14 Mart'ın Emekli tüm hekimlerine....
Hekimlik Andının kimi versiyonlarında “Meslektaşlarım Kardeşlerimdir” ibaresi geçer. Hakikatte de bu durum böyledir. Hekimler, ölüm ırmağında, denize uzanan son yolculuğa çıkmış hüzünlü ruhlara cesurca eşlik eder, onların en karanlık yüzlerini görüp, en derin sırlarını bilir, ürpertici anaforlardan geçip, yüksek çağlayanlardan düşer, yine de refakat ettikleri hastalarını terk etmezler. Bilirler ki, insan ruhu, Hürmüz ve Ahriman’ın arasındaki çetin savaşın en büyük ve en kirli meydanıdır. Ve yine bilirler ki, tüm faniler çamura bulanmış olan o yaşam arenasının ortasında, ilahi olanı içinde barındırır ve yücelere açılan kapıları yüreklerinin en derin katmanlarında saklarlar. Zifir gibi gecelerin sabahını ıstırap çeken canlarla birlikte karşılarlar. Öyle çok acıya, öyle çok mutluluğa, öyle çok bitişe ve başlangıca şahit olurlar ki, nispeten kısa sayılacak bir sürenin sonunda zamanın ve yaşamın ötesine erişen derin bir sezgiselliğe vakıf olurlar. Daha eğitimlerinin ilk anlarından başlayan zahmetli bir tırmanıştır bu. Sanatlarında uzun yılları devirdikçe, batıni fakat aynı zamanda apaçık bir kardeşliğin temsilcisi olarak ve birbirlerinin omuzlarından destek alarak, birbirlerine dayanıp, sığınarak tekamül zirvesine uzanan patikalarda yoldaş olur, yarenlik ederler. Hekimler gerçek manada kardeştirler.
Fakat Anadolu coğrafyasının hekimleri, diğer diyarlardaki emsallerinden daha çok kardeştirler. Bunun tek nedeni Anadolu’nun, kadim kültürleri içinde birleştiren devasa bir medeniyetler potası oluşu değildir. Son kurtuluş şavaşında Hekimlerin mücadeleyi ve uyanışı birlikte örgütleyişleri, geçmişten gelen birikimleri geleceğe taşımadaki gayretleri ve fikirde, eylemde bir oluşlarıdır. Rasyonel olanı gelenekle birleştiren vefakar tutumlarıdır. Bu durum Hipokrat’tan beri böyledir. Siz bakmayın bazı sığ görüşlerin Hipokrat’ı Yunan kabul edişine. İstanköy ne jeolojik ne de etnik olarak Yunana aittir. İstanköy Muğla'nın parçasıdır, dolayısıyla İstanköylü Hipokrat da özbeöz Anadoluludur. Tıpkı, Dioskorides’in Adanalı, Galenin Bergamalı oluşu gibi.
Özbekistanlı İbni Sina ne kadar bizdense, Ebu Bekir er-Razi nasıl bizimse, antikitenin Mısır ve Mezopotamyadan beslenmiş olan Tıp Alimleri de o kadar bizden ve bizimdir. Kadim köklerimizden gelen birikimle, dünyanın en verimli sentezlerinin vuku bulduğu bu muhteşem füzyon coğrafyasında yaşamış, büyümüş ve eğitim görmüş oluşumuz nedeniyledir ki, Türk Hekimleri olarak gittiğimiz her ülkede başarılı olup meslektaşlarımız arasında seçkin bir konuma ulaşabilmekteyiz.
Gönül ister ki, yeni nesiller istikballerini başka ülkelerin topraklarında aramasın. Hekimler tekrar tevazu ve bilgelik taçlarını vakur biçimde taşısın.
Tıp bayramımız kutlu olsun.