6 Kasım 2021 tarihinde 8,58 TL ile rekor kıran dolar, hemen ertesinde ekonomi yönetiminin değişmesiyle düşme sürecine girmişti. Özellikle yabancılar yeni yönetimin verdiği sözlere güvenerek Türkiye’ye döviz sokmaya başlamışlardı.
Türkiye’ye giren döviz miktarı (sıcak para) 3 ay gibi bir sürede 20 milyar doları bulmuştu.
Bu kadar kısa sürede bu kadar yüksek miktarın girmesi döviz kurlarında beklenenin de üzerinde düşüşlere yol açmıştı. Dolar Şubatın üçüncü haftasında 6,90’ın bile altına inmişti.
Ancak geçen hafta başında Merkez Bankası’nın para piyasasını daha da sıkılaştırmak üzere mevduattaki zorunlu karşılık oranlarını artırma kararının, bir kez daha “Merkez Bankası faiz artırmamak için yan yollara sapıyor” şeklinde algılanması, rezerv tartışmaları ve eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın kabineye dönebileceğine dair iddialar, TL’deki değer kayıplarını artırmış, dolar 7,25 seviyelerini görmüş ve günü 7,15 TL seviyelerinden kapatmıştı.
Bunlar kendi içimizde dolara hareket getiren nedenler idi.
Bu içteki nedenlerin etkisinin akabinde bir de Dış Dünya’dan gelen etkilerin TL üzerinde sert hareketlere neden olduğunu görüyoruz.
ABD’de 26 Şubat Perşembe günü 10 yıllık tahvil faizlerinde sert bir yükseliş yaşanmış ve faizler yüzde 1,60’ı aşmıştır.
ABD 10 yıllık tahvil faizlerindeki ani ve sert yükseliş (sene başında 0,90’larda olan faiz Perşembe günü aniden 1,40’lardan 1,60’lara yükseldi) ABD’de ve bütün Dünya’da para piyasalarında bir deprem etkisi yarattı. Özellikle Türkiye dâhil Gelişmekte Olan Ülkelerin para birimleri dolara karşı ciddi değer kayıpları yaşadı. Dolar Cuma günü 7,47 TL’yi gördü ve haftayı 7,44 TL seviyesinden kapattı.
ABD 10 YILLIK TAHVİLLERİNİN ÖNEMİ
Uluslar arası finans piyasaları bakımından ABD Hazinesi tarafından çıkarılan tahvil ve bono gibi borçlanma kağıtlarının geri ödenmeme riski yoktur (Dünya’nın en büyük ekonomisinin bastığı dolar bütün dünyanın kabul ettiği bir paradır. ABD dolar basar bu kağıtların bedelini öder).
Bu nedenle ABD Hazinesinin çıkardığı bono ve tahviller tüm dünyada güvenli, düşük riskli ve likit varlıklar olarak kabul edilmektedir. 2021 Ocak ayı itibarıyla ABD bono ve tahvillerinin toplam büyüklüğü 21 trilyon doları bulmuştur.
25-26 Şubat günleri ABD 10 yıllık tahvil faizlerinde ani yükselişler yaşanmıştır.
Peki 10 yıllık tahvil faizlerindeki bu ani yükseliş neden ortaya çıkmıştır ve nasıl bütün Dünya’da beklentilerin bozulmasına sebep olmuştur?
Son zamanlarda pandemiden erken çıkan Çin’de emtialara olan talebin artması (petrol, bakır, demir-çelik vs.) dünyada emtia fiyatlarında hızlı bir yükselmeye yol açıyordu. ABD’nin aşı temininde sipariş miktarında ulaşılan seviyeler ve aşılamada hızlı bir sürece girilmesi de pandemiden erken çıkılacağı ümitlerinin yeşermesine neden olmuştu. Diğer taraftan ekonomide de beklenenden daha hızlı bir toparlanma görülüyordu. İşsizlik ödeneğine başvuranların sayısı beklentilerin altında kalıyordu. Son olarak ekonomik toparlanmayı daha da hızlandırmak maksadıyla ABD hükümeti tarafından devreye sokulması plânlanan 1,9 trilyon dolar tutarındaki paket Temsilciler Meclisinden geçerek Senatoya gönderildi.
Bütün bu gelişmeler ABD’de enflasyon bekleyişlerinde önemli artışlara neden oldu.
Ekonomideki toparlanmanın beklenenden hızlı gerçekleşerek ani bir enflasyon tehlikesi doğuracağı, FED’in de bu sene içerisinde varlık alımlarına son vererek politika faizini artırmak zorunda kalacağı endişeleri gittikçe kuvvetlenmeye başladı.
ENFLASYON BEKLEYİŞLERİNDEKİ ARTIŞ TAHVİL FAİZLERİNİ NASIL YÜKSELTTİ?
Bunu anlayabilmek için tahvil fiyatı ile tahvil faizi arasındaki ilişkiyi bilmek gerekir.
Bir tahvilin fiyatı ile faizi ters yönlü hareket eder. Örneğin insanlar ellerindeki tahvili satmak istediklerinde, tahvil arzındaki artış nedeni ile, tahvilin fiyatı düşer, aynı anda faizi yükselir (ya da tersine-vice versa). Yani tahvil fiyatı ile faizi arasında ters yönlü ilişki vardır.
Pandemi sürecinin başından itibaren piyasaya sürülen tahvillerin faizi çok düşük seviyedeydi. Bu tahviller sadece ABD vatandaşlarının portföylerinde bulunmuyordu. Dünyada en güvenilir varlıklar oldukları için diğer ülkeler tarafından da satın alınıyorlardı.
Şimdi enflasyonda hızlı bir hareket olacağını düşünen ABD’li yatırımcılar ve diğer ülkeler, özellikle Perşembe günü Hazine Bakanlığının tahvil borçlanmasına bu güne kadar ihraç rakamına nazaran en düşük talebin gelmesi sonrasında, ellerindeki düşük faizli 10 yıllık tahvilleri satarak, ileride enflasyon yükseldiğinde devletin çıkaracağı yüksek faizli tahvilleri almak üzere harekete geçtiler. Bunun neticesinde Cuma günü 10 yıllık tahvil fiyatları düşerken faizleri de bir anda yüzde 1,60 seviyesini aştı.
Yapılan akademik çalışmalarda ABD 10 yıllık tahvil faizinin yüzde 1,70’i aşması durumunda ABD ve diğer ülkelerin bu yükselişten ciddi şekilde etkileneceğini göstermektedir.
Gösterge niteliğindeki 10 yıllık tahvil faizleri yükselmeye devam ederse bu durum Türkiye dâhil gelişmekte olan ülkelere döviz girişlerini yavaşlatacak, hatta tersine bile çevirebilecektir.
Bu nedenle Perşembe ve Cuma günü ABD borsası dâhil, bütün ülkelerin borsaları düşmüştür. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin para birimleri dolara karşı ciddi değer kayıpları yaşamıştır.
Türk Lirası Gelişmekte Olan Ülkelerin paraları içinde dolara karşı en yüksek değer kaybı ( 6) yaşayan para birimi olmuştur.
Eğer enflasyon gerçekten beklenildiği gibi hızla yükselerek ABD ekonomisinde ciddi bir risk konumuna gelirse, FED’in her ay 120 milyar dolarlık tahvil alımlarını sona erdirerek bu senenin sonunda faiz artırımına başlaması olasılık dahilindedir.
Ancak FED Başkanı Powell Çarşamba ve Perşembe günleri üst üste yaptığı açıklamalarla bu olasılığın şimdilik çok küçük olduğunu vurgulamıştır.
Powell’ın açıklamalarında üstüne basa basa ifade ettiği nokta; “kısa vadede enflasyonda hızlı bir artış beklenmediği, pandemi nedeniyle ortaya çıkan ilave 10 milyonluk işsizliğin ortadan kaldırılmadan FED’in parasal genişlemeden (varlık alımlarından) vazgeçmeyeceği, faiz artırımlarına başlamayacağı” vurgusudur.
Powell’ın bu açıklamaları piyasalar için bir sözlü yönlendirme (forward guidance-ileriye dönük beklentileri sözel olarak etkileme) niteliğindedir.
Piyasalar bir miktar sakinleşseler bile (ABD 10 yıllık tahvil faizi Powel’ın konuşmaları sonrası yüzde 1,40’lara inmiştir) henüz tam ikna olmuş görünmemektedir.
BUNDAN SONRA NELER OLABİLİR?
Powel’ın açıklamaları insanları ikna ederek enflasyon bekleyişlerini azaltamaz, tahvil satışlarını durduramaz ise, ABD 10 yıllık tahvil faiz oranları artmaya devam edebilir.
Tahvil faizlerindeki artışın sürmesi ise ABD’deki ekonomik toparlanmayı yavaşlatacaktır.
Eğer 10 yıllık tahvil faizleri beklenenden hızlı artmaya devam ederse FED’in bu durumda yapması muhtemel hareket tarzlarından birisi Getiri Eğrisi Kontrolü (Yield Curve Control) olabilir.
Bu hareket tarzı FED’in enflasyon bekleyişlerini kırmak için faiz artırımına gitmeyip ekonomideki toparlanmayı sekteye uğratmadan yapabileceği son hareket tarzı olacaktır.
Getiri Eğrisi Kontrolünde; FED piyasadan 10 yıllık tahvil alarak, tahvilin fiyatını yükseltirken, faizini de belli seviyede sabitlemeye çalışıp, yükselmesini engellemek isteyecektir.
Getiri Eğrisi Kontrolünü ekonomide ilk uygulayan ülke 1942 yılında 2. Dünya Savaşı esnasında ABD olmuştur. Günümüzde ise Japonya ve Avustralya bu enstrümanı kullanmaktadır. Japonya ekonomisini durgunluktan çıkarabilmek için uzun vadeli tahvil faizlerini sıfır seviyesinde tutmak için kullanmaktadır.
Avustralya ise bu gün ABD’nin yaşadığı soruna benzer bir durum yaşamaktadır. Uzun vadeli tahvillerin faizlerinin belli bir seviyeyi aşmasını önlemek üzere, söz konusu tahvillerin alımına yönelmektedir.
Getiri Eğrisi Kontrolünde parasal genişlemeden daha az bir para yaratılarak faizler kontrol edilmeye çalışılır. Bu anlamda piyasaya çıkacak olan para miktarı daha az olacaktır. Ancak halk ve elinde tahvil bulunduranlar Merkez Bankasının başarılı olacağına inanmazlarsa Getiri Eğrisi Kontrolü faizlerin yükselmesini önlemede bir fayda sağlayamayabilir.
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Türkiye’ye sıcak para girişleri Ocak ortasından beri yavaşlamıştır.
Merkez Bankası brüt rezervlerinde az da olsa bir artış olmuştur. Ancak Net Rezervler hala eksidir.
Halk dövizde aşağı harekete rağmen döviz mevduatlarını bozdurmaya pek niyetli görünmemektedir. Bu anlamda hükümete güven duyulmamaktadır.
Hükümet ekonomi ve hukuk alanlarında reform paketlerine son şeklini vererek bu hafta ve önümüzdeki hafta açıklayacağını duyurmuştur. Ancak bu paketlerin beklentileri ne kadar karşılayacağı şüphelidir.
Ekonomi hâlâ oldukça kırılgan durumdadır. Pandemiyle savaş konusunda aşılamada istenen hıza ulaşılamamakta, bu nedenle ekonomide normalleşme faaliyetleri çok yavaş ilerlemektedir.
ABD ile S400’ler konusu ekonomi açısından bir tehdit olarak gündeme gelmeye yakındır.
Enflasyon baz etkisiyle yükselmektedir. TÜFE Mart ve Nisan aylarında artarak yüzde 16’lar seviyesine ulaşacaktır. Mayıstan itibaren düşmesi beklenmektedir.
Döviz kurlarında 25-26 Şubat Perşembe ve Cuma günleri ABD 10 yıllık tahvil faizlerindeki yükseliş nedeniyle yaşananlar kurların her an bir patlama yapabileceğini göstermiştir.
Bütün bu riskleri dikkate aldığımızda 18 Mart tarihindeki toplantıda Merkez Bankasının politika faizini 50-100 baz puan artırmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.