dedi.

15  Kasım 2015 Pazar 07:00 

Muhteşem bir dedem olmasa belki ben de ünlü bir müzisyendim

 

Başarı hikayeleri önemlidir. Okuyup izlemesi keyiflidir de. Estetik dünyasının ünlü doktorlarından müzisyen, fotoğrafçı, illüzyonist, gezgin ve koleksiyoner Abdülkadir Göksel'in hayatı da öyle!

Cumhuriyet'in ilk yetiştirdiği hekimlerden Abdülkadir Göksel, 1928'de İstanbul Tıp Fakültesi'nden diplomasını Arap harfleriyle olarak almıştı. Harf devriminin hemen öncesiydi. Bir hekim olarak memleketi Gaziantep'e gönül borcunu ödemek üzere giderken yanında röntgen cihazını da götürmüştü. 

Uzun yıllar Gaziantep’te Devlet Hastanesi’nde ve Amerikan Hastanesi’nde çalışıp başhekimlik yapan Antep'in ünlü 'Deli Doktor'u, oğlu doktor Sermet Beye ve adını taşıyan hekim torununa sadece meslek aşkını değil şimdi her biri antika olan tıbbi araçlarını bıraktı. Bir de hekim için maddiyatı değil kendisinde şifa arayan hastalara şefkatle yaklaşmanın hakikatını!

Dede Abdülkadir Göksel, kuşağının iyi yetişmiş birçok başarılı ismi gibi sert mizaçlı, otoriter ve baskın bir karaktere sahipti. Bu özelliğin, hekimliğin aile mesleği olmasında elbette payı vardır ama bir genç, müzik gibi parlak bir alanda neredeyse şöhrete kavuşacakken son anda yeniden hekimlikte karar kılıyorsa, mesleğini çok seviyor demektir.

Dede sevgisini dr.goksel.com adlı kişisel internet sitesine bölüm açarak ifade eden torun Abdülkadir Göksel, ellerindeki hünerle süren hekimliğini, evindeki odasından ameliyathaneye, sevgisini her daim sıcak tuttuğu müzisyenliğini, kendisine yaşama sevinci veren diğer birçok uğraşını, Star okurları için anlattı...

Cumhuriyet’in ilk hekimlerinden Abdülkadir Göksel, Gaziantep’de ‘Deli Doktor’ lakabıyla ünlenmiş, çok da sevilmişti.

Fotoğrafcılık baba mirası

Ailemden miras kalan bir başka uğraş da fotoğrafçılık. Babam Sermet Bey, bir iç hastalıkları uzmanıydı ama bütün boş vakitlerinde fotoğrafla ilgilenirdi. Çocukluğum onu karanlık odada film banyosu yaparken ve beğendiği fotoğrafları tab ederken seyretmekle geçti diyebilirim. İstanbul'daki mini foto safarilerine de pek çok kez katıldım. O zamanların teknolojisiyle fotoğrafçılık büyük beceri, emek ve zaman isteyen bir uğraştı. Filmlerinin banyosunu yapıp tab ederken pozlamasını ayarlamak müthiş bir heyecandı. Şimdi dijital fotoğrafçılık var ve ben de bu uğraşımda yeni teknolojik imkanlara hemen uyum sağladım. Ama artık imkanlar daha da geniş. Çektiğiniz fotoğrafları sosyal medyada paylaştığınızda beğenildiğini görmek ömre bedel.

Hastalarımın beni Instagramda @akgoksel hesabımdan yaptığım gezileri ve çektiğim fotoğrafları izlemesi de çok güzel.

Tıbbiyelinin müzik aşkı bir gün TUS'a toslar!

Bir gencin hayatında en büyük şans, karşısında model olarak alabileceği bir büyüğünün olmasıdır. Ben iki kez şanslıydım. Hekim bir ailenin üçüncü kuşak evladı olarak babam doktor Sermet Bey ve adını aldığım, Gaziantep'in efsane doktoru dedem Abdülkadir Bey, benim hayatımın deniz fenerleri olmuştur. Dedem, sert bir mizacına rağmen hep hastalarına sakladığı yufka yüreğiyle bana hep örnek oldu. Babamın da benim de hekim olmamda elbette onun başarısının etkisi vardır. Lakin bu güçlü çekime rağmen kuşağımın birçok tıbbiyeli genci gibi birçok başka şeye ilgi duydum. Bu meraklarımdan en güçlüsü müzikti.

Şimdi ben de, başarılarını gıpta ile izlediğim Ferhat Göçer gibi bir müzisyen olarak hayatımı sürdürebilirdim. Kemanla başladığım tıbbiyede klasik gitar ve elektro gitarla devam eden müzik aşkı aslında evimizdeki 45'lik plaklarla başlamıştı. Enstrümanistlik merakımı davul ve klarnete çalacak kadar abarttım. Güzel yıllardı. Ferhat Göçer, bizim gibi gündüz fakültede tıp öğrenimi görüyor akşamları konservatuarda şans dersi alıyordu. Birlikte kurduğumuz grubumuzla üniversite festivallerinde konserler verdik. Fakat birçok tıbbiyeli gibi altıncı sınıfta TUS sınavlarına hazırlıkta duvara tosladık. Müziğe vakit ayıramayınca grup dağıldı.

Meraklının son istasyonu yoktur

İlgili bir insansanız nerede duracağınız konusu tartışılır. Benim meraklı yapım illüzyonistliğe kadar götürdü beni. Böyle dedim diye hani öyle çok da profesyonel bir şey de beklemeyin. Amerika’ya yaptığım geziler sırasında oradaki ünlü illüzyon dükkanlarını ziyaret ederek malzemeler almaya ve numaralar öğrenmeye başladım. O dönemlerde illüzyonistlik aile ve arkadaş toplantılarında basit küçük gösteriler yaparak eğlenmekten ibaretti. Ama sonra ABD'den gelen bir asistan doktor, eski merakımı depreştirdi. O ülkesinde tıp okurken bir sihir dükkanında çalışmış. Bu yüzden özellikle oyun kartı manipülasyonları konusunda çok marifetliydi. Ben ona estetik burun ameliyatlarını öğretirken o da bana sihir işlerinde yardımcı oldu. Elbette bu bir hobi ama bir kez Mesut Yar’ın programına sihirbazlık hobim dolayısıyla davet edilmişliğim ve küçük bir gösteri sergilemişliğim var.

‘Geceleri radyo için  caz programı sunmak harikaydı. Ama bir hekimseniz bu lüks ne kadar sürebilirdi ki!’

Dam üstünde saksağan!..

Müzik hayatımda hep oldu, bundan sonra da olacak. Bir dönem radyoda program bile hazırladım. Ağırlıklı olarak caz çalıyordum ama çok pop bir ismi vardı: Dam Üstünde Saksağan! Bu ismin sebebi yakınlarımdır. Benim bir yandan doktorluk yapıp bir yandan da radyo programcılığına soyunmamdan sonra çevremin sürekli 'Ne alaka! Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı" deyip durmaları programımın adı için esin kaynağı olmuştu. Ancak müzik, meraktan öte bir şeydir, elzemdir. Ruhun en önemli gıdasıdır. Benim için ise yaşama nedenidir. Her insanın bir başına kalıp düşünme ve deşarj olma yöntemi vardır. Ve deşarj olma yöntemi vardır. Benimki ise gitarım. Her fırsatta gitarımla yalnız kalıp, içimdeki sesi melodiye dökerek rahatlarım. Müzikle sağlık tarih boyunca hep yan yana olmuştur. Örneğin benim ameliyathanemde müzik olmazsa olmazımdır. Hatta müziğin iyi bir sistemden dinlenilmesi gerektiğini düşündüğümden ameliyathanemde bile kendime ait bir müzik sistemim var. Ayrıca gitar ve klarnetimden hiç kopmadım ve hala çalmaya devam ediyorum.

Burun estetiğini KBB uzmanı mı plastik cerrah mı yapmalı

Bir estetik uzmanını yakalamışken KBB bölgesi rahatsızlıklarına, estetik uygulamalarına ve içinde bulunduğumuz mevsimin bünyemize yaptığı olumsuz etkilere dair neler yapabileceğimizi sormadan edemezdik.

Burnunuzun ucunda yapılacak birkaç derecelik açı değişikliği yüzünüzün ifadesini baştan sona değiştirebilir.

Burnumuzun yüzümüze uyumlu ve güzel görünümü, şayet rahat nefes alamıyorsak, çok daha geri planda kalan bir konudur.

Plastik Cerrahi ile KBB farklı ihtisas gerektirir. Plastik cerrahide bölgesel sınırlama yoktur. Ancak "Burun ameliyatlarını plastik cerrah mı yoksa KBB uzmanı mı yapmalı?" diye soracak olursanız "Kendini geliştirmiş her iki uzman da bu işi yapabilir" diyerek cevaplayabilirim.

Türkiye’de henüz Yüz Plastik Cerrahisi üst ihtisası olmadığı için bu konudaki sertifikamı InternatIonal FacIal PlastIc and ReconstructIve Surgery Board sınavını geçerek aldım. Ülkemizde de bu sertifikaya sahip ben dahil 5 doktor bulunuyor.

İlkbahar ve sonbahar özellikle alerjik yapısı olan hastalar için zorlu geçer. Kapalı alanlarda enfeksiyonlar hızla yayılır ve etkili olur. Bu yüzden anti alerjik ilaçları kullanmanın yanı sıra burnumuzu sık sık yıkayarak alerjenlerden temizlemeliyiz.

Özellikle burun içerisindeki yapışkan salgının yakalayıp tuttuğu yabancı maddelerin temizliği için sık sık tuzlu su ile burnumuzu yıkamalı, ekinezya ve ada çayı içeren bitki çaylarını bolca tüketmeliyiz.

 

(https:// ( www.star.com.tr/pazar/muhtesem-bir-dedem-olmasa-belki-ben-de-unlu-bir-muzissyendim-haber-1069736/ )  sitesinden alınmıştır 



Anahtar Kelimeler: . SERMET GÖKSEL VEFAT