Nobele Aday Türk İktisatçısı: Daron Acemoğlu

Nobele Aday Türk İktisatçısı: Daron Acemoğlu

Bu yazıda size dünyada çok meşhur bir iktisatçı olan Prof.Dr. Kamer Daron Acemoğlu’nu ve “Ulusların Düşüşü” kitabının anafikrini anlatmak istiyorum.

Daron Acemoğlu 1967 İstanbul doğumlu, Ermeni kökenli, Türk-Amerikalı bir ekonomisttir.  


1986 yılında Galatasaray Lisesini bitirmiştir. Lisans derecesini İngiltere'nin York Üniversitesinde alan Acemoğlu, yüksek lisans ve doktora derecelerini ise bu dalda en iyi okullardan birisi olan London School of Economics’ten almıştır. 1992-93 yılları arasında aynı okulda ders veren Acemoğlu, 1993 yılında dünyanın en prestijli üniversitelerinin başında gelen ABD'deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsüne (MIT) geçerek akademik hayatına burada devam etmiş ve 2000 yılında profesörlüğe yükselmiştir. 


Kendisi gibi aynı üniversitede profesör olarak çalışan, MIT’nin en popüler bölümü Elektrik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimleri Bölümü  Başkanı olan, eski Devlet Bakanı İsmail Özdağlar'ın kızı olan Asuman Özdağlar ile evlidir ve çiftin iki erkek çocuğu vardır.


Acemoğlu çok başarılı ve üretken bir iktisatçıdır. The Economic Journal’da yayınlanan bir çalışması "1996 Yılının En İyi Makalesi" ödülünü almıştır.


Acemoğlu'nun üstün başarılarından bir diğeri de 2005 yılında John Bates Clark madalyası ile ödüllendirilmesidir. John Bates Clark madalyası, her iki yılda bir ekonomi bilimine en büyük katkıyı yapan 40 yaş altındaki bir bilim adamına verilir.
Acemoğlu'nun ilgi alanı içine giren başlıca konular; siyasal ekonomi, ekonomik kalkınma, ekonomik büyüme, gelir ve ücret dengesi eşitsizliğidir.


IDEAS/RePEc araştırma veri tabanına göre, "Dünya'daki En Çok Alıntı Yapılan ilk 10 Ekonomist" arasındadır.
2019 yılında Daron Acemoğlu'na, MIT'in en yüksek öğretim üyeliği sayılan “Enstitü Profesörü” ünvanı verildi. 
Dünyadaki bir çok iktisatçı “yaşının genç oluşu ve sürekli ses getiren eserler üretmesi” nedeniyle, gelecekte Acemoğlu’na “Ekonomi Nobel”inin verileceği yönünde ortak bir düşünceyi seslendirmektedir.  


Ülkemizde de 2013 yılında Cumhurbaşkanlığı tarafından ödüllendirilmiştir.
Acemoğlu’nun bu güne kadar yayınlanmış 4 kitabı sayısız makaleleri bulunmaktadır. Kitapları aşağıdadır:
1.  Economic Origins of Dictatorship and Democracy (James A. Robinson ile birlikte),
2.  Introduction to Modern Economic Growth,
3.  Why Nations Fail: Origins of Power, Poverty and Prosperity.
4.  Narrow Corridor (James A. Robinson ile birlikte) (Türkiye’de 2020 yılında yayınlanmıştır).


Acemoğlu, 1930’larda ortaya çıkan ancak 1960’lardan sonra tanınırlık ve popülarite kazanan “Yeni Kurumsalcı İktisat”ın bir temsilcisidir. Yeni kurumsalcı iktisadın temel özelliği, neoklasik iktisadı, sosyal norm ve hukuksal kuralların önemine yaptığı vurgu ile genişletmesi ve zenginleştirmesidir. 


Bu yaklaşımdaki temel düşünce, neoklasik iktisattaki gibi salt “ekonomik” olgulara odaklanmak büyük resmi gözden kaçırmaya neden olmaktadır. Ekonomik ilişkileri daha iyi kavrayabilmek için onların “ardındaki kurumsal yapılara bakmak” bir zorunluluktur. 


Ekonomik ilişkileri analiz ederken mutlaka onu yöneten-yönlendiren arkasındaki siyaset kurumlarını dikkate almak bir gerekliliktir. 


Bu da ekonomi disiplinini “politik-ekonomi” olarak düşünmenin mecburiyetini ortaya koymaktadır. 
Kısacası ekonomilerin kalkınma seviyelerini belirleyen onu yöneten siyaset kurumlarının yapısıdır. 
Acemoğlu'nun 2012 yılında siyaset bilimcisi James A. Robinson ile birlikte yayınladığı “Ulusların Düşüşü” kitabı tüm ekonomistlerin başucu kaynağı haline gelmiştir.


Ulusların Düşüşü, akademik bir çalışmadır. Bu kitap 15 yıllık bir gözlem ve inceleme sonucu yazılmıştır. İçinde Acemoğlu ve siyaset bilimci Robinson’un, ülkelere ait tarihsel çok sayıda örnek olay incelemesi (case study) ve analizleri vardır. Bu yönüyle Ulusların Düşüşü eseri büyük emek ve değer ihtiva etmektedir.


ULUSLARIN DÜŞÜŞÜ KİTABININ ANA FİKRİ:


Acemoğlu’nun uluslararası ünü, özgün bir model geliştiren bilimsel çalışmalarından ve bunları anlattığı kitaplarından kaynaklanıyor. 


Ulusların Düşüşü'nde dünyada bazı ülkeler gelişirken diğerlerinin neden geri kaldığı inceleniyor ve bu yönde bir kuram geliştiriliyor.


Geçmişten günümüze bu farklılığı açıklamaya çalışan çok sayıda teori bulunmaktadır.
Bunların başında coğrafi faktörlerdeki farklılıklar, kültürel faktörlerdeki farklılıklar, liderlerin doğru kararlar verebilme farklılıkları ile ülkelerin kalkınmalarındaki farklılıklar açıklanmaya çalışılıyordu.


Acemoğlu bu faktörlerdeki farklılıkların ekonomik kalkınma farklılıklarını açıklamadaki rollerinin o kadar önemli olmadığını iddia etmektedir. 


Acemoğlu ve Robinson’a göre ülkelerin büyüme ve kalkınma farklılıklarının temel nedeni ülke ekonomisini, ekonomik kurumları yöneten onların arkasındaki siyasi kurumlardır. 


Dünya tarihini, Gılgamış gibi efsanelerden, pek yakında olup biten Arap baharına kadar tarayan Acemoğlu ve Robinson, ülkelerin siyasi ve ekonomik geleneklerine bakarak önemli bir kavram geliştiriyorlar. Bu kavram ekonomik ve siyasi kurumları “sömürücü” ve “kapsayıcı” olarak ikiye ayırıyor. 


Katılımcı ve demokratik kültürün yeşeremediği bu nedenle despotik krallıklar, sömürge yönetimleri ya da anti demokratik elitler eliyle yönetilen ülkelerdeki kurumları “sömürücü” olarak tanımlıyorlar. Yani zenginliği kendi çıkarları için, egemenler için kullanıp yok eden kurumlardır bunlar. Sömürücü kurumlar dar bir elit kitleyi temsil eden, o kitlenin çıkarlarını gözeten ve bunu yaparken toplumun çok büyük kısmını her anlamda (ekonomik, sosyal, siyasal) sömüren yapılardır. Örneğin diktatörlükle, oligarşiyle yönetilen, tekellerin hakim olduğu ülkelerde sömürücü yapılar hakimdir.


Bunun karşısındaki “kapsayıcı kurumlar” ise, bireylere eğitim ve yetenekleri ölçüsünde iyi bir yaşam vadeden, ekonomik kurallar ve hukuk çerçevesinde güven telkin eden dolayısıyla bireyleri ve kuruluşları motive, teşvik eden bir sistemin araçlarıdır. “Kapsayıcı kurumlar” refahın artması kadar paylaşımını ve zenginliğin olabildiğince geniş kitlelere yayılmasını sağlayan bir sistem kuruyorlar. 


Acemoğlu, özellikle özel mülkiyet haklarının, siyasal iktidarı elinde bulunduranlardan etkin bir şekilde korunabildiği iktisadi kurumsallığa sahip olan toplumların kalkınabildiklerini iddia ediyor. Çünkü özel mülkiyetin korunmadığı toplumlarda, kişiler ekonomik kalkınmayı teşvik eden inovasyon yapma, iş kurma, kâr etme ve servet biriktirme motivasyonlarına sahip olmazlar. Bu da ekonomide atıllığı beraberinde getirir


Aslında Acemoğlu’nun görüşünü ortaya koyan kitabın en can alıcı paragrafı şudur (sayfa 331):
"Bu kısır döngünün doğal sebepleri var. Sömürücü siyasal kurumlar çoğunluğun sırtından birkaç kişiyi zengin eden sömürücü ekonomik kurumlara yol açar. Böylelikle, sömürücü kurumlardan çıkar sağlayanların kendi (özel) ordularını kurmak, paralı askerler tutmak, yargıçlar satın almak ve iktidarda kalabilmek amacıyla seçimlere hile karıştırmak için kaynakları olur. Ayrıca sistemi savunmak için her türlü sebepleri bulunur. Dolayısıyla, sömürücü ekonomik kurumlar sömürücü siyasal kurumların ayakta kalması için bir platform oluşturur. Sömürücü siyasal kurumların olduğu rejimlerde iktidar kıymetlidir; çünkü denetime tabi değildir ve ekonomik zenginlik getirir."


ACEMOĞLU’NA YAPILAN ELEŞTİRİLER:


Sosyal bilimlerde tek doğrunun olmaması nedeniyle Acemoğlu’na farklı görüşler ve eleştiriler  yöneltilmektedir. 
Acemoğlu dünya çapında çok ses getiren eserlere imza atmakla beraber, kaçınılmaz olarak, akademik düzeyde ciddi eleştirilere de maruz kalmaktadır. 


Bu eleştirilerin başında, çalışmalarının yöntemsel olarak önemli ölçüde “doğrulama sapması” (“confirmation bias”) ve “kiraz toplama” (“cherry picking”) problemleri içerdiği iddiası gelmektedir. 


Bu eleştirilere göre, Acemoğlu’nun “kurumların iktisadi kalkınma ve refahın temel belirleyeni olduğu” ve “en iyi kurumların Batı demokrasilerinde yattığı” tezini ispatlamak için tarihten seçmece örnekler bulduğu, onları kendi argümanını destekleyecek biçime soktuğu ve kendi tezini doğrulamayan örnekleri göz ardı ettiği iddia edilmektedir. Bununla ilişkili olarak, dünyanın önde gelen ekonomistlerinden Jeffrey Sachs, Acemoğlu’nun çalışmalarının, Batı insanının duymak istediklerini onlara akademik düzeyde anlattığı için çekici geldiğini söyleyerek onu eleştirmektedir.


Bununla ilişkili başka bir eleştiri ise Acemoğlu’nun son derece karmaşık tarihsel süreçleri oldukça basite indirgeyerek açıklamaya çalıştığı yönündedir. 


Eleştiriyi yapanlara göre; bu, aslında Acemoğlu’nun bir ekonomist olması, tarihçi olmaması nedeniyle tarihsel süreçlere bir “tarihçi”nin titizliğiyle yaklaşmamasından kaynaklanmaktadır. Örneğin, ekonomik kurumlar üzerine çalışan önemli bir isim olan Sheila Ogilvie, ona bu eleştiriyi özellikle özel mülkiyet hakları üzerinden getiren önemli tarihçilerden birisidir. Buna göre, Acemoğlu’nun, 1688 Devrimi’yle İngilitere’de özel mülkiyet haklarının koruma altına alındığı iddiası, basitleştirilmiş bir argümandır ve tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. 


Aynı şekilde, gelir adaletsizliği üzerine çalışan önemli ekonomist Branko Milanovic, meseleleri fazla basite indirgemesini eleştirmek için Acemoğlu’nun çalışmalarındaki yaklaşımı “wikipedia seviyesi bilgilere basit matematiksel modelleme (regresyon analizi) yapılması” şeklinde tanımlamaktadır.


Bir diğer eleştiri de ülkelerin ekonomik olarak kalkınmalarının ancak kapsayıcı kurumların ağırlıkta olduğu batı demokrasilerinde olabildiği tezine karşı yapılmaktadır. Çin ve Rusya’nın hatta Singapur gibi ülkelerin otoriter rejimler olarak bu teorinin aksine ekonomik kalkınma hamlelerini sürdürdüğü ortaya konularak, Acemoğlu’nun bu ülkelerin kalkınma hamleleri karşısında kendi görüşünü kuvvetle savunamadığı iddia edilmektedir. Acemoğluna göre otoriter rejimler de başlangıçta hızlı ekonomik kalkınma hamleleri yapabilirler, ancak bunu uzun vadede sürdürmeleri oldukça güç olacaktır. Fakat Çin, Acemoğlu’nun görüşünün aksine, 2020’li yılların sonuna doğru dünyanın ekonomik lideri olma yolunda hızla ilerlemektedir. 


Tüm bu eleştirilere rağmen Daron Acemoğlu, sosyal bilimler, ekonomi ve tarihsel politik-ekonomi alanlarında dünyanın en önde gelen akademisyenlerinden bir tanesi olmayı sürdürmektedir ve akademisyen olarak görece genç yaşı dikkate alındığında uzun yıllar daha sürdüreceğe benzemektedir. Bu nedenle de yakın bir zamanda ekonomi alanında Nobel alması beklenmektedir.