Acilen Tıbbi Malpraktis Davaları Tüketici Mahkemelerinden Alınmalıdır.

Acilen Tıbbi Malpraktis Davaları Tüketici Mahkemelerinden Alınmalıdır.

Hekimlere Karşı Açılan Tazminat Davaları Sonucu Oluşan Tıbbi Malpraktis Stress Sendromu ve Çözüm Önerileri. Acilen Tıbbi Malpraktis Davaları Tüketici Mahkemelerinden Alınmalıdır.

Son yıllarda hekimin meslek yaşantısı boyunca en az bir kez malpraktis iddiası nedeniyle dava edildiği bildirilmektedir. Sıklıkla atıf yapılan, Harvard araştırmacılarının sonuçlarına göre; 65 yaşına kadar olan hekimlerin aile hekimliği gibi düşük riskli branşlarda çalışanlarında 75, cerrahi gibi yüksek riskli alanlarda ise 99 oranında haklarında malpraktis davası açılmaktadır (1). Adeta bazı branş hekimleri için ruhsal, fiziksel ve ekonomik açıdan olumsuz etkileriyle en az 3-7 yıl sürecek hukuki süreç garantisi verilmektedir.

 

Medikal Malpraktis Stres Sendromu detayları nelerdir? Dava sonucunun olumlu ya da olumsuz neticelenmesine bakılmaksızın; yargı süreci ile ilişkilendirilen stres ile ilgili bir kavram olmasına rağmen kişi bu dönemde hem ailesine hem çevresine hem de iş arkadaşlarına karşı daha ilgisiz ve devamlı aklında bu sorun yer etmekte arada unuttuğunu düşündüğünde, birden onu hatırlatan en ufak bir olayda bile tekrar üzüntüsü başlamaktadır. Bazıları bunu depresyon tablosu şeklinde geçirmekte ve bazen de profesyonel destek ihtiyacı olmaktadır.

 

Bu durumu hem mevcut haliyle hem de yasal düzenlemeler yaparak yeni bir bakış açısıyla olmak üzere iki açıdan inceleyeceğim. İlkinde konu dava açılması olduğuna göre mevcut tabloda bu riski azaltmak için neler yapılmalıdır?. Bunun cevabını bulabilmek için hekimlere neden dava açılır bu konuda incelemeler yapmak gerekir. Bundan çok fazla değil 15-20 yıl öncesinde hekimlere açılan dava sayılarını günümüzdeki yıllarda açılan dava sayıları ile kıyasladığımızda çok belirgin farklar olduğu görülecektir. Bunun sebeplerine baktığımızda özellikle eskiye göre hekimin toplumdaki statüsel değeri giderek azalmakta ve hekimler daha çok dava edilmektedirler. Hekimin hatasını toprak örter anlayışı artık yerini davalara bırakmıştır. Sosyal medyanın ve diğer iletişim araçlarının yayılması ile insanların tıbbi konularda bilgi seviyeleri giderek artmakta ve kişiler kıyas yapabilmekte ve bunun sonucu da dava açabilmektedir. Yine basında tıbbi hata davalarının çok talep görmesi basının bu konuları abartmasına ve davaların artmasına sebep olmuştur. Özellikle astronomik rakamlarda dava miktarları ayrıca dava edenleri cezbetmiş ve bu da davaları artırmıştır.

 

Tüketici Mahkemleri Kanununda yapılan değişiklikle 28/05/2014 tarihinden itibaren tıbbi hata davalarının asliye hukuk mahkemelerinden alınarak tüketici mahkemelerine alınması ile dava için yatırılması gereken avans miktarları çok azalmış bu da davaları açmayı oldukça kolaylaştırmıştır.

 

Ülkemizde onlarca özel hekim yetiştiren tıp fakültelerinin kurulması, yurt dışında eğitim alan hekimlerin çoğunun yetiştiği yerlerin niteliksiz olması,  burada yetişen hekimlerin bilgi ve beceri seviyelerinin düşük olmasına sebep olmuş, buradan yetişen yeni tecrübesiz hekimlerde tıbbi malpraktis oranları daha fazla görülmektedir.

 

Bunların tamamı açılan davalarda yaklaşık 30 gibi bir pay oluştururken, 70 sebebin ne olduğu konusunda şunlar söylenebilir. Bu sebeplerin başında aile ile iyi iletişim kurmamak hatta tedavi esnasında hasta ailesi ile tartışmak en fazla dava açılma sebeplerinin başında gelmektedir. Bunu izleyen diğer en önemli faktör ise “baltanın sapı ağaçtan olur” atasözünü doğrularcasına hekimlerin hatalarını ya da hata olmamasına rağmen hata yapıldığını söyleyenler yine hekimlerin kendi meslektaşlarıdır. Bunlardan da anlaşılabileceği gibi hastayı tedavi esnasında hoş tutmak bilgilendirmek onunla tartışmamak dava açılmasını azaltma da en önemli faktör olarak yer almaktadır. Hekimler ya da diğer sağlık grubu meslek sahipleri de bu gibi durumda insiyatifi diğer sağlık meslek mensubu lehine kullandığında bu da davaların açılmasının önüne geçecektir.

 

Bu tablonun yaşanmasında en önemli payı olan devlet ise bu olayları sadece sessizce izlemekte ve herhangi bir çaba sarf etmemektedir. Oy kaygısı nedeniyle bu durumu sessizce takip eden devlet kendinden kaynaklanan iş yükünün fazlalığı nedeniyle hekim hatalarının artmasından dolayı herhangi bir çözüme gitmemiş hatta popülist politikalar ile bir hekime (Bir Hematoloğa bile )110-150 arasında hasta bakmasına ses çıkartmamıştır. Bundan kaynaklanan hekime şiddet olaylarında bile kendisine düşeni yapmamıştır.

 

Hekimler bu durumda savunmaya geçmiş ve Defansif Tıp Anlayışı adını verdiğimiz br durum ortaya çıkmış hekim bu durumun faturasını yine vatandaşa kesmiştir. Basit bir baş ağrısında bile kendini korumak amaçlı Bilgisayarlı Beyin Tomografisi, Manyetik Rezonans gibi pahalı işlemlere başvurmuş, gereksiz konsültasyonlar istemiş, gereksiz başşta antibiyotikler olmak üzere fazla ilaçlar yazmış, doğumda risk ile karşılaşmamak için sezaryen endikasyonunu daha kolay vermiş ve bu da bebeklerin yeni doğan yoğun bakımlarda daha fazla yatmasına ve ek maliyetler getirmesine sebep olmuştur.

 

SONUÇ VE ÇÖZUM

 

Mevcut durumda sıkıntıyı azaltmak için öncelikle iğneyi kendimize batırmamız gerekiyor. İki sihirli kelime olan değer vermek ve bilgilendirmek bu işin en önemli ayağı. Hasta ve hasta yakınları ile mümkün olduğu kadar tartışmamak bu işin başında gelmektedir. Burada yapılması gerekeni bir cümle ile açıklamak mümkündür” Sen hekim olarak yapmak istediğini yap ama hastanın duymak istemediğini söyleme”. Bunun dışında hekimler kendisine gelen hastalarda diğer meslektaşını eleştirici bir yaklaşım sergilemeden onun karşı karşıya kaldığı durumu objektif ve hatta inisiyatifi diğer meslektaşını koruyarak yapmalıdır.

 

Diğer durumda da yasa koyucu bazı hukuki düzenlemeler ve özellikle Sigorta Şirketleri ile işbirliği yaparak bu duruma kalıcı çözüm bulabilir. Bunların başında Türk Ceza Kanunundaki suçlar açısından görevleri ile ilgili durumlarda kasten yapılmadıkça ceza yargısı açısından yargılanmamalarını sağlayıcı maddeler konulmalıdır. Anayasa mahkemesinin 2018 yılında verdiği tavsiye niteliği taşıyan bir kararda hekimler ile ilgili tıbbi hatalarında öncelikle tazminat davasının açılması ceza davasından uzak durulması önerildi. Her ne kadar oy birliği ile alınmamış olsa da bu karardan sonra bir düzenleme yapılarak öncelikle milletvekillerinin yasama sürecindeki görevleri ile ilgili dokunulmazlığının olmasına benzer şekilde bir düzenleme ile ceza davası açılması önlenebilir. Burada tabiki kasten olmayan ve çok ağır kusur olmayan durumlar için önerilmektedir.

 

Hekimleri daha fazla sıkıntıya sokan ve tüm ömrü boyunca kazandığını yapmış olduğu tek bir hata ile kaybetme durumu ile karşı karşıya olan durum tazminat davalarıdır. Her ne kadar 2010 yılında çıkartılan Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Mali Sorumluluk Sigortası varsa da bu yetersiz kalmış ve tazminatları karşılayacak değerlerde yapılamamıştır. Hekimin branşının risk grubuna göre 200.000 TL ile 800.000 TL arasında tazminat ödeyen sigorta şirketleri son yıllarda bu kolda zarar etmekte hatta bazı şirketler hekimleri sigorta etmek dahi istememektedirler. Hazinenin bu konuda sigorta şirketleri ile iş birliği yaparak yeni bir sigorta şirketini ya da fonu kurması burada ödenecek tazminat tavan miktarını 4-5 kat artırarak 2.000 000 TL-5.000 000Tl arasında yapması ve burada oluşan riski SGK, Sağlık Bakanlığı, Hazine ve Reasürans Birlikleri paylaşmalıdırlar.

 

Dünyadaki tıbbi hata nedeniyle en fazla miktarların ödendiği ülke olan A.B.D.’de bazı eyaletlerde açılan tıbbi hasta davalarında üst limitler bulunmakta ve bu rakamların üzerinde dava açılamamaktadır. Ülkemizde bu da yapılabilir ancak bunun karşısında en büyük engel 2003 yılında TBMM de onaylanıp yürürlüğe giren Biyotıp Sözleşmesidir. Bu sözleşmenin 2.madesinde yazan” İnsanın menfaatleri ve refahı, bilim veya toplumun menfaatlerinin üstünde tutulacaktır” maddesi gereğinde bu kısıtlamada zorluklar görülmektedir.

 

Özellikle tıbbi hata davaları teknik davalar olması nedeniyle bilirkişi raporlarına göre sonuç verilmekte ve bu kurum yeteri kadar personel ve alt yapı ile çalışmamakta ve davalar özellikle buralardan gelecek sonuçlardan dolayı çok uzamakta, yine sonuçları standardize olmamaktadır ve bu da ödenecek rakamı faiz olarak ve maddi tazminat boyutunu artırmaktadır. Bu nedenle bu konuda Bağımsız Tıbbi Standartlar ve Hata Değerlendirme Kurumu adı altında bir kurum kurularak bu kurum tüm raporlarını yasal mevzuatlar içinde şeffaf bir şekilde yayınlayarak sürecin objektif bir hal almasını sağlayacaktır.

 

Dr. Av. Cengiz BAYRAM / Hukukçu Hekimler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı