Doğum koçu skandalı! Doğumda acı ölüm!

Doğum koçu skandalı! Doğumda acı ölüm!

Ankara'da doğum sancısı tutan bir anne, evde doğum koçu tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan doğum sırasında bebeğinin makat geliş nedeniyle doğum kanalında kalması sonucu bebeğini kaybetti. Doğum sırasında bebek hayatını kayb

Ankara’da 41 haftalık hamile olan Ö.G.’nin evde doğum sancıları başladı. Evde ismi öğrenilemeyen ‘doğum koçu’ tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan doğum sırasında bebeğin başı önde olması gerekirken, ayaklarının önden geldiği görüldü.

 

BEBEK DOĞUM KANALINDA KALDI

Ters doğum nedeniyle 112 Acil Çağrı Merkezi’nden yardım istendi. Ö.G., eve gelen sağlık ekipleri tarafından ambulansla Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi’ne kaldırıldı. Yapılan incelemede, bebeğin makat geliş nedeniyle doğum kanalında kaldığı tespit edildi.

 

OKSİJENSİZ KALIP YAŞAMINI YİTİRDİ

Ö.G. ameliyata alınırken, doğum sırasında bebeğin uzun süre oksijensiz kalması nedeniyle hayatını kaybettiği belirlendi.

 

Evde doğum sırasında bebeğin önce bacaklarının hareket ettiği; ancak daha sonra morarmaya başladığı ve 112 Acil Çağrı Merkezi’ne haber verildiği öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

 

Öğretim üyesi Dr. Filiz Okumuş’a evde doğumla ilgili görüşlerini sorduk ; Evde doğum bir tercih meselesi derken çoğu zaman yanlış anlaşılıyor. Evde doğum tercih hakkı tanınan ülkelerde ev doğumu için belirli şartlar konulmuştur ve bu ülkelerde dahi kadınların çok azının ev doğumuna uygun olduğunu görüyoruz. Buna ilaveten evde doğum dediğimiz konu sadece bebeğin ev şartlarında gelmesi değil, kadının sancı dönemini bir seviyeye kadar evde geçirmesi de kastediliyor. Çünkü bazı durumlarda hastane ortamı doğumun ilerlemesini sağlayan doğal oksitosin salgısını sekteye uğratabiliyor. Türkiye’de ise durum farklı. Yapılan çalışmalar kadınların hastanede nazik olmayan yaklaşımlara maruz kaldığını ve doğumlara çok fazla müdahale edildiğini gösteriyor. İlk doğumlarda epizyotomi 100 oranında ve sezaryen oranı hala yüksek seviyelerde seyrediyor. Yine hiç kimseye epizyotomi yapılmasın ya da kimse sezaryen olmasın demiyoruz. Kadınlar rutin olarak sürekli elektronik fetal monitorizasyon ve suni sancılarla yatağa bağımlı bir şekilde bekletiliyor. Hareket özgürlüğü tanınmıyor ve su içmesine dahi müsaade edilmiyor. Yine kimseye bunlar yapılmasın da demiyoruz. Gerekli olduğunda bunlar hayat kurtarıcı yaklaşımlar ancak bir çok hastanede bunlar rutin hale gelmiş durumda.Hal böyle olunca kadınlar doğum korkusu yaşıyor. Pandemi ile birlikte buna bir de bulaş korkusu eklendi. Her gebe bir ebenin desteği ile tüm gebelik dönemini geçirse ve doğumunu da bu ebenin desteği ve gözetiminde yapsa bu kadar rutin uygulamalara gerek kalmayacak ve evde doğum yapmak isteyen bir çok gebe buna gerek bile duymayacak. Yine evde doğuma da karşı değiliz ancak bunun gibi daha haberlere konu olmayan belki bir çok kadın evde doğuma uygun olmadığı halde bunu deniyor olabilir. Ebelerin görev, yetki ve sorumlulukları arasında yer alan 15-49 yaş kadın izlemi, günümüzde birinci basamakta ebeler tarafından yapılamıyor. Ebeler, aile sağlığı çalışanı adı altında bir çok görevleri yerine getirmesi beklendiği için kendi uzmanlık alanlarına yoğunlaşamıyorlar. İşte “aile ebeliği gelsin” “her gebeye iki ebe” dememizin sebebi budur. Hastanede doğum esnasında da aynı durum söz konusu. Bir ebenin hem hastane prosedürleri hem de gebeyle ilgilenmesi gebeyi ve doğum sürecini olumsuz etkiler. Çünkü klinik çalışma çoğu zaman streslidir ve sağlık ekibi komplikasyonlu bir çok vakaya da müdahale etmek zorunda kalır. Farklı bir ebe kadının gebeliğinin başından lohusalığın sonuna kadar ona bire bir destek olmalıdır. Gebeliği boyunca kadına destek olan doğum başladığında gerektiğinde sırtını sıvazlayan, koridorda yürümesine yardımcı olan nazik bir şekilde muayenelerini yapan ve gebenin mahremiyetini koruyan bir ebeden bahsediyoruz. Aynı ebe doğumdan sonra gebenin bebek bakımına ve emzirmesine de yardımcı olabilir. Kadınlar sistemden kaçıp kendi çözümlerini üretmek yerine bunları sağlık sisteminden talep etmelidir. Yine de son yıllarda farkındalık büyük oranda arttı ancak her ailenin bu hizmetlere ulaşması günümüzde mümkün değil. Ülkemizde normal doğumlar gerçekten normal mi düşünmemiz lazım. Aslında başka bir doğum mümkün yeter ki arayalım, isteyelim, talep edelim. Bunun çözümü sistemden kaçarak adına doğum koçu denilen insanlara güvenip ebeleri, kadın doğum hekimlerini yok sayarak erkenden hastaneye götürülmesi gereken bir vakada göz göre göre geç kalmak ve olumsuz sonuçlanmasına neden olmak olmamalı. Kadınlar öncelikle tercihleri belirlemeli ve bu tercihleri belirlemek için mutlaka bu alanda uzmanlaşmış bir ebeden danışmanlık ve eğitim almalıdır. Tercihlerini belirledikten sonra hastaneye iletmekten çekinmemelidir. Annelerin doğumda tıbbi müdahalenin yanında saygıya, sabırlı bir bekleyişe bebeklerin ise doğar doğmaz annenin sıcak göğsüne, nefesine ve kalp atışlarına ihtiyacı vardır. Bu da ancak ebelik sisteminin güçlendirilmesi ile mümkündür.(Doç. Dr. Filiz Okumuş)

 

 

Sağlık Bakanlığı tarafından 01 Ekim 2021 tarihinde yayınlanan "Doula ve Doğum Koçluğu Sertifikaları Hakkında" duyuruda şu ifadelere yer verilmişti:

Sağlık alanında Bakanlığımızca tescil edilecek sertifikalar ile bu sertifikaların verildiği eğitim programlarına ilişkin usul ve esaslar 04/02/2014 tarihli ve 28903 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sağlık Bakanlığı Sertifikalı Eğitim Yönetmeliğine göre yürütülmektedir. Bu Yönetmelik ile belirlenen hükümler dışında verilen sertifikalı eğitimler mevzuat açısından uygun olmadığı gibi katılım sağlayanların da mağdur olmasına neden olmaktadır.

Son zamanlarda “Doula ve Doğum Koçluğu Sertifikalı Eğitim Programı” adı altında sertifikalı eğitimler düzenlendiği konusunda şikayetler alınmaktadır. Bakanlığımızca onaylanmış böyle bir sertifikalı eğitim bulunmamaktadır.

Bakanlık tarafından yapılan yazılı açıklamada "Lütfen bu şekilde düzenlenen eğitimlere itibar etmeyiniz." ifadeleri kullanıldı.