Kral kaybetmedi,
önce düştü, sonra çözüldü, en sonunda insanlaştı…
Ve insanlaşan herkes gibi sessizce geçti bu dünyadan.
Final bölümünün güçlü yanı, klasik "kötü cezalandırılır" anlatısı olmaması.
Daha insani bir şey söylüyor:
"Kaybetmek, bazen gerçekten başlamak demektir."
Kenan'ın finalde yaşadığı çöküş tam bir yıkım değil;
egosunun çözüldüğü ilk an.
Yıllarca bastırdığı yalnızlık ve pişmanlık sonunda kabul edilebilir hâle geliyor. Bu yüzden final, sert ama çok insani.
Fadi'nin yüzündeki dinginlik ise bir tür "yeniden doğuş":
kendisini değersiz hissettiren bir ilişki döngüsünden çıkıp kendi hayatına yürüyebilmenin sessiz gururu.
Güç maskesiyle saklanan çocuk
Kenan'ın en belirgin tarafı, gücü bir zırh olarak kullanması.
Sevilmek yerine hayranlık toplamaya çalışması,
Yakınlık kurmak yerine üstünlük kurması,
Suçlulukla yüzleşmek yerine kontrol alanları yaratması…
Bunların hepsi, travmanın klasik savunma repertuarı. Dizinin güzelliği, onu yalnızca "kötü adam" olarak değil, içindeki o küçük çocuğun yarasıyla yaşayan biri olarak göstermesi.
Dizinin en önemli kırılma noktasını Fadi temsil ediyor:
Güç bazen sessizce, sabırla, kararlılıkla gelir.
Onun dönüşümü "intikam"dan değil, kendini sonunda önemsemekten doğuyor.
Bir kadının kendini yeniden kurma hikâyesi.
Handan
dışarıdan özgüvenli gibi görünse de, aslında en kırılgan karakterlerden biri.
Dizinin söylediği şey şu:
İnsan, kaybettiğini sandığı sevgiyi başka yüzlerde ararken kendini daha çok kaybeder.
Hayat bir noktada kapıyı çalar:
Kaçtığın duyguları yüzüne vurur,
Sakladığın yaraları görünür yapar,
Kendinle yüzleşmekten başka seçenek bırakmaz.
Bu yüzden dizi, psikolojik gerçekliği yüksek bir anlatı sunuyor:
İnsan ancak dibe vurduğunda değil, dibe vurduğunu kabul ettiğinde değişmeye başlar.
O son sahnedeki dans göndermesi, Ferzan Özpetek sinemasının o büyülü ritmini taşıyordu. Dizinin genel tonundan farklı olarak, finale bir ruhsal arınma ve teslimiyet hissi eklemişti. Ve bunu da Sezen Aksu'nun o kalbe dokunan, Kutlaması'yla yaptı.
O son sahnede de tıpkı Özpetek'in "serseri Mayınlar'ındaki o saf 'anın kalbine çekilme" duygusu vardı.
Karakter, bütün çöküşün ardından bir an için dünyanın gürültüsünü susturuyor ve kendiyle baş başa kalıyordu.
Dans…
Bir yaraya ağıt değil, bir yorgunluğa müsamahaydı.
Özpetek filmlerinde karakterler çoğu zaman bir anda kendi içine çöker ve dış dünya yavaşlar.
Dans, yemek, bir bakış, bir dokunuş — hepsi bir tür sessiz ibadet gibi sunulur.
Son sahnedeki dans da aynı şey:
Bir eğlence değil, bir arınma ritüeli.
Özpetek'te karakterler yıkılır ama çirkinleşmez.
Hatta o kırılmanın içinde bir güzellik vardır.
Finaldeki dans da tam bunu yaptı:
Bir insanın dağılmasını "dramatik çöküş" değil, estetik bir teslimiyet olarak resimledi.
Evet… Kenan son dansıyla çocukluğunu koluna taktı ve yürüdü.
Gücün ardına sakladığı yaralarını bıraktı, içindeki o yalnız çocuğu ilk kez kucakladı.
Ve böylece, hayatla değil kendisiyle barışarak sahneden çekildi.
Nefis bir senaryo, müthiş bir film ve büyük oyunculuk.
@Asuman Figen Tümer.