AİLE YILINDA’’ İNSAN ODAKLI HAK TEMELLİ SOSYAL HİZMET İÇİN MÜCADELEMİZİ BÜYÜTÜYORUZ!

AİLE YILINDA’’ İNSAN ODAKLI HAK TEMELLİ SOSYAL HİZMET İÇİN MÜCADELEMİZİ BÜYÜTÜYORUZ!

SES Gaziantep şube eş başkanı Yılmaz Sucu “ Kamusal bir hizmet olarak sunulması gereken sosyal hizmetler,herkesin ayrımsız şekilde, ücretsiz, eşit, nitelikli ve anadilinde hizmete ulaşmasının sağlanması için politika üretilmeli

 

‘’AİLE YILINDA’’ İNSAN ODAKLI HAK TEMELLİ SOSYAL HİZMET İÇİN

MÜCADELEMİZİ BÜYÜTÜYORUZ!

 SES Gaziantep şube eş başkanı Yılmaz Sucu “  Kamusal bir hizmet olarak sunulması gereken sosyal hizmetler, ihtiyaç duyan herkesin ayrımsız şekilde, ücretsiz, eşit, nitelikli ve anadilinde hizmete ulaşmasının sağlanması için politikalar üretilmelidir. Politikalar siyasi ihtiyaçları değil, ihtiyacı göz önünde bulundurularak yürütülmektedir.

Oysa sosyal hizmetler alanı bir yandan sürdürülen politikalarla giderek piyasaya açılır duruma getirilmekte, kamusal hizmet olarak kamu tarafından verilmesi gereken sosyal hizmetler özelleştirilip, özel kurumlara devredilmekte; bir yandan ise imzalanan protokollerle kamu bünyesindeki hizmetler de denetimsiz ve sınırsız bir şekilde kamu dışında birtakım dernek ve cemaatlere terk edilmektedir.

Politika belirleme ve idareciler uzun yıllardır sosyal hizmet alanının prensiplerini bilmeyen, mesleki yeterliliği olmayan, sosyal hizmet alanından gelmeyen, liyakatin zaten olmadığı yöneticiler eliyle yürütülmektedir. Temel insan hakkı kapsamında devletin asli görevi olma yaklaşımından uzaklaşılıp siyasal iktidarın kendini güçlendirecek bir araç olarak görülmesi, toplumun sosyal yapısına zarar verdiği gibi, sosyal hizmet emekçilerinin mesleki çalışmalarına olumsuz etki etmekte, personel rejimi ve ücret rejiminde de hak kayıplarına neden olmaktadır. Kamu personel rejiminde yaşanan değişimlere ek olarak devletin sosyal hizmetlerde yaratmış olduğu yozlaşma biz sosyal hizmetler emekçilerinin çalışma alanlarında insan haklarına aykırı çalışma düzenleri ile karşı karşıya bırakmıştır.

Sosyal yardımlar ülkemizde sosyal hizmetlerde önemli bir yer tutmaktadır. Sosyal hizmetlerin neredeyse yardımlara indirgendiği bir ortamda sosyal yardımlar yoksulluğun siyasal destek sağlamak amacıyla kullanıldığı, yardım alanları bağımlı hale getiren bir uygulamaya dönüşmüş durumdadır. Sosyal hizmet, bir hak olmaktan çıkartılmış, “yardım” ve “lütuf” haline getirilmiştir. Ekonomik krizle birlikte sosyal yardımlar ayrı bir sorun alanı olarak durmakta, sosyal yardımlar çeşitli gerekçelerle kesilmek istenmektedir. “Sosyal yardım-istihdam ilişkisi” sağlanacağı iddiası ile ve reklamı ile hazırlanan yönetmelik ise yeni bir emek sömürüsü alanı açacak, sosyal yardımlara muhtaç durumda bırakılanların en ucuz, en güvencesiz işgücü olarak çalıştırılmaya mahkûm bırakılacağı bir uygulamaya zemin oluşturmaktadır.

Sosyal Hizmet Gününde, sosyal hizmet emekçileri de biriken sorunlarla karşılamaktadır. Sendikamız tarafından daha önceden yapılan anket çalışmasında açıkça işaret ettiği gibi sosyal hizmet emekçileri personel eksikliği ile az çalışan ile çok fazla iş yaparak, uzun sürelerle çalışarak, güvencesiz biçimde ve farklı istihdam biçimleri altında çalıştırılarak, yetersiz ücretlerle, yaygın biçimde şiddete uğrayarak, mobbing problemi altında, yemek ve yol sorununun dahi çözülmediği bir ortamda, yetersiz ekonomik sosyal haklarla, mesleki anlamda ihtiyaçları karşılanmadan ve çalışma koşulları giderek kötüleşerek çalışmaktadırlar.

 

2025 yılını ‘’Aile Yılı’’ ilan eden bakanlık genç nüfusun arttırılması için bütünlüklü, her yaşı ve hak sahibini gören bir politika üretmektense, üreme odaklı bir politikayı tercih etmiştir. Boşanmaların artmasını, evlilik yaşının yükselmesini var olan sosyoekonomik hak kayıpları ya da tercihler üzerinden yorumlamak yerine aile bütünlüğünün korunamamasını LGBTİ+ ‘ları hedef göstererek nefret dili ile dinci gerici muhafazakâr söylemleri yükselterek çözmeye çalışmaktadır.

Toplumun çoğunluğunu oluşturdukları için panik halde nüfusu gençleştirme çabalarına girerken yaşlı bakımına dair birkaç veriyi paylaşalım.

 

Çocukların başta şiddet olmak üzere her türlü korunması önemli bir sorun olarak devam etmektedir. Oysa bugün çocuklar açısından karşı karşıya olduğumuz tablo, ihtiyaç duyulan koruma ortamını sağlamaktan çok uzakta olduğumuz bir tablodur. Çocukların korunmasından birinci derecede sorumlu olan bakanlık “çocuk algısı”nı, muhafazakârlığa, dine, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı ve ailenin çocuğun ihtiyaçlarından önemli olduğu düşüncesine yönelik faktörler belirlemekte, çocuğun gelişimsel ihtiyaç ve gereksinimleriyle bir “birey” olduğu göz ardı edilmektedir. Bu nedenle 18 yaş altı tüm bireylerin çocuk olduğu evrensel ilkesinin hatırlanarak, tüm politikaları “çocuğun insan hakları” doğrultusunda geliştirilmelidir. Bakanlık bir an önce Lanzarote Sözleşmesi ve 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununun gereği olan koruma ve önleme hizmetlerini, çocuğun haklarını ve üstün yararını önceleyen, hükümet politikalarından arındırılmış, risk analizlerini belirleyen ve erken uyarı sistemini önceliklendiren bir şekilde, somut, kapsamlı, hızlı ve etkin müdahaleye olanak sağlayan yazılı hale getirilmiş, kamuoyunun ve özellikle çocuk alanında çalışan kurumların görüşlerinin de dikkate alındığı bir “ülke çocuk politikası” oluşturmalıdır.

 

Yine kadın erkek eşitliğinin sağlanması, kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik alanda karşılaştıkları ayrımcılığı gidermek, kadına yönelik şiddetin önlenmesinden ve şiddete maruz kalan kadınların her düzeyde korunması sosyal hizmetlerin önemli alanlarından biridir.

 

2024 yılında 394 kadın cinayeti ve 258 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiştir. Bu sayı 2010 yılından bu yana ulaşılan en yüksek sayıdır. Kadınların %57'si kendi evlerinde öldürüldü. %71’i ise aile içerisinde; yani eşleri, babaları, boşandıkları ya da boşanmaya çalıştıkları erkekler tarafından öldürüldü. 2024'te 19 kız çocuğu babaları tarafından, bunlardan 9'u ise anneleriyle birlikte öldürüldü.

İktidarın ve Bakanlığın politikalarının toplamı kadını “birey” olmakta çıkarıp aile içine hapsedilmesine hizmet etmektedir. Bakanlık tarafından: kadının sadece aile içinde eş, anne olarak değerli olduğu bakış açısından vazgeçilmeli; kadın birey olarak kabul edilmeli; cinsiyet eşitliği temel alınmalı; engelli, yaşlı ve çocuk bakımı konusunda devlet kendi sorumluluğunu yerine getirmeli, temel olarak kadını bakım ve hizmet “görevlerinden” kurtaran, kadını güçlendirecek politikalar oluşturulmalı; kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, şüpheli kadın ölümlerini münferit olaylar gibi lanse etmek yerine ilk imzacısı olmakla övündüğü daha sonra çekildiği İstanbul Sözleşmesi tekrar ve etkin olarak uygulanmasını sağlamalı, 6284 sayılı yasanın uygulamadaki sorunları çözülmelidir.

Engelli bireylerin sağlıklı konutlarda aileleriyle yaşamalarını sağlayacak politikalar geliştirilmelidir. Bir engelli birey adına yakınına ödenen evde bakım ücreti 10.125,56 TL’dir. Devlet özeli süspanse etmek yerine kamusal olarak bu hizmeti vermelidir. Bu hizmet kamusal olarak verilinceye kadar evde bakım için ödenen kişi başı ücret özele verilen miktar ile eşitlenmelidir.

Mülteciler ve göçmenlere ilişkin politikalar da oldukça sorunludur. Suriye’den gelen göçmenlere yönelik verilen hizmetlerde ırkçı, dinsel, ideolojik yaklaşımlar bulunmakta, bu hizmetler ayrıca iç ve dış siyasete malzeme olarak kullanılmaktadır. Bu anlayış halk içerisinde çatışmalar yaratmakta ve Suriyelilere sunulan hizmetlerle ilgili yanlış bilgilerin yarattığı etkiler sonucunda ötekileştirme ve ayrımcılık yaygınlaşmaktadır. Bakanlık, Suriye’den göç eden çocukların ihtiyaçlarını karşılamak yerine bu görevini protokollerle İHH başta olmak üzere birçok sivil yapılara ve sınırsız olarak devretmiştir.

Ülkemizde mevcut sosyal hizmet uygulamalarının yetersizliği; artan işsizlik ve enflasyon, kentleşme, göç ve eğitim politikaları, çocuk, yaşlı, engelli, kadın refahı, göçmen politikaları, ekolojik dengesizlik gibi alanlardaki sorunlara neden çözüm üretilemediğini açıklamaktadır.

Sosyal Hizmetlerdeki Sorunlar Çığ Gibi Büyüyor!

Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığının merkez teşkilatı ile taşra teşkilatları arasında kopukluk giderek artmaktadır. Özellikle idarecilerin belirlenmesinde hangi liyakat unsurlarının göz önüne alındığı nesnel olarak kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Alana uzak, sosyal hizmet bakış açısına sahip olmayan tamamen siyasi kaygılarla ataması yapılan idareciler, sosyal hizmet alanını her geçen gün daha da sorun yumağı haline getirmektedir.

Biz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası olarak Sosyal Hizmet Günü vesilesi ile sosyal hizmetler alanının ve çalışanların sorunlarının çözülmesini talep ediyoruz. Sosyal hizmete ihtiyaç duyanlar için ayrımsız, kamusal, eşit, anadilinde hizmet sunulması için; sosyal hizmet emekçilerinin güvenceli, insanca yaşayacak bir ücrete ve insana yakışır çalışma koşullarına ve haklara ulaşması için mücadele etmeye devam edeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.

Gaziantep SES Şubesi Yönetim Kurulu