Günümüz dünyasında yaşam tarzımız ve alışkanlıklarımız daha çok hastalanmamıza neden olabilecek şekilde gittikçe artan ağırlıkta bizleri tehdit etmektedir. Çevre kirliliği, radyasyon, stres, genetiği değiştirilmiş gıdalar, besinlerimizde kullanılan kimyasal gübre ve zirai ilaçlar, endüstriyel gıdalarda bulunan renklendirici, aroma (koku) verici ve raf ömrü uzatıcı kimyasallara sürekli maruz kalmaktayız. Beden sistemlerimiz bu toksin dediğimiz zehirli maddelere (oksidanlara) karşı sigortamız olan koruyucu mekanizmalarımızı çalıştırmak suretiyle bunları vücuttan atar. Ancak tüm bu sistemlerimizin toksinleri vücuttan atabilme kapasiteleri sınırlıdır.
Aldığımız toksinlerin bir kısmı boşaltım sistemlerimiz (dışkı, idrar, nefes, ter, saç, tırnak ve cilt yağlanması) sayesinde atılırken fazlası vücutta birikerek zehirlenmelere (kronik toksisite), oksidasyona, enflamasyona ve endotel hasarına neden olur. Bunlar ise neredeyse tüm hastalıklarımızın ana nedenleridir. Yani buradan çıkan temel sonuç fazlaca alınan toksinler (zehirli maddeler) hastalıklarımızın temel nedenidir.
Yaşam tarzımızda yapacağımız küçük değişiklikler ile bu zehirlenmenin etkilerini en aza indirmek mümkündür. Bu değişiklikler başlıklar altında incelemek gerekirse şunlardır:
A Her şeyden önce NİYET ve düşüncelerimiz sağlıklı yaşama, hastalıklardan uzaklaşma ve alınan toksinlerin vücuttan atılması olursa bilinçaltımız bunu gerçekleştirmek üzere bedeni yönlendirir.
B DOĞRU UYKU: Akşam saat 10.00 ila sabah 04.00 arası kesinlikle uykuda geçirilmeli, zifiri karanlık tercih edilmeli, uyunan odada elektronik alet (PC, Cep telefonu vs.) bulundurulmamalıdır.
C DOĞAL ÇEVRE: Her türlü kirlilik ve stresten uzak bol oksijen bulunan ormana yakın kırsal alanda yaşam tercih edilmelidir.
D HAREKETLİ YAŞAM: Kişi sağlıklı da olsa günlük yaşamda en az 1 saat tempolu yürüme, yüzme, kültür-fizik hareketleri, spor ya da bahçe çalışmasından en az birini uygulamalıdır.
E POZİTİF DÜŞÜNCE: Empati yapabilmeyi, hoşgörülü olmayı, affediciliği geliştirerek, kendi kusurlarımızı azaltmayı hedefleyen bir düşünce sistemine sahip olmalıyız.
F POZİTİF ENERJİ: Biyoenerjimizi ve auramızı içeren enerjik yapımız sürekli neşe, huzur, mutluluk modunda olmalıdır. Bunun için sabah olumlamaları etkilidir.
G DOĞAL BESLENME: Mümkünse bahçemizde ilaçsız gübresiz sebze meyve üreterek daha doğal gıdalar tüketmeli, endüstriyel ürünlerden kaçınmalıyız.
Doğal beslenmenin yanı sıra her şeye rağmen engelleyemediğimiz ve yeterince vücuttan atamadığımız zehirler (toksinler, oksidanlar-serbest radikaller) için antioksidan beslenmeyi hayatımızın bir parçası ve alışkanlık haline getirmek; Hastalıkların oluşmasını engellemek, mevcut hastalıkların olumsuz etkilerini azaltmak ve sürdürülebilir sağlıklı yaşam için çok önemli bir etkendir. Antioksidan beslenmenin önemli ayrıntılarını maddeler halinde sıralıyorum:
1 Azı karar, çoğu zarar cinsinden her türlü besini az miktarda tüketmek,
2 Her ne gıda tüketiyorsak toksin içeriğine bakmadan keyifle ve lezzet alarak tüketmek,
3 Kabuklu kuruyemişleri çiğ olarak günlük 2-3 ceviz, 10-15 fındık veya badem, küçük bir avuç Antep fıstığı veya yerfıstığını dönüşümlü olarak haftada 2-3 kez tüketebiliriz,
4 Günlük öğün sayısını 2’ye düşürmek, iki öğün arasını 8-10 saatten fazla tutmak,
5 Öğünlerde olabildiğince az çeşit tüketmek,
6 Öğün aralarında siyah çay (günde 3-5 bardak), kahve (haftada birkaç kez, günlük en fazla 1 fincan) ve kekik, adaçayı, dağçayı, biberiye karabaş otu vs. bitki çaylarını günlük 1 bardak-fincan dönüşümlü olarak her gün farklı bir çeşit şeklinde tüketmek. Bir tür çayı haftada 1 kez tüketmek,
7 Bol su tüketmek (Günlük 2-2,5 lt.). Yemeklerden bir saat öncesinden 2 saat sonrasına kadar geçen sürelerde su tüketilmemelidir,
8 Canlı su tüketmek: Suyumuzu 1-2 dal nane veya maydanoz, birkaç dilim salatalık, acur, elma ya da havuç ile hazırlayıp bunu 24 saat içinde tüketmek. Biterse ya da 24 saati geçerse yenisi hazırlanarak kullanılır,
9 Alkali su tüketmek; Bir bardak suya 1 yemek kaşığı doğal ev sirkesi ya da ılık suya birkaç damla limon suyu damlatılarak bunlardan günlük birer bardak içmek,
10 Unlu mamüller, şekerli gıdaları azaltarak, yağlı beslenmeyi tercih etmek. Soğuk sıkım zeytinyağını pişirilmeden salatalar içinde veya ekmeğe banarak tüketmek, pişirmeden katkısız köy tereyağı kullanmak,
11 Ekmek olarak tüketmek üzere atalık tohum buğdaydan elde edilen unları kullanmak, ekmekleri evde ekşi maya hamur kullanarak hazırlamak. (Siyez, Karakılçık, Kavulca, Davaz, Cumhuriyet vs.)
12 Şekerli ve unlu mamuller kullanılırken glisemik indeksi-insülin direncini azaltacak etkiye sahip kabuklu çiğ kuruyemişlerle birlikte yemek,
13 Her ne yiyor isek iyice çiğnemek,
14 Sebzelerimizi olabildiğince çiğ tüketmek. Pişirilmesi gerekirse de kısık ısıda pişirmek,
15 Öğünler için yeteri kadar yemek hazırlamak, ürünleri bekletmek yerine taze olarak tüketmek,
16 Her gün en az bir öğün, fermente gıda tüketerek probiyotik özelliği güçlü besinlerle beslenmek, (Yoğurt, kefir, şalgam, turşu)
17 Her gün en az bir öğün sofrada antioksidan özelliği güçlü yeşil otlar tüketmek, (maydanoz, tere, dereotu, roka vs. yenilebilir otlar)
18 Sürekli aynı besinleri tüketmek yerine olabildiğince farklı gıda türleri tüketmek,
19 Maden suyu hariç gazlı içekleri tüketmemek,
20 Abur cuburdan olabildiğince kaçınmak, nadir olarak alınabilir,
21 Stresten olabildiğince uzaklaşmak, kaçınılmaz stres için ise stresle baş edebilme yöntemleri uygulamak,
22 Paketli endüstriyel gıdalar yerine atalık tohumdan üretilen, ilaçsız ve kimyasal gübresiz ürünleri tercih etmek gibi seçenekleri hayatımız katmakla yeni toksin alınması en aza indirildiği gibi vücutta önceden biriken toksinler de zamanla bedenden uzaklaştırılarak bünyenin toksin, zehir, kronik toksisite yükü azaltılır. Bu azalma ile 2. Beynimiz basraklarımızın florası (mikrobiyatası) dengeye gelir. Dengedeki barsak gıdaların doğru cins ve miktarlarda emilimi ile ihtiyaç olan gıdaları bedene alır. Bu durum vücut sistemlerimizin doğru çalışmasını arttırarak fabrika ayarlarımıza dönmemize yardımcı olur. Yeni oluşabilecek hastalıkların önüne geçildiği gibi yeni hastalık oluşum mekanizmaları (endotel hasarı, enflamasyon, oksidatif stress) da engellenmiş olur.
Bu kuralların hepsini uygulayabilmek elbette çok kolay olmayacaktır ancak, zararın neresinden dönersen kardır babından ne kadarını uygulayabilirsek o kadar fayda elde ederiz.
Soru görüş ve önerileriniz için drvisioner@gmail.com e posta adresinden ulaşarak daha detaylı bilgi talep edebilir, yazıda daha fazla ayrıntıya yer verilemediği için bunlarla ilgili bilgi isteyebilirsiniz.
Yeni ve sağlıklı bir hayata merhaba deyin. Sağlıklı yaşayın, sağlıcakla kalın.
Dr. Recep TANRIÖVER