Son yıllarda internetten kendine teşhis koyup “Bende şu belirtiler var, internetten okudumum, şu hastalık olabilirmiş, şu filmi istiyorum, şu tahlili istiyorum“ diyen, kendi tedavisini düzenleyen, hastalara alıştık. Üstelik onları ikna
“Ne şikayetiniz var?” diye sordum karşımdaki yirmili yaşlardaki genç erkek hastaya.
“Aslında pek bir şikayetim yok, bir iki tahlil yaptırıp ilaç yazdırmaya geldim” dedi.
Son yıllarda internetten kendine teşhis koyup “Bende şu belirtiler var, internetten okudumum, şu hastalık olabilirmiş, şu filmi istiyorum, şu tahlili istiyorum“ diyen, kendi tedavisini düzenleyen, hastalara alıştık. Üstelik onları ikna etme çalışmaları da hiç bir işe yaramıyor. Ne derseniz deyin, o konu üzerinde ne kadar uzman olursanız olun onları ikna edemiyorsunuz.
İstedikleri yapılmadığında, başta hasta hakları birimi olmak üzere Sağlık Müdürlüğü, Bakanlık, BİMER, CİMER, DİMER ve TİMER gibi bilumum yerlere şikayet ediyorlar. Buralardan gelen “Şu tarihe kadar savunmanızı yapın” diyen sarı zarflarla uğraşmak ömür törpüsü.
Gereksiz tetkik ve tahlil yaptırıp devletimi zarara uğratmamaya çabalayan bir kaç idealist doktor, ya kalp krizi geçiriyor ya da kanser oluyor.
Sonuç?
Sonuçta bir sürü gereksiz tahlil, tetkik, film yapılıyor!
Türk Radyoloji Derneği Başkanı Prof.Dr. Tamer Kaya; “MR tetkiklerinde, bin kişiye düşen 133 tetkik sayısıyla dünyada ilk sırada yer almaktayız. BT tetkiklerinde ise bin kişiye düşen 161 tetkik sayısıyla dünya sekizincisi durumundayız" demiş.
Kan, idrar, röntgen ve diğer tahlilleri saymıyorum bile.
“Hangi tahlilleri istiyorsun?” diye sordum.
A’dan Z’ye, şikayetleri ile alakalı, alakasız bir sürü şey saydı.
Yapabileceklerimizi yaptık, el mecbur.
Bir kaç saat sonra sonuçlar için tekrar karşımdaydı.
Elbette sonuçlar temizdi.
Ama yine de”Şu nasıl çıkmış, peki bu?” diye sordu.
“O normal, diğeri de” dedikçe “Hımm, peki” diye kafasını salladı. Sonra “Hepsi iyi çıktı demek” dedi.
“Evet” dedim.
“İlaç yazmayacak mısınız?” diye sordu.
“Herhangi bir hastalık çıkmadı” dedim.
“Aynı hastalığı geçiren bir arkadaşım vardı. Bir ilaç almış, çok iyi gelmiş” dedi.
“Hangi ilaç? Adı ne?” dedim.
“Nurettin” dedi.
“Nasıl?” dedim şaşırarak. “Arkadaşın adını sormadım. İlacın adını sordum” dedim.
“İlacın adı nurettin” dedi.
“Nurettin diye bir ilaç yok” dedim.
“Var. Arkadaşım alıyor. Bu beldeki, böbrekteki tüm ağrıları geçiriyormuş” dedi.
“Nurettin mi İlacın adı?” diye bir daha sordum.
“Evet” dedi.
Bugüne kadar böyle bir ilaç duymamıştım. Bir kocakarı ilacı olabilir miydi?
“Hap mı bu yoksa merhem mi?” dedim.
“Hap” dedi.
“Nörontin olmasın?” dedim.
“Hah ondan!” derken gözleri parladı.
“O ilacı yazamam ben” deyip nörologa gönderdim. O istediğini kısmen almanın keyfiyle odadan çıkarken, ben sonraki hasta numarasına bastım.
Dr Deniz Arslan