Şanlıurfa Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Fethiye Kılıçaslan, sınavlara girecek olan öğrenciler için sınav kaygısıyla başa çıkmanın yollarını anlatarak önemli uyarı ve önerilerde bulundu.
Lise ve Üniversite sınavlarına hazırlanan öğrenciler için Şanlıurfa Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Fethiye Kılıçaslan, sınav kaygısı ile başa çıkmanın yollarını anlattı.
Lise ve üniversitelere giriş sınavlarına sayılı günler kaldığını ve poliklinik kapılarını en çok çalan grupları öğrenci ve ailelerin oluşturduğunu hatırlatan Dr. Öğretim Üyesi Fethiye Kılıçaslan, sınavların çocuk ve gençlerin büyük bir kısmı için stres sebebi olduğunu dile getirdi.
Dr. Kılıçaslan, “Sınavların, özellikle bireylerin gelecek fırsatlarını ve kariyer seçimlerini etkiledikleri durumlarda stres yarattığını söyleyebiliriz. Hem öğrenciler hem de aileleri için bu test ve sınavlar kaygıya yol açmaktadır. Hele ki yaklaşık 1,5 yıldır öğrenciler pandeminin zorlu koşullarında online olarak ders dinlemek zorunda kaldılar, okula gidemediler ve bu durum öğrencilerin daha çok kaygı yaşamalarına yol açmaktadır” diye konuştu.
PEKİ, NEDİR BU KAYGI?
Kaygının bazı durumlarda korunmak için gerekli olan bir duygu olduğuna dikkat çeken Dr. Öğretim Üyesi Fethiye Kılıçaslan, bir kişide normal düzeyde olan bir kaygının o kişinin işi ya da aktivitesi ile ilgili çaba göstermesinde faydalı olacağını ve kişiyi motive edeceğini kaydetti.
Dr. Kılıçaslan, “Ancak kaygı belli bir düzeyin üstüne çıkınca, şayet bireyin günlük yaşamında kayda değer bir sıkıntıya veya bozulmaya neden olunca, o zaman ruhsal bozukluk kriterlerini karşılar. Yani, kaygının azı yarar, çoğu zarardır. Bireyler; sıkıntı, kaygı, bunaltı, endişe olarak tanımlanan bu durumu, “kötü bir şey olacakmış hissi” ya da “nedensiz bir korku hali” olarak ifade ederler. Sınav kaygısını, sınav veya benzeri bir değerlendirme ortamında yaşanan, kişinin gerçek performansını ortaya koymasını engelleyen ve olası olumsuz sonuçlar veya başarısızlık ile ilgili endişelere eşlik eden zihinsel, davranışsal ve bedensel belirtilerin yaşanması durumu olarak tanımlıyoruz. Ülkemizde yapılan bir çalışmada üniversite sınavına hazırlanan her iki gençten birinin kaygı yaşadığı gösterilmiştir. Sınav kaygısı ülkemizde olduğu kadar başka ülkelerde de öğrenciler arasında önemli bir sorundur. Örneğin, İngiltere’de yapılan bir çalışmada gençlerin 16.4’ünde yüksek test kaygısı bildirilmiştir” diyerek sınav kaygısının kontrolünün önemine dikkat çekti.
Dr. Öğretim Üyesi Fethiye Kılıçaslan şöyle devam etti:
“Sınav kaygısı olan kişilerde zihinsel olarak ‘Ya yapamazsam ya kazanamazsam, bütün arkadaşlarım bu testte benden daha iyisini yapacak, eğer bu testte kötü yaparsam, arkadaşlarım, öğretmenlerim, ailem aptal olduğumu düşünecek, ben işe yaramaz biriyim’ gibi düşünceleri görmekteyiz.
Bu kişilerde bu düşüncelere eşlik eden bir takım bedensel belirtiler de bulunmaktadır. Bunlar; hızlı nefes alıp verme, nefes darlığı, boğulma hissi, göğüste ağrı ve sıkışma hissi, çarpıntı, baş dönmesi, bayılma hissi, yüzde ve kulaklarda kızarma, terleme, kaslarda gerginlik, titreme, uykuya dalmakta güçlük, kâbus görme, karın ağrısı, iştahsızlık, mide bulantısı ve kusma, sık tuvalet ihtiyacı isteği, ağız kuruluğu gibi belirtilerdir. Bu kadar yoğun zihinsel ve bedensel belirti yaşayan kişilerde kaçma ve kaçınma davranışları da kaçınılmaz olmaktadır. Sınavlara girmeme, okula ve derslere girmek istememe, tırnak yeme, dikkat problemleri, yeme ve uyku ile ilgili problemler sıklıkla karşımıza çıkan davranışsal belirtilerdendir.
Sınav kaygısını etkileyen birçok durum vardır. Kendini okula ait hisseden, arkadaş ve öğretmenleri ile iyi bir ilişki ağına sahip, bir sosyal etkinliğe zaman ayıran, daha az sınava giren, okulun rehberlik servisinden yararlanan çocuklarda daha az sınav kaygısı bildirilmiştir. Diğer yandan, beklentilere karşı sosyal çevre baskısı altında olma, ailelerin yüksek beklentileri, rekabetçi yetiştirme tarzı, ailelerin öğrencinin çabasından ziyade sadece sonuca odaklanması, sınavda zaman sorunu, sınava yeterince hazırlanamama gibi sebepler sınav kaygısının yüksek yaşanması ile ilişkili durumlardır. Ayrıca kişide özellikle dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve öğrenme güçlüğü gibi ruhsal bozuklukların varlığında da kaygı durumu artmaktadır.”
AİLELER VE ÖĞRENCİLER BU SÜREÇTE NELER YAPABİLİR?
Ailelerin bu süreçte sonuç ne olursa olsun çocuklarının yanında olmasının çok önemli olduğunu ifade eden Dr. Kılıçaslan, sınavın sonucundan ziyade bu zorlu süreçte çocuklarının gösterdikleri çabaya odaklanmalarını ve öğrencilerin bir miktar kaygı yaşamalarının normal olduğu gerçeğini kabul etmeleri gerektiğini söyledi.
Dr. Kılıçaslan ailelerin bu dönemdeki görev ve sorumluluklarını şöyle açıkladı:
“Sınava verilen anlam ne kadar yüksekse o kadar yüksek kaygı duyulur. Aileler bu durumla ilgili olarak çocuklarına ‘Bu sınav hayatta senin en önemli sınavın’ mesajını vermemeli. Diğer yandan sınava hiç önem verilmemesi de uygun olmayan bir yaklaşımdır.
- Aileler sürece gerçekçi yaklaşmalı. ‘Bu sınavda başarılı olmak senin için geleceğin için önemli, biz de senin başarılı olmanı isteriz. Ama unutma ki, her zaman için ikinci bir yol vardır. Biz bu süreçte neye ihtiyacın olursa olsun seni destekliyoruz ve yanındayız. Sen elinden geleni yap, yeter’ yaklaşımı sergilenmelidir.
- Son 1 hafta iyi dinlenmeleri ve yeterince kaliteli uyku uyumaları önemli.
-Sınava sayılı günler kala çocukların çalışma stillerini değiştirmemeleri daha olumlu sonuçlarla ilişkilidir.
-Sınava son 1-2 gün kala ders çalışmak istemeyen öğrencilere aileler baskı yapmamalı. Bu süreyi belki film izleyerek, kitap okuyarak, fazla yormayan sporlar yaparak ya da sanatsal bir uğraşla geçirmek isteyebilir öğrenci.
-Kendi kaygılarını arttıran arkadaş ve durumlardan uzak kalmaları önemlidir. Özellikle sınav günü kaygısını arttıracağını düşündüğü arkadaşlarıyla iletişime geçmemelerini öneriyoruz.
-Sınava girecekleri yer kendi okulları değilse, önceden gidip görerek sınav günü olası geç kalmaların önüne geçilebilir.
-Sınav sabahı her zaman yaptıkları gibi bir kahvaltının yapılması, farklı ve ağır gıdaların yenilmemesi ve rahat kıyafetlerin giyilmesi önemli.
-Çok yoğun zihinsel belirtileri olan öğrencilerde, kaygıyı çok yüksek sesle çalan ve kişiyi önemli düzeyde rahatsız eden, dikkatini bozan bir radyoya benzetebiliriz. Eğer radyonun sesini kısabilirsek, bulunduğumuz ortama, yaptığımız işe dikkatimizi ve enerjimizi daha iyi verebileceğiz. Bunun için de öğrencilerden zihinlerinde ‘çok yüksek sesle çalan bir radyonun sesini kıstıklarını’ hayal etmelerini istiyoruz ve bu sırada aşağıda önereceğim nefes egzersizinin uygulanması kişiyi rahatsız eden, onu yaptığı işten alıkoyan düşüncelerin azalmasında faydalı olur. Bu egzersizin sınavdan önceki günlerden başlanarak yapılması, tıpkı idmanlı bir sporcunun yaptığı müsabaka öncesi egzersizler gibi kişiyi bu konuda daha tecrübeli yapar.
-Sınavın başlarında biraz kaygı yaşamak normaldir, çocuklar en iyi bildikleri soru kısımlarından başlamalıdır. Bir soruda çok takıldıklarını fark ettikleri anda soru ile inatlaşmadan, zihinlerinde ‘Dur!’ levhasını canlandırıp o soruyu bırakmalı ve başka sorulara geçmeliler. Çünkü yapmaya çalıştıkça bir çıkmaza girer ve aslında geri dönüp baktıklarında çözebildikleri o soru yüzünden çok zaman kaybı yaşamalarına neden olabilir.
-Nefes egzersizleri hem sınav öncesi hem de sınav esnasında kişide ‘rahatla, gevşe’ sistemini aktive ederek kaygıyı azaltır. Öncelikle burnunuzdan derin bir nefes alın. Nefes alma işlemini 3-4 saniyelik bir süreye yayın. Nefesinizi 3-4 saniye kadar tutun. Ardından nefesinizi yaklaşık 8 saniyeye yayarak ağzınızdan yavaşça verin.”
Şanlıurfa Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Fethiye Kılıçaslan son olarak ise “Unutmayın! Bu sınav ne çocuğunuzun ne de sizin son sınavı olacaktır. Hayatlarında önlerine çıkacak sayısız sınavlardan sadece biridir” diyerek açıklamasını noktaladı.