Bu ülkeye bir reçete yaz doktor!

Bu ülkeye bir reçete yaz doktor!

Bir reçete yaz doktor...Bu ülkeye bir reçete yaz...Hepimize şifa olsun.

Bu ülkeye bir reçete yaz doktor.

Gece yatmadan o gün olan üç güzel şeyi hatırlasınlar. Yazsınlar bir yere.

Sabah şükrederek açsınlar gözlerini.

Sularını yudumlarken bir kapsül hoşgörü, bir kapsül empati alsınlar aç karnına. Mide koruyucu niyetine.

Yedikleri her lokmaya teşekkür ederek bitirsinler kahvaltılarını. Yuttukları ekmeğin buğdayını yetiştiren eller gözlerinin önüne gelsin, çayı yudumlarken Rize’nin o zümrüt tepeleri canlansın zihinlerinde ve zeytin tanesini çatalına takarken Ege’nin o bilge, o güzelim zeytin ağaçları rüzgarda hışırdayıversin kulaklarında...

Sonra bir kaşık merhamet, bir kaşık vicdan , aman yalnız ; tok karnına. Ve lütfen “her gün”. Asla unutmadan. Yoksa hayati tehlike var, onu mutlaka söyle, emi doktor? Bu iki şurup çok önemli.

Bol su içsinler sonra. Bir zahmet içlerinden “sevgi” kelimesini geçirerek ama...

Çünkü bedenimizin yüzde altmışı su ya hani; işte ondan. Hani suyun hafızasının olduğu artık bilimsel olarak bir güzel kanıtlandı ya, o yüzden. Varsa bir sevgi eksiği, ancak kendisi tamamlayabilir insanın. Kendi yüreğine sevgiyi ancak kendisi ekerse tomurcuklanıyor çünkü. Başkası gelsin de beni sevsin diye beklemesin hiç kimse.

Neye mi iyi geliyor bu? Bilmiyormuş gibi durma be doktor; toplumda sevgisizlikten şikayet edenler için birebir tedavi. Önce kendini seveceksin, sevilir bir insan olacaksın, sonrası mutlak şifa zaten.

Öğlen yemeği sırasında iki doz dostluk. Acaip bir icat bu azizim. Karın bile doyurur tek başına, o kadar yani. Tarihin gelmiş geçmiş en mucize ilacı.

Yemek sonrası iki doz vefa, bir avuç dolusu da merhamet. Hatta bir de dost varsa yanında, mümkünse birbirlerine içirsinler ilaçlarını. Söyle emi onlara, öyle daha etkili oluyor diye.

İş yerine dönünce, bir mis gibi köpüklü kahve söylesinler kendilerine. Hah işte, onun yanında gelen su var ya, onunla bir tablet güven. İlk haplar kendilerine güven için. Tedavinin ikinci aşaması etrafa güven. Son aşama ise ne biliyor musun; memleketine güven. Hani şimdi yemekte dostluk almıştınız ya, etkisini iyice artıracak, hiç merak etmeyin diye rahatlat onları.

Bol yürüyüş yaz reçeteye. De ki yürürken derin derin nefes alsınlar. Sağlarına sollarına iyice baksınlar. İncecik enseli simitçi çocukları, simitlerin susamlarını yiyen kuşları, kıvrılmış uyuyan kedicikleri, soğuktan büzüşmüş dilencileri, elleri poşet dolu zor yürüyen teyzeyi, okuldan çıkmış öğrencileri, kasketi yamulmuş kan ter içinde koşturan amcayı, dertlerden omuzları düşmüş üniversite öğrencisini, su birikintisine atlayıp eğlenen cimcimeyi, ona yan yan çapkın bakan cin gibi oğlanı görsün gözleri. Kuruyan dalları, açan fidanları, kokan kokmayan gülleri, yerdeki şahane renkli yaprakları, denizin değişen renklerini, rüzgarın kokusunu, belediye bankının arkasında yazan şiiri, salıncakta sallanan çocuğu da fark etsinler bi zahmet.

Çünkü hayat aslında bunlardan ibaret. Ve yok aslında birbirimizden bir farkımız.

Bolca yürüyüş yaz reçeteye sen doktor. Ama böylesi yürüyüş yaz.

Sonra yasakları da yaz mutlaka. De ki televizyondaki o proje diziler yasak. Beline silahı sokan her adamın kahraman , kocası zengin her kadının güçlü lanse edildiği, bir sürü kötünün içinde bir iki zavallı iyinin sürüm sürüm süründüğü o algı operasyonu dizileri izlemeniz yasak de emi. Çünkü Türkiye bu değil de. Türkiye’yi televizyondaki dizilerden öğrenmenize gerek yok. Yaşayarak öğrenin de. Beyaz ekrana bakacağınıza birbirinizle konuşun de. Komşularınızla selamlaşın mesela de. Bunu da yaz reçeteye emi... Emi doktor?

Sonra de ki, cep telefonlarınızı koyun bir kenara de. Doz aşımı oluyor, zehirleniyorsunuz de.

Şimdi de, en ama en önemli ilacınızı yazıyorum de : “Aile”.

Gözlerinin içine baka baka tekrar et. “Aile”.

Akşamları serbest doz aile. Ne demek serbest doz? Yani sınırsız, yani canınızın istediği kadar, yani doyana, doyurana kadar.

Bir masanın etrafında toplaşın, Allah ne verdiyse yiyin, için, paylaşın, bölüşün, dertleşin, ağlayın, gülüşün. Aile olmanın anlamını kavrayın yeniden de. Kimse odasına çekilmesin de. Herkes salonda buluşsun. Artık çekirdek mi çitlersiniz, karpuz mu kesersiniz, kestane mi közlersiniz, salep mi kaynatırsınız, size kalmış de .

O reçeteye hatırım için kitap da yaz be doktor, olur mu? Ama güzel, moral veren, insanın içini açan, inancını tazeleyenlerden. Benimkileri de yazabilirsin istersen, hiç itirazım olmaz.  Sonra “Beyaz Zambaklar Ülkesinde”’yi yaz mesela, “Toprak Uyanınca”yı yaz, “Momo”yu yaz, ne bileyim, “Bir Çift Yürek” olabilir, “Çalıkuşu” olabilir, sen yeter ki yaz, ben upuzun listeler yaparım sana.

Bolca kucaklaşma yaz tamam mı? En çok da aile için. Birbirine dokunmayı unuttu insanlar. Serbest doz kucaklaşma yaz sen herkese. Unutmuşlardır belki, tarif et. Şöyle kollarınızı iki yana kocaman açın, karşınızdakinin bedenine sarıverin de. Kalbinizi yaslayın ki onun kalbi de sizin sağ yanınızdaki boşluğu doldursun de. Gözlerinizi de yumun, bir süre kalın öylece de. Gözleriniz mi doldu, amaaan bırakın aksın gitsin, gözlerinize de temizlik olur de. Mevlana’nın sözünü hatırlat onlara, “Gözyaşının bile görevi varmış, kendinden sonra gelecek gülümseme için temizlik yaparmış”.

 

Bu ülkeye bir reçete yaz doktor.

 

İnanç yaz emi. Önce kendine, sonra memleketin diğer insanlarına.

İnsan kendine inanç duymadan insanlığa inanç duyamaz çünkü.

De ki, tüm ilaçlara rağmen hala iyi hissetmiyorsanız, ne yapın biliyor musunuz de.

Dönün bir bayrağa bakın, bir Atatürk fotoğrafına bakın de.

O size en umutsuz zamanlarda bile pırıl pırıl doğan güneşi hatırlatsın de.

Umutsuzluğun da, umudun da, korkunun da cesaretin de bulaşıcı olduğunu söyle onlara.

Öyle bir reçete yaz ki doktor, yok olan umutsuzluk ve korku olsun.

Umutla cesaret bulaşsın hepimize.

Desinler ki Türkiye’de salgın varmış. Umut salgını... Cesaret salgını...

 

Bir reçete yaz doktor...

Bu ülkeye bir reçete yaz.

Hepimize şifa olsun .

 

Bige Güven Kızılay

27.10.2019