Hipokrat gelse, iş bırakan bu doktorlara ne der?

Hipokrat gelse, iş bırakan bu doktorlara ne der?

ALİ KARAHASANOĞLU’NA CEVAP

 

Yeni Akit Gazetesi yazarı Ali Karahasanoğlu “Hipokrat gelse, iş bırakan bu doktorlara ne der?” başlıklı bir köşe yazısı kaleme almış. Yazıyı okuyunca her satırında kendisi adına utandım. Yazısı baştan sona taraflı, yanlış ve demagoji ile dolu. Neresini düzelteyim diye düşünürken artık gerçekten bana bir bıkkınlık geldi. Ülkemizde artık köşesini zevkle okuyacağımız ulusal çapta bir yazar, gazete; tarafsız sunulan bir tartışma programı yahut bir kanal bulamıyoruz. Etik, tarafsızlık, ilkeler, doğruluk artık hiç kimsenin umurunda değil. Ulusal kanallar ve ulusal gazeteler ya iktidara muhalif, bu yüzden her şey onlara göre çok kötü, her şey çok berbat; ya da iktidar yanlısı, bu yüzden her şey onlara göre çok iyi, her şey güllük gülistanlık.

 

Ama artık bilgi ve teknoloji çağındayız. Halk yalan haber yapan kanallara, gazetelere ve yazarlara itibar etmiyor. Çünkü artık doğruya erişim çok hızlandı. Eskiden halkı yönlendiren ve manipüle eden, iktidarlar yıkan ve iktidarlar kuran bir medya vardı, hala da var ama etkisi eskisine göre çok az. Çünkü yalancının mumu artık yatsıda değil, hemen yarım saat sonra sönüyor. Artık kimse TV kanallarına itibar etmiyor, halk doğrulara erişmek için Youtube kanallarını izliyor. Artık kimse gazetelerdeki ısmarlama köşe yazılarına itibar etmiyor, doğrulara erişmek için kendi Facebook sayfasında yazılar kaleme alan yazarları okuyor. Tabi tüm bunlar Ali Karahasanoğlu’nun yanlışlarla dolu yazısına cevap vermeyeceğim anlamına gelmez. Neticede kendisine itibar eden bir kitle var. Bu sebeple cevaplarıma başlıyorum.

 

Sevgili Ali; keşke isminin hakkını verebilseydin. Adın gibi yüce, yalana düşman, hak’kın ve hakikatin peşinde koşan biri olsaydın. Keşke Hz. Ali’nin “Haksızlık önünde eğilmeyiniz, hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz” sözünü kavrayabilseydin. Keşke aile hekimlerinin muhalefet yahut iktidar olsun hiçbir partiye üye olmadıklarını, siyasetle hiçbir işlerinin olmadığını, tek dertlerinin halkın sağlığı, özlük hakları ve meslekleri olduğunu anlayabilseydin. Keşke o yazıyı yazmadan önce kendi aile hekimine bir uğrayıp gerçekleri bir de onun ağzından öğrenebilseydin. Belki o zaman yaranmak için ve belki de kendince birilerini korumak için yazdığın bu yazının büyük bir yanlışı devam ettirdiğini ve böylece aslında yaranmak istediğin ve korumak istediğin kişilere çok daha büyük zararlar verdiğini anlayabilseydin.

 

Keşke entegre hastanelerde çalışan aile hekimlerinin mazeretli yahut mazeretsiz 5 gün işe gelmemeleri durumunda sözleşmelerinin feshedilme durumunu kavrayabilseydin. Böylece trafik kazası geçiren ve raporlu da olsa 5 gün nöbete gelemeyecek bir aile hekiminin sözleşmesinin nasıl feshedileceğini anlayabilseydin. Keşke salgının başında Kovid-19’a yakalanan aile hekimlerinden nasıl maaş kesintileri yapıldığını yazabilseydin. Keşke bir dönem tüm kurumlar esnek mesai yaparken, aile hekimlerinin hem esnek mesailerinin hem de yıllık izinlerinin yasaklandığını yazabilseydin. Keşke  her gün usulsüz ve yasadışı isteklere karşı gelirken şiddete uğrayan aile hekimlerini yazabilseydin. Keşke yeni yönetmeliğe göre 10’luk maaş kesintisini ve 30’lara varan gelir kayıplarını yazabilseydin. Keşke kendi sosyal medya hesabında “hakkımı helal etmiyorum” diyen aile hekiminin nasıl açığa alındığını yazabilseydin.

 

Sevgili Ali; hak aramak güzel bir şeydir, elbette ki kurallar ve cezalar olacak. Ama adil ve hakkaniyetli bir yönetmelik tüm aile hekimlerinin ve tüm aile sağlığı çalışanlarının hakkıdır. Aile hekimleri acil hizmeti vermedikleri gibi iş bırakma eylemlerini de sendikal hak kapsamında anayasamızın güvencesinde yaptılar. Bu yüzden sorunu cevaplayayım. Hipokrat gelse, ek ödemeyi tam almadığı halde Kovid-19 aşılarının 80’ini yapan, neredeyse kesintisiz 17 ay çalışan, bebek ve çocuk aşılama oranlarını 98’lere taşıyan, haksızlığa karşı çıkmak ve seslerini duyurmak için ise gerektiğinde korkmadan iş bırakan doktorların alınlarından öperdi. Peki ya Hz. Ali çıkıp gelse yanlış, taraflı ve demagoji ile dolu yazını okusa, kendisiyle aynı adı taşıyan Ali Karahasanoğlu’na ne söylerdi, şimdi sen söyle bakayım?

 

 

                                                                                                            Dr. Özgür AYDIN / SİİRT

********************************************************

Yeni AKİT Gazetesi yazarı Ali KArahasanoğlunun bu günkü köşe yazısı aşağıdadır

 

“Kutsal meslektir” deniliyor..

Ben de diyorum..

“Mesleğini hakkı ile yapanın, emeği ödenmez” deniliyor..

Ben de diyorum..

“Çok dua alıyorlar” deniliyor.. 

Ben de diyorum..

Ama..

Daha iki ay önce..

Aile hekimleri, iş bırakmıştı..

Dün de işi bıraktılar..

Yani iki ayda, iki iş günü mesaiye gelmediler..

Hastaları, hastalıkları ile baş başa bıraktılar..

Üstelik, salgın döneminde..

Hak mıdır bu?

Doğru mudur bu?

İki ayda iki iş günü görevlerinin başında değiller..

Ama söylemlerine baktığınızda, dedikleri şu: “5 gün işe gelmediğimizde, iş akdimiz feshediliyor, bu kabul edilemez bir şey!”

Ben de soruyorum..

Hemen hepiniz, zaten 5 günlük hakkınızın 2 gününü kullandınız..

Atılmaya ramak mı kaldı?

Diğer yandan da merak ediyorum..

Olayın aslı ne diye?

“5 gün işe gelmeme” atılma sebebi değil..

Nöbetçi yazıldığı 5 gün gelmeme..

Artık bir yılda bir aile hekimine, kaç nöbet gelirse..

Onun 5’inde birden işine mazeretsiz gelmezse..

Ondan sonra iş akdi feshedilecek..

Ancak, yanlış anlamayın..

Yargı yolu da açık..

Hani AK Parti’ye rakip gibi görülen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın, TÜGVA’ya kiralanan yeri, mahkeme kararı beklemeksizin boşaltmaya kalkmasındaki gibi “Mahkeme falan dinlemem, ben boşaltırım, sonra sen davanı kazanırsan, o zaman gelir söylersin” usulü değil.. 

Yargıya gidip, zararlarını bile tazmin edebileceğin bir hakkın, var..

Buna rağmen “Bu ceza olmasın” diyorlar..

İsterseniz, sadece 5 gün mazeretsiz nöbete gelmeyenlerin iş akdinin feshi cezasını değil..

Kanunlardaki tüm cezaları iptal edelim.

Suç ve ceza diye bir şey olmasın.

İster misiniz?

Tabii bu işin sonunda, gittiğiniz mahkemede hakimin mazeretsiz işe gelmemesi..

Çocuğunuzu gönderdiğiniz okulda, öğretmenin mazeretsiz gelmemesi..

Vesair örneklerle ve bunlara verilmeyen cezalarla karşılaşmayı da öngörmeniz gerekecek..

Aynı konuya daha evvel de değinmiştim. “Dünkü iş bırakma eyleminde, acaba farklı bir şey söyleniyor mu” diye merak ettim.

Söylenilenler yine aynı..

“Masa başında yazılan bu yönetmeliği kabul etmedik, etmeyeceğiz” diye başlıyorlar..

“Neden mi?” diye devam ediyorlar..

Ben de daha çok meraklanıyorum..

Okuyorum..

“Neden”i şöyle izah ediyorlar:

“Bizler; ‘Doğru maskeyi takmalısınız, birbirinizden uzak durmalısınız’ diye bulabildiğimiz her iletişim organında bilgilendirme ve bilinçlendirme için uğraşmışken;

- Yönetmelik;

*Basında veya sosyal medyada izinsiz bilgi veya demeç verirseniz evrakta sahtecilik yapmak suçu ile eşit görürüm ve size en yüksekten 50 ceza puanı veririm, tekrar ederseniz 100 ceza puanını eklerim demektedir.”

Hoppala..

“Basında izinsiz demeç verme” ile “vatandaşları sağlıklı olmaları açısından uyarma”yı, yüksek tahsil yapmış insanlar, nasıl aynı rafa koyabiliyorlar?

Sağlık Bakanlığı, halkı bilgilendirici açıklama yapanları, nasıl cezalandırabilir ki?

Türkiye genelinde, bir tane, bu yönde somut örnek verebilir misiniz?

“1 Temmuz’da yürürlüğe girdi” dediğiniz yönetmelikten, bu gerekçe ile ceza alan, bir tane kişi gösterebilir misiniz?

Ama lütfen..

İşkembeden sallanan ve apaçık bir siyasi, üstelik gerçeklerle örtüşmeyen bir açıklama olan “Ölüm sayıları gizleniyor” şeklindeki bir demeçle karşıma gelmeyin..

Veya..

Maskeleriniz geldiği halde..

“Maske bulamıyoruz” diye yaptığınız bir yalan açıklamayı bana göstermeyin..

Hangi bakanlık yetkilisi, bir aile hekimi, vatandaşlara, “Maskeyi şu durumlarda takın. Şu şekilde takın. Şu kadar zamanda değiştirin” gibi bilgilendirici açıklamalar yaptığı için, ceza vermeye kalkabilir ki?

Akla ziyan bir iddia..

Ama yönetmeliğe karşı çıkılırken yapılmak istenilen ne?

“Aile hekimleri içindeki muhalif partilere üye olanlar, istedikleri gibi yalan açıklamaları sosyal medyada yapsın. O açıklamaların doğrusu ortaya çıkana kadar, kamuoyunda yalanın etkisi yayılsın.. Doğrusu açıklansa bile, atılan çamurların izi kalsın.. Böylece planlanan iktidar değişikliğine, aile hekimleri de, atacakları yalanlarla katkı sunsun.”

Başka ne anlamı var, “demeç verme cezası”na karşı çıkmanın..

Şöyle devam ediyor açıklamaları:

“Bizler; anayasal hakkımız olan ücretli yıllık izin, istirahat, gebelik izinlerimizin sözleşmelerimize tanımlanmasını beklerken..” 

Bu ifadeden ne anlıyorsunuz?

Aile hekimlerinin, yıllık ücretli izinleri yok muymuş?

Öyle bir izlenim veriyorlar..

Ama gerçek öyle değil.

Fiilen yıllık ücretli izin haklarını kullanıyorlar..

O zaman sorun ne?

Hiiç!

Laf salatası..

Maksat, kafa karıştırmak..

Ama onlar yalanda ısrarlı:

“Hayır, izinli olduğunuz zaman ya meslektaşınız 2 kat çalışmaya ya da ücretiniz kesilmeye devam edecek.”

Ne demek şimdi bu?

Bir aile hekimi yıllık izne ayrıldığında, diğer aile hekimi, 8 saat yerine, 16 saat mi çalışıyor?

Bunu mu demek istiyorsunuz?

Yoksa..

Yine 8 saat çalışıyor ama..

O 8 saat içinde, daha önce kendisinin 20 hastasına bakıyorsa, diğer aile hekimi izinli ise, 40 hastaya mı bakıyor..

Açık açık söyler misiniz?

“İki kat çalışma”nın anlamı, “iki misli mesai saati” demektir..

Yoksa..

Bir günde, zaten belli aralıklarla gelen hastalara bakmayı, sanki 8 saat aralıksız hasta bakılıyormuş gibi göstermenin anlamı nedir?

Açıklamadaki bir başka ifade de şu:

“Bizler; sağlıkçıya yönelik şiddete artık tahammül edemiyoruz, korku olmadan çalışamıyoruz. Kanunla bizi koruyun derken..”

Şiddete maruz kalmamanız için, biz de gerekli desteği verelim..

Ama sizler de lütfen, iki ayda bir iş bırakma eylemi ile, hastalara şiddet uygulamayı bırakın!

Olur mu, “mesleğini gerçekten kurallara uygun yaptığında, hakkı ödenmesi mümkün olmayan” aile hekimlerimiz!

(Köşe yazısı:Ali Karahasanoğlu/ yeniakit)