İNSANLIĞIN ONUR MÜCADELESİ -1
İnsanlık, tarihi boyunca çeşitli dönemlerde depremler, seller, pandemiler v.b. afetler yaşamıştır. Yine bu afetlerde insanlık, özellikle hastalıklar ile mücadele etmiş zaman zamanda binler hatta milyonlar ile ifade edilen toplu ölümler meydana gelmiştir. Bazı afetlerde bölgelerin coğrafik yapısı, ekonomik yapısı hatta insan popülâsyonu bile değişmiştir. Yine bu tür pandemiler de ülkelerin güvenlik problemleri dahi ortaya çıkmıştır. Mesela M.S. 165-180 yılları arasında Roma İmparatorluğu askerleri doğu seferinden dönerken Antoninus vebasını getirmiş, iki imparatorunu ve nüfusunun yüzde 30’unu kaybetmiştir. Bizans dış saldırılara açık hale gelmiştir. Yine 1346 - 1353 yılları arasında meydana gelen Kara Veba salgınında 75 ila 200 milyon arasında insanın öldüğü ve Avrupa nüfusunun yüzde 30-60 oranında kaybettiği kayıtlara geçmiştir. Yakın döneme bakacak olursak; İspanyol gribini göreceğiz. 20. Yüzyılın başlarında 1. Dünya savaşı sonrası askerler arasında ortaya çıktığı sanılan ve askerlerin terhis olup evlerine dönerken de gittikleri yerlere bulaştırdıkları H1N1 influenza virüsü. Bu pandemide ismini virüse veren İspanya ile beraber Fransa, Almanya, İtalya gibi Avrupa ülkeleri de etkilenmiştir. 50 milyondan fazla kişinin hayatını kaybettiği düşünülmektedir.
Kısaca şunu söyleyebiliriz; insanlık tarihinde küçük büyük afetler yaşanmıştır. Gelecekte de yaşamaya devam edecektir. Bu afetlerin isimleri ve şekilleri değişebilir. Tıpkı 2019 yılının son günlerinde Çin’li yetkililer tarafından dünyaya duyurulan CORONA VİRÜS gibi. Kısa süre içerisinde Çin’in Wuhan kentinden tüm dünyaya yayıldı. Milyonlarca insana bulaştı ve 2,5 milyondan fazla insanın ölümüne sebep oldu. Ne yazık ki, Hala bulaş ve ölümler devam etmekte.
Bir yandan bilim insanları bu hastalığın tedavisi ve aşısı için çalışmaya devam ederken, bir yandan da zihinlerde ürkütücü olan senaryo dolaşmakta ve bu afetlerde insanoğlunun parmağının olması gibi bir komplo teorisi beyinlerimizi içten içe kemirmektedir. Yine başka komplolara göre de ileri ki yıllar da daha ağır bilançoların olacağı pandemilerden bahsedilmesi de cabası. Bir aşının üretilmesi için gerekli zamandan çok kısa bir zaman diliminde Covid-19 virüsüne karşı ilk olarak iki Türk bilim insanının sahibi olduğu BioNTech firması ile ortağı Pfizer tarafından aşı üretildiği açıklandı. Bu haber tüm dünyaya derin bir ohh çektirirken, öte yandan bu kadar kısa sürede aşının bulunması kafalardaki soru işaretlerini arttırdı. Ardından Rusya’dan sputnik V aşısının haberi geldi. Çin’in Sinovac aşısı, ABD merkezli Moderna aşısı, Oxford Üniversitesi'nin aşısı derken peşpeşe aşı haberleri gelmeye başlandı. An itibari ile 9 ayrı firmanın ürettiği aşı şuan piyasada ve uygulanmaya devam etmekte. Türkiye’de bu yarışta olduğunu ve 2021 Mayıs sonuna doğru aşının piyasaya sürüleceğini Sağlık bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamaları ile öğrenmiş olduk.
İlk başlarda test ile çip takılacağını düşünenler daha sonra aşı ile çipleneceklerini düşünmeye başladılar. Aşının güvenirliliği ve faz çalışmaları için fazla vakit olmadığında dolayı uygulanmaya hemen geçilmesi ise kafalarda soru işaretlerini arttırmaya devam etti. Fransa’da ilk hafta sadece 516 kişinin aşılanması hem eleştiri konusu olurken hem de güven sorunu olduğunu kanıtlar nitelikte idi. Öte yandan İsrail nüfusunun yarısından fazlasını aşılarken, virüsün ortaya ilk çıktığı Çin’den hiçbir verinin gelmeyişi de başka bir muamma konusuoldu.
Aşı firmaları bir yandan onay almak için birbirleri ile yarışırken bir yandan da araştırma ve geliştirme sürecinin çok kısaldığını gerekçe göstererek Avrupa Birliği’nden ileride doğabilecek tazminatlar ve hukuki sorumluluklardan muafiyet istediler. Ve bu muafiyeti aldılar. Bu da kafalardaki soru işaretlerine bir tane daha ekledi.
Bir yandan bu tür kaygılar varken diğer yandan aşıya ulaşmakta sıkıntı çeken hatta ulaşması neredeyse imkânsız olan ülkelerin durumu ortaya çıktı. Çünkü aşılar üretilip piyasaya sunuldu ve bu sürecin bir maliyeti vardı. Aslına bakarsanız bu maliyetleri bir kenara bırakalım; kapitalist düşüncenin hâkimiyeti vardı. Olayın tam da bam teli burası. Ülkeler pandemi mücadelesinde çeşitli kısıtlamalara kapanmalara giderken; İnsanlar işlerini kaybediyor, hastalanıyor ve hatta ölmeye devam ediyorlar. Bu pandemi İNSANLIĞIN ONUR MÜCADELESİDİR. Yazımızın ikinci bölümünde bu Onur Mücadelesine değineceğiz.
İNSANLIĞIN ONUR MÜCADELESİ -2
Yazımızın birinci bölümünde pandemilerden, komplolardan ve aşının bulunma sürecinden bahsettik. Bu bölümde ise aşının bulunması ile ortaya çıkan kaostan ve kör savaştan bahsedeceğiz. İnsanlığın oturup şapkasını önüne koyması gereken bir noktadayız. Amaç; pandemi ile mücadele edip insanlığı bu beladan kurtarmak mı? Yoksa kapitalist düşüncenin acımasızlığını ortaya koymak mı? İnsanlığın buna karar vermesi gerekiyor.
Evet, aşı kısıtlı sayıda ve sürede üretildi, evet kısa sürede üretilmesi için hiçbir masraftan kaçınılmadı. (BioNTech oluşturduğu materyalleri zaman kaybı yaşamamak için ABD’li ortağı olan Pfizera özel uçaklarla gönderdiğini açıklamıştı) Ortaya inanılmaz bir efor ve maliyet konulduğu şüphe götürmez bir gerçek.
Buluşu yapılan bir ürün ya da sistemin bütün hakları patent sahibine aittir. Patent, buluş sahibinin, buluş konusu ürünü 3. kişilerin belirli bir süre üretme, kullanma, satma veya ithal etmesini engelleme hakkı olan belgedir. Bu belge ile üretim ve satış kısıtlanacaktır. Toplum sağlığını direk etkileyen bu olayda patent kurallarının geçerli olması ne kadar insani bir yaklaşımdır.
Çocuk felci aşısını 1952 yılında bulan Jonas Edward Salk'a neden patent almadığı sorulduğunda “bu aşının patenti insanlığa ait, güneşi patentleyebilir misiniz?" diyerek tarihe geçmiştir. Patent alsaydı 7 milyar dolar kazanacağı öngörülen bu bilim insanı adeta, bu günün kapitalist düzenine ders vermiştir. Profesör Salk parayı değil, insanları kurtarmayı seçmiştir. Aşıyı bulan şirketler bu bencilliği yaptıkları sürece belki kasalarına para akışı olacaktır ama pandemilerde bitmeyecektir. Bu şirketlerin üretim haklarını ve bilgilerini tüm dünya ile paylaşmalı ve pandemiyi bitirmeye yönelik gerçek adımlar atmalıdır. Aksi takdirde zengin ülkeler vatandaşlarını aşılayabilir fakat aşılama yapamayan yoksul ülkelerde çıkacak yeni varyantlar ile yine kendileri de karşı karşıya kalacaklardır. İlk olarak İngiltere’de çıkan mutasyonlu virüsün bir uyarı olduğunu unutmamamız gerekir. Bu mutasyonların artması ileride tahmin edemeyeceğimiz ağır sonuçların ortaya çıkacağı pandemiler ile karşı karşıya kalabiliriz.
Zengin ülkelerin, Uluslararası kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin oturup ciddi bir karar alması gerekir. Herkes imkânına göre elini taşın altına koymalı ve insanlık için bir adım atılmalıdır. Yeterli aşı üretilip ihtiyacı olan ülkelere ulaştırılmalı ve gerekirse uygulamasına destek verilmelidir. Aksi halde ben kurtuldum diğer ülkeler beni ilgilendirmez yaklaşımı ve bencilliği dönüp dolaşıp kendi ayaklarına dolanacaktır. Bu çıkmazı cılız da olsa bazı bilim adamları, siyasetçi ve entellektüller dile getirmeye başladı. Özellikle aşıyı ilk bulan Türk asıllı Alman BioNTech firmasının ortaklarından Uğur Şahin ve Özlem Türeci’ye büyük sorumluluk düşmektedir. Son olarak Henüz aşılamaya başlamayan 72 civarında ülke olduğu rapor ediliyor.
Son olarak şunu söyleyebiliriz; bu ne ilk pandemi ne de son pandemidir. Bu amansız mücadelede kurumlar ve şahıslar tarihe geçecektir. Ya tarihe “insanlığın yüz karası” olarak geçecek yada tarihe altın harfler ile geçeceklerdir. Yine bu mücadeleyi ne kapitalizm ne sosyalizm kazanacaktır. Kazanacak olan İNSANİZİMDİR.
Mehmet SEÇİLMİŞ / Sağlık Memuru / Sağlık hukuku yüksek lisans